25 Temmuz 2019 Perşembe

BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI

 
BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI

TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1896)
Tanzimat ve ondan sonra gelen yeniliklerle edebi ve fikir hayatımız, Batı ile tanıştı.1860 yılında Tercüman-ı Ahval gazetesi yayımlanmaya başlanır, ki bu aynı zamanda Tanzimat edebiyatının da başlangıcıdır. Bu dönemde edebiyatımızda birçok yenilik olmuştur.Bunlar : 
1)Roman - Hikaye
Türk edebiyatı romanla ilk defa Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemaque (Telemak) tercümesiyle karşılaşır. İlk yerli roman ise 1872 yılında Şemsettin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat’tır. İlk hikaye ise Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet isimli eseridir. 
2)Tiyatro
Yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi’nin yazdığı Şair Evlenmesi’dir. İki perdelik bir piyestir. Bu eserde görücü usulüyle evlenmeyi yerer. Şinasi eseri yazarken meddah geleneğinden yararlanmıştır. 
Geleneksel Türk Tiyatrosu
A)Karagöz
*Bir kukla oyunudur, eğlendirme amacı taşır.
*Oyunun temeli Karagöz adlı cahil biriyle, Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki diyalogdur.
*Klişeleşmiş bölümleri vardır.
*Kuklayı oynatan kişi, konuşmaları tek başına yapar. 
B)Ortaoyunu
*Şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur.
*Oyunun bel kemiğini şive taklitleri oluşturur.       
*Metinsiz, suflörsüz bir oyundur. 
C)Meddah
*Tek kişilik bir oyundur. Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur.
 3) Gazete
*İlk gazete 1831 yılında çıkarılan Takvim-i Vekayi’dir. Bu resmi bir gazetedir.
*Ceride-i Havadis yarı resmi bir gazete olup 1840 'ta İngiliz William Churchill tarafından çıkarılmıştır.
*İlk özel gazeti 1860’ta Agah efendi ile Şinasi’nin birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahval’dir.
*1862’de Şinasi Tasvir-i Efkar gazetesini tek başına çıkarır. Bir müddet sonra Namık Kemal tarafından yönetilmeye başlanır.
*Bu gazetelerin dışında Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), İbret (1871) gibi gazeteler de çıkarılmıştır.

Tanzimat Edebiyatının Birinci Döneminin Özellikleri:
*Sanat toplum içindir görüşü benimsenmiştir ve bu doğrultuda eserler verilmiştir.
*Dilde sadeleşmeyi, ölçüde heceyi savundular; ama uygulamadılar.
*Fransız edebiyatından etkilendiler(veremli olma, hastalıklı oluş, duygusallık)
*Divan edebiyatını eleştirdiler. Halk edebiyatını savundular; ama uygulamadılar.
*Şiirde güzellik değil içerik ön plana çıkmıştır.
*Edebiyatı fikirlerini aktarmak için bir araç olarak görürler.
*Önceki şiirimizde bulunmayan vatan, millet, hak, hukuk, hürriyet ve meşrutiyet gibi kavramları şiire taşımışlardır.
*Eski nazım şekilleriyle yeni kavram ve duyguları işlemişlerdir.
*Tiyatro, roman, hikaye, makale ve eleştiri gibi yazı türleri bu dönemde edebiyatımıza girmiştir.
*Noktalama işaretleri ilk defa bu dönemde kullanılmıştır.
*Bu dönem sanatçıları, edebiyatın yanında siyasetle de ilgilenmiştir.


Bu Dönem Romanının Özellikleri
*Roman tekniği bakımından zayıftır.
*Uzun tasvirlere ve beklenmedik tesadüflere yer verilir.
*Zaman zaman romanın akışı durdurularak okuyucuya bilgi verilir.
*Romanlarda, cariyelik kurumunun kötülüğü ve yanlış batılılaşma işlenmiştir.
*Kişiler tek yanlı ele alınır, iyiler ödüllendirilir ve kötüler cezalandırılır.
*Konular günlük hayattan ve tarihten alınır.

BİRİNCİ DÖNEM SANATÇILARI

ŞİNASİ (1826-1871)
*Yeniliğin öncüsüdür.
*Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar gazetelerini çıkarmıştır.
*İlk makaleyi yazmıştır.(Tercüman-ı Ahval Mukaddimesi)
*Şiirlerinde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir.
*Kısa cümleli, yeni görüşlere örgülü bir nesir yapısı meydana getirmiştir.
*Düşüncelerini yalın ve açık bir anlatımla söyler.
*Konuşma dilini, yazı dili haline getirmeye çalışmıştır.
*Şiirlerinde aruz ölçüsü kullanmıştır.
*Noktalama işaretlerini ilk defa kullanmıştır.
Eserleri: La Fonteine’den fablları tercüme etmiştir. Tercümelerini Tercüme-i Manzume isimli eserlerine toplamıştır.
Atasözlerini derlediği Durub-u Emsal-i Osmaniye
Şiirleri: Müntehebat-ı Eş’ar, Divan-ı Şinasi
Batılı anlamda ilk tiyatro: Şair Evlenmesi’dir.

ZİYA PAŞA (1829-1880)
*Doğu kültürüyle yetişmiş, sonradan batıya yönelmiştir.
*Fikirleriyle yenilikçidir, şiirlerini divan şiiri üslubuyla yazmıştır.
*Edebi yönüyle eskiye bağlıdır.
*Şiir ve İnşa isimli makalesinde halk şiirinin bizim gerçek şiirimiz olduğunu, yazı dilimizin halkın konuşma dili temel almasını savunur.
*Sade dil savunur, fakat Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır.
*Harabat isimli divan şiiri antolojisinde Şiir ve İnşa makalesindeki fikirlerinin tam tersini söyler.
*Terci-i Bent ve Terkib-i Bentleriyle ünlüdür.
*Atasözü haline gelmiş veciz sözleri de vardır.
Eserleri: Eş’ar-i Ziya, Külliyat-ı Ziya, Zafername: Hiciv türünde kasideleri var, Ali Paşa’yı yermek için yazmıştır.
Defter-i Amal: Hatıra türü yazılarını toplar.
Rüya: Nesir olarak yazılmıştır.


NAMIK KEMAL (1840-1888)
*Vatan şairi olarak tanınır.
*Vatan, millet, hürriyet ve adalet konularını işlemiştir.
*Mecazlardan, manzumlardan arınmış bir şiir dili vardır.
*Bütün edebiyat türlerinde eser vermiştir.
*Tiyatro ona göre bir eğlence değil edebi bir okuldur
*Tiyatro ile ilgili görüşlerini Celalettin Harzemşah isimli yapıtının önsözünde açıklamıştır.
Eserleri:
Tiyatroları: Vatan Yahut Silistre, Akif Bey, Zavallı Çocuk, Gülnihal, Kara Bela, Celalettin Harzemşah, Tahrib-i Harabat ve Takip adlı eleştirilerini Ziya Paşa’nın Harabat isimli divan şiiri antolojisine karşı yazmıştır.
Tarih alanında ve İslam dini ile ilgili eserler olarak: Renan Müdafaanamesi, Kanije Kalesi ve Osmanlı Tarihi.
Biyografileri de vardır.
İlk edebi romanı yazmıştır: İntibah. Eser “Son Pişmanlık” adıyla Magosa’da yazılmıştır. Eserin diğer bir adı da Sergüzeşt-i Ali Bey’dir.
İlk tarihi roman yazarıdır. Cezmi tarihi bir olayı anlatır. II.Selim zamanında İranlılarla yapılan bir savaşın anlatıldığı romanda roman kahramanı Cezmi vatansever bir askerdir. Romanda onun başından geçen olaylar anlatılır.

ŞEMSETTİN SAMİ (1850-1904)
*İlk roman yazarıdır. Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat. Romanda kölelik ve cariyelik konusunu ele almıştır.
*Kamus-ı Türki isimli sözlük yazarıdır. Bu sözlüklerin yanında Kamus-ı Alem, Kamus-ı Fransevi isimli sözlüklerin de yazarıdır.
*Victor Hugo’nun Sefiller’ini çevirmiştir.
*Robenson Crusoe’yu da tercüme etmiştir.

AHMET MİTHAT EFENDİ (1844-1912)
*Asıl gayesi halkı, yetiştirmek ve bilgilendirmektir.
*Edebiyat, tarih, coğrafya, ziraat ve iktisat alanında otuz altısı roman olmak üzere iki yüze yakın eseri vardır.
*Bazı tiyatro denemeleri yapmışsa da pek başarılı olamamıştır.
*Dili sade ve düzgündür.
*Halka okuma zevkini aşılamıştır.
*Romanları teknik yönden kusurludur.
*Romanın akışını keserek uzun uzun açıklamalar yapar, bilgi verir.
Eserleri:
Bazı romanları: Felatun Bey'le Rakım Efendi, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Yeniçeriler, Paris'te Bir Türk Kızı
Hikaye: Türünün ilk örneği sayılan Letaif-i Rivayat ve Kıssadan Hisse.

AHMET VEFİK PAŞA (1823-1891)
*Milliyetçilik ve Türkçülük fikirlerinin savunucusudur.
*Tiyatro alanındaki çalışmaları ile ünlüdür.
*Halkı tiyatroya alıştırmıştır. Bunun için de Bursa’da bir tiyatro yaptırmıştır.
*Tarih ve dil sahasında önemli eseri Lehçe-i Osmani
*Şecere-i Türki adlı eseri Osmanlıcaya çevirmiştir.
*Tarih eserleri: Fezleke-i Tarih-i Osmani, Hikmet-i Tarih
*Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini tercüme etmiştir.

         II.Dönem Tanzimat Edebiyatı (1878-1896)


 Özellikleri:

1-Sanat sanat içindir görüşü benimsenmiştir.
2-Bu dönem sanatçıları toplum sorunlarından ve siyasetten uzak kalmış sadece edebiyatla uğraşmışlardır.
3-Bu dönem eserlerin dili ağırdır.Şairler divan edebiyatına karşı batı edebiyatını savunmuşlardır.
4-Batı edebiyatının örneklerini başarıyla uygulamışlardır.
5-Roman ve hikayelerde  realizm,şiirde ise romantizm akımının etkisi görülür.Kölelik cariyelik bu dönem romanlarında da işlenir.
6-Şiirin konusu genişletilmiş ve hayattaki her güzel şeyin şiirin konusu olabileceği görüşü esas alınmıştır.Ölüm.yokluk,hiçlik gibi soyut kavram lar bu dönem şiirlerinin konusu olmuştur..
7-Eserlerin dili gayet ağırdır.Bu özelliklerinden dolayı Servet-i Fünun
Edebiyatının hazırlayıcısı olmuşlardır.

Bu dönemin başlıca yazar ve şairleri: Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem,Nabizade Nazım,Sami Paşazade Sezai’dir.

*****Muallim Naci her ne kadar bu dönemde yaşasa da yenicilere karşı divan edebiyatını savunduğu için dışarıda kalır.



TANZİMAT’IN II.DÖNEM SANATÇILARI

RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Edebiyatımızdaki Batılılaşma hareketinde büyük tesiri vardır. Servet-i Fünun(Edebiyat-ı Cedide) kuşağının temelini oluşturmuştur. Eski edebiyatı savunanlarla tartışmalara girmiş, bilhassa Muallim Naci ile yaptığı kafiye tartışması ile ün kazanmıştır.
Şiir, roman, hikaye, tiyatro gibi birçok türde eser vermiştir. “Her güzel şey şiirdir.” İlkesiyle şiirin konusunu genişletmiştir. Oğlu Nejat’ın ölümü üzerine şiirlerinde hüznü ve elemi işlemiştir.
Araba Sevdası” adlı romanıyla Türk romanına Realizm’i getirmiştir.
Eserleri :
Roman : Araba Sevdası(Romanın kahramanı Bihruz Bey’dir. Bihruz Bey Batılılaşmayı yanlış anlamış züppe tipini yansıtan bir gençtir. Arabayla gezmek en büyük merakıdır. Perivej adlı ahlaksız kadınla birlikte gezer ve ona devamlı alay konusu olur.)
Hikaye: Muhsin Bey, Şemsa
Tiyatro: Çok Bilen Çok Yanılır, Afife Anjelik, Vuslat, Atala.
Talim-i Edebiyat, edebi bilgilerle ilgili bir eserdir.
Şiir: Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebab, Tefekkür, Pejmürde, Zemzeme I-II-III, Nejat Ekrem

SAMİ PAŞAZADE SEZAİ
Tanzimat edebiyatı içinde Batı tarzındaki küçük hikayeleri ve Sergüzeşt adlı romanı ile tanınır. Duygulu bir şair olan sanatçı Romantizm’e uygun şiirler yazmıştır. Romanında ise Realizm’e yakındır.
Eserleri :
Roman : Sergüzeşt(Kafkasya’dan esir ticaretinde kullanılan bir gemiyle gelen Dilber adlı küçük esir kızın başına gelen olaylar anlatılır.)
Hikaye : Küçük Şeyler
Piyes : Şir
Anı : İclal

NABİZADE NAZIM
Roman ve hikayeleriyle tanınan sanatçı Tanzimat edebiyatının Realist ve Naturalist temsilcilerinden biridir.
Yazarın Karabibik adlı eseri edebiyatımızdaki ilk köy romanı olarak tanınır. Romanda anlatılanlar Antalya’nın bir köyünde geçer. Yazar köy hayatını tam bir Realizm’le yansıtır.
Sanatçının asıl başarısı Zehra adlı romanında görülür. Romanda psikolojik unsurlar ağır basar. Karakterlerin tasvir ve tahlili son derece başarılıdır.
Hikaye : Yadigarlarım, Sevda, Bir Hatıra


ABDÜLHAK HAMİT TARHAN
Tanzimat şiirindeki Batılılaşma hareketinin asıl başlatıcısıdır. Batı şiirinde gördüğü her yeniliği Türk şiirine getirmiş ve bu hareketiyle Divan şiirine son vermiştir.
Şiirde vezin, kafiye ve dile pek önem vermemiştir. Söyleyişteki tezat onun tanıtıcı bir sembolü olmuştur.
Şiirlerinde hayat, tabiat, özellikle ölüm konusunu işlemiştir. Tiyatrolarında ise tarihi konular önemli bir yer tutar. Hamit’in tiyatro eserleri sahnelenmek için değil, okunmak için yazılmıştır.
Eserleri :
Şiir : Sahra, Makber, Ölü, Hacle, Bunlar Odur, Divaneliklerim, Bālādan Bir Ses, Yabancı Dostlar, Ruhlar, Validem, Garam.
Tiyatro : Macera-i Aşk, Tarık, Finten, İbn-i Musa, Eşber, İçli Kız, Duhter-i Hindu, Nesteren, Sardanapal, Liberte, Hakan, İlhan…

MUALLİM NACİ
Eski edebiyat ile yeni edebiyat arasındaki mücadelede eski edebiyat taraftarlarının lideri durumundadır. Eski nazım tekniğini bilen ve ona kuvvetle hakim olan bir şairdir. Fransız edebiyatını tanıdıktan sonra Batılı tarzda da şiirler yazmıştır.
Muallim Naci ile yeni edebiyatın önderi durumunda olan Recaizade arasında uzun süren tartışmalar olmuştur. Recaizade’nin Zemzeme’lerine Muallim Naci Demdeme’leri ile cevap vermiştir.
Eserleri :
Şiir : Ateşpare, Şerare, Füruzan, Sünbüle.
Ayrıca edebi bilgilerle ilgili “Istılahat-ı Edebiyye” adlı bir eseri vardır.

DİREKTÖR ALİ BEY
Devletin farklı kademelerinde görev alan Ali Bey’in unvanı son görevi olan Düyun-ı Umumiye Direktörlüğünden gelir.
Tanzimatın önemli tiyatrocularından biri olan sanatçı Diyojen dergisindeki mizahi yazılarıyla bilinir.
Eserleri : Kokona Yatıyor, Misafiri İstiskal(komedi), Ayyar Hamza(Moliere’den uyarlama), Lehçetü’l-Hakayık(mizahi sözlük), Seyahat Jurnali(günlük).

SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI(EDEBİYAT-I CEDİDE)
Servet-i Fünun Edebiyatı, kısa sürmesine rağmen Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı’nın hamle yaptığı bir devirdir. 1896’da Recaizade’nin yönlendirmesiyle Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan genç sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.
Bu edebiyat, bir eski-yeni çatışmasının ürünüdür. Tanzimat Edebiyatı’nın yenilikçi sanatçılarıyla eski edebiyatı savunan sanatçılar arasındaki sürtüşme, yenilikçileri bir araya getirmiş ve ortaya Servet-i Fünun Edebiyatı çıkmıştır. Bunun yanında Batı kültürüyle yetişmiş genç sanatçıların, Tanzimatçıların yaptığı yenilikleri yeterli bulmaması da onları bir araya getiren önemli sebeplerdendir.
Devrin siyasi özellikleri ve taşıdıkları ruhi özellikler Servet-i Fünuncuları “Sanat, sanat içindir.” anlayışına yöneltmiştir. Sanatçılar, Tevfik Fikret’in bazı şiirleri istisna edilirse, sosyal konulara değinmemiş, ferdi konuları işlemiştir. Çağdaş Fransız edebiyatını kendilerine örnek alan Servet-i Fünuncular toplumsal gerçeklerden ve halktan kopuk bir salon edebiyatı oluşturmuşlardır.
1901’de Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransız İhtilali’ni konu alan “Edebiyat ve Hukuk” adlı çevirisinin yayımlanmasıyla Servet-i Fünun dergisi kapatılmış, bu olay da Servet-i Fünuncuların sonunu getirmiştir. Dergi bir ay sonra yeniden çıkmışsa da dağılan grup bir daha toplanamamıştır.
Servet-i Fünun Edebiyatı’nın başlıca temsilcileri şunlardır:
Şiirde: Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin
Nesirde: Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın
Bunların yanı sıra Celal Sahir Erozan, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, Süleyman Nazif, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Faik Ali Ozansoy gibi isimler de bu dönemin sanatçıları arasında yer alır.
NOT : Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Ahmet Rasim bu dönemde yaşamalarına karşın bağımsız kalmışlardır.

Servet-i Fünun Şiirinin Özellikleri
1.Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmış ve aruz Türkçeye başarıyla uygulanmıştır. (Sadece Tevfik Fikret’in “Şermin” adlı kitabında topladığı çocuk şiirleri hece ölçüsüyle yazılmıştır.)
2.Şiirde musikiye önem verilmiş, seçilen sözcüklerin ahenk oluşturmasına dikkat edilmiştir.
3.Kafiyenin kulak için olduğu ilkesi benimsenmiştir.
4.Kişisel konular işlenmiş, en basit duygular, düşünceler, hayaller bile şiire konu yapılarak şiirin konusu genişletilmiştir.
5.Divan edebiyatı nazım şekilleri terk edilmiş; Batı’dan alınan sone, terza-rima gibi nazım şekilleri kullanılmıştır. Ayrıca serbest müstezat da kullanılmıştır.
6.Devrin şairleri Sembolizm ve Parnasizm’den etkilenmişlerdir.
7.Anlam beyitle sınırlandırılmayıp şiire yayılmış, parça güzelliğine değil, bütün güzelliğine önem verilmiştir.
8.Şiir, nesre yaklaştırılmıştır.
9.Ağır bir dil kullanılmış, Arapça-Farsça terkiplere çokça yer verilmiştir.
10.  Sanatçılar “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kalmışlardır.

Servet-i Fünun Hikaye ve Romanının Özellikleri
1.  Servet-i Fünun hikaye ve roman yazarları realizm ve Natüralizm’in etkisindedirler.
2.  Sanatçılar, çevre ve siyasi ortamın etkisiyle toplumsal konulara çok az yer vermiş, daha çok bireysel konuları işlemişlerdir.
3.  Roman ve hikayelerdeki olayların geçtiği yer genellikle İstanbul’dur. Olayların kahramanları aydın kesimden seçilmiştir.
4.  Teknik bakımdan sağlam, Batı standartlarına uygun ilk roman örnekleri bu dönemde verilmiştir. Yazarlar Tanzimat Edebiyatı’nda görüldüğü gibi olayın akışını kesip okura bilgi vermez, eserlerinde kişiliklerini yansıtmazlar.
5.  Yaptıkları betimlemeler gözleme dayanır, nesneldir.
6.  Servet-i Fünun romancıları ele aldıkları kahramanların daha çok ruhsal yönlerini incelemiş, çevre betimlemeleri yaparak çevre ile kahramanların ruhsal durumları arasında ilgi kurmuşlardır.
7.  Romanlardaki dil ağırdır. Arapça-Farsça sözcükler o güne kadar bilinmeyen tamlamalar çokça kullanılmıştır. Hikayelerdeki dil ise romana nazaran daha sadedir.
8.  Anlatım süslüdür.
9.  Türk dilinin kurallarına, söz dizimine uyulmamış, yeni anlatım imkanları aranmıştır. Bu sebeple devrik, eksiltili cümlelere yer verilmiştir.
10.    Servet-i Fünun Edebiyatı döneminde tiyatro ve gazetecilik sönük kalmıştır. Bu devirde edebi eleştiri ya hiç gelişmemiş ya da pek az gelişmiştir. Fakat gezi yazısı türünde, Cenap Şahabettin’in “Hac Yolunda” adlı eseri Servet-i Fünun’dan sonra gelişen Seyahat Edebiyatı’na güzel bir örnek olmuştur.


SERVET-İ FÜNUN SANATÇILARI
TEVFİK FİKRET(1867-1915)
Şiir türünde eserler vermiş bir sanatçıdır. Servet-i Fünun Edebiyatı’nın öncülerindendir. Servet-i Fünun şiirinin de en büyük temsilcisidir. 1901’e kadar yazdığı şiirlerde “Sanat, sanat içindir.” anlayışı hakimdir. Bu tarihten sonra, bilhassa ikinci meşrutiyetten sonra, yazdığı şiirlerde “toplum için sanat” görüşünü benimsediği görülür. Bu dönemde yazdığı şiirler, Batılılaşmayı savunan, teknolojinin üstünlüklerinden faydalanmanın gerekliliğini anlatan ve toplumumuzdaki sosyal bozuklukları konu alan didaktik(öğretici) şiirlerdir. Aruzu ustalıkla kullanan şair, şiiri nesre yaklaştırmış, şiirin konu alanını genişletmiş ve mısraları kırarak serbest müstezadı şiirimize yerleştirmiştir. Şair, Parnasizm’den etkilenmiştir.
Tevfik Fikret’in aruzla yazdığı şiirlerde dil oldukça ağırdır; fakat hayatının sonuna doğru hece ölçüsüyle yazdığı ve “Şermin” adlı kitapta topladığı çocuk şiirlerinde kullandığı dil konuşulan Türkçedir.
Eserleri:

    Rubab-ı Şikeste:Bu kitapta bulunan şiirler Servet-i Fünun döneminde sanat için sanat görüşüyle yazdığı şiirler bulunmaktadır.Önceki şiirlerinde Recaizade ve Abdülhak Hamit’in etkileri görülür ancak daha sonraki şiirlerinde kendi üslubunu yakalamıştır.
    Haluk’un Defteri:Bu kitapta oğlu Haluk’un kişiliğinde istediği neslin özelliklerini,onlara verdiği öğütleri anlatmıştır.Buradaki şiirler sanat için sanat görüşünden toplum için sanat görüşüne doğru yönelmektedir. Şiirleri sosyal bir endişe ile de yazılmış olsa biçimdeki özeni ve mükemmelliği hiçbir zaman kaybetmemiştir.
    Rubabın Cevabı: Bu kitap Tevfik Fikret’in toplumcu ve vatan şiirlerinin olgun ve güçlü örneklerinin olduğu kitaptır.Vatanın kötü yöneticiler elinde çektiği sıkıntıları eleştirel bir  üslupla anlattığı  ve bu durum karşısında şairin umudunu yitirmediği görülüyor.
   Şermin:Hayatının son dönemlerinde çocuklar için yazdığı bir kitaptır ve bu kitap hece ölçüsüyle yazılmıştır.
*****Tevfik Fikret hiç roman ve tiyatro yazmamıştır.
   İstanbul’u anlattığı  SİS şiiri İstanbul’u kötüleyen karamsar bir şiirdir.  Doksan Beşe Doğru ve Tarih-i Kadim  önemli şiirlerindendir.
   Toplumcu görüşle yazdığı ve memleketin Batı medeniyeti seviyesine gelmesini istediği şiirleri ;Haluk’un Vedası(Annesi ölmüş bir kızı anlatır)Tarih-i Kadim(M.Akif buna karşılık bir eser yazmıştır)Sis , Haluk’un Amentüsü

CENAP ŞAHABETTİN (1870-1934)
Servet-i Fünun şiirinin Fikret’ten sonra ikinci büyük şairidir. Nesir alanında da eserler vermiştir. Ömrü boyunca “Sanat, sanat içindir.” İlkesine bağlı kalmış, eserlerinde sosyal konulara yer vermeyip bireysel konuları, duygu ve düşünceleri işlemiştir.
Sembolizm’in edebiyatımızdaki ilk temsilcisidir. Fakat Sembolizm’i iyi kavrayamadığı ya da yanlış anladığı hususunda eleştiriler almıştır. Dili ağır, anlatımı süslüdür. Soneleri ve aruzla yazdığı serbest müstezatları eski dilbilgisi kaidelerini, dil ve söyleyiş mantığını hiçe sayan sıfatlar ve tamlamalarla doludur. Şiirlerinde o güne kadar duyulmamış teşbih, mecaz ve istiarelere yer vermiştir. En basit olayları ve varlıkları şiire sokmuş, onlara yeni ifadeler kazandırmak, onları sembolleştirmek için yeni kelimeler bulma lüzumu hissetmiş, böylece Arapça, Farsça sözlükleri tarayıp ahenkli sözcükleri seçmiş; onları şiirlerinde kullanmıştır.
Nesir sahasında da kudretli eserler vermiştir. Fakat Tevfik fikret’in yaptığı gibi şiiri nesre yaklaştırmamıştır. Nesirlerinde kullandığı dil, şiirlerine göre daha sadedir. Anlatımı ise akıcı ve güzeldir. Cenap Şahabettin hiçbir yazısını topluma yol göstermek amacıyla yazmamıştır.
Eserleri :
Şiir : Tamat, Cenap Şahabettin’in Şiirleri
Nesir : Hac Yolunda, Avrupa Mektupları(gezi yazısı), Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh(makale), Tiryaki Sözleri(özdeyişler)
Tiyatro : Yalan, Körebe

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL(1866-1945)
Servet-i Fünun Edebiyatı’nın nesir ustasıdır. Her türde eserler vermesine rağmen romancılığı ve hikayeciliğiyle tanınır. Edebiyatımızda teknik bakımdan başarıl ıilk roman örneklerini Halit Ziya vermiştir. Bu yönüyle Cumhuriyet öncesi Türk Edebiyatı’nın en büyük romancısıdır. romanlarındaki dil, Servet-i Fünun şiirinde olduğu gibi ağırdır. Arapça-Farsça sıfatlar, tamlamalar çokça kullanılır. Buna karşın hikayelerinde kullandığı dil oldukça sadedir. Yazar sonraları edebiyatımızda görülen sadeleşme akımına katılmış eserler-ini gözden geçirerek sadeleştirmiştir.
Romanlarındaki konuları ve kahramanları aydın çevreden seçmiş, hikayelerinde ise halka inmiş, halkı anlatmıştır. Eserlerini Realist ve Natüralist bir tutumla yazmış, edebiyatımızda gerçekçiliğin en önemli öncülerinden sayılmıştır. Gözleme dayanan tasvirlerini eseri süslemede bir malzeme değil, olaylar ve kişileri daha iyi anlatmanın bir aracı olarak görmüştür.
Eserleri :
Şiir : Mezardan Sesler, Mensur Şiirler
Roman : Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Nemide, Sefile, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekası, Kırık Hayatlar
Hikaye : Aşka Dair, Kadın Pençesi, Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Hepsinden Acı…
Hatıra : Kırk Yıl, Saray ve Ötesi, Acı Bir Hikaye
Tiyatro : Füruzan, Kabus, Fare
Aşk-ı Memnu : Genç ve hastalıklı karısını kaybeden Adnan Bey 50 yaşında olmasına rağmen genç ve güzel Bihter Hanım’la evlenmiştir. Bu hatanın sonucu ortaya acı sonuçlar çıkmıştır. Bihter ile yeğen Behlül arasında gizli bir aşk yaşanır. Behlül daha sonra Nihal’e aşık olur. Bunun üzerine Bihter intihar eder.
Mai ve Siyah : bu eserde şair ruhlu olan ve sonradan şiir yazmaya başlayan Ahmet Cemil’in yaşadıkları anlatılır. Ahmet cemil’in hayalleri, ümitleri hiç gerçekleşmez.

MEHMET RAUF( 1875-1931)
Servet-i Fünun romanında  Halit Ziya’dan sonra gelen en önemli kişidir. Eserlerinde insan psikolojisini abartmadan, doğal akışı içinde incelemeye çalışır. Halit Ziya’nın etkisinden uzun müddet kurtulamayan sanatçı, eserlerinde Halit Ziya’ya göre sade; fakat zayıf bir Türkçe kullanmıştır. Genellikle aşk, kadın ve ihtiras maceralarını konu alan eserler yazmıştır. Hikaye, roman ve tiyatro türünde eserler veren Mehmet Rauf’un en başarılı eseri Eylül’dür. Edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman sayılan Eylül, dil örgüsü bakımından zayıf olmasına rağmen Servet-i Fünun Edebiyatı’nın sayılı eserlerinden biri kabul edilir.
Eserleri :
Roman : Eylül, Böğürtlen, Ferda-i Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Son Yıldız, Halas
Hikaye : İntizar, Aşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Hanımlar Arasında
Tiyatro : Cidal, Pençe, Sansar, Yağmurdan Doluya
Mensur Şiir: Siyah İnciler
Eylül : Süreyya ile Suat Bakırköy’de babalarına ait bir bağda huzurlu bir hayat yaşayan karı-kocadır. Bunlar daha sonra Boğaz’da aldıkları bir yalıya yerleşirler. Süreyya’nın akrabası Necip de taşınmalarına yardım eder. Necip, Suat’a ilgi duymaya başlar ve aşık olur. Daha sonra Suat ile Necip çıkan yangında ölür.

HÜSEYİN CAHİT YALÇIN(1874-1957)
Eserlerini realist biçimde iç ve dış gözlemlerine dayanarak yazar. Hikaye, roman, fıkra ve mensur şiirlerinin dışındaki eserlerinde süs ve yapmacıklıktan kaçınır, sade bir üslup kullanır. Türkçenin sadeleşmesinde önemli bir role sahip olan yazar zamanının hemen her tartışmasına katılmıştır.
Edebiyat ve Hukuk adlı makalesi yüzünden Servet-i Fünun dergisi kapatılmıştır.
Eserleri :
Roman : Nadide, Hayal İçinde
Eleştiri : Kavgalarım
Anı : Edebi Hatıralar, Malta Adasında, Meşrutiyet Hatıraları
Hikaye : Hayat-ı Muhayyel, Niçin Aldatırlarmış

SÜLEYMAN NAZİF(1870-1927)
Nesri şiirinden daha kuvvetli olan sanatçı duyguları yönünden Namık Kemal’e benzer. Türklüğe hayran bir toplumcu olan S.Nazif İstanbul’un işgali üzerine “Kara Bir Gün”  adlı makalesiyle sert bir çıkış yapar.
Eserleri :  Gizli Figanlar, Firak-ı Irak(şiir); Batarya ile Ateş, Malta Geceleri(şiir-düzyazı); Çal Çoban Çal(makale)

AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU(1870-1927)
İlk öykülerini ağır bir dille yazan sanatçı Milli Edebiyat’ın doğmasıyla o görüşte eserler ortaya koymaya başlamış, Türkçülük düşüncesini desteklemiştir.
Eserleri : Haristan ve Gülistan, Çağlayan(öykü); Gönül Hanım(roman)

HÜSEYİN RAHMİ GÜRPINAR(1864-1944)
Çağdaş Türk Edebiyatı’nın büyük romancılarındandır. “Sanat, toplum içindir.” ilkesine bağlı kalarak, yazı masasını sokakla birleştirmeyi bilmiştir. Eserlerinde İstanbul’u özellikle İstanbul’un kenar mahallelerini tüm yalınlığı ile sunmayı başarmış bir yazardır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Seçtiği tipleri, kendi dilleriyle konuşturur. Kenar mahallelerdeki kadınları onların duygu ve düşüncelerini kendi ağızlarından vermeye çalışmıştır. Hüseyin Rahmi’de Natüralizm’in izleri görülür.
Eserleri :
Roman : Şık, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç, İffet, Metres, Mürebbiye, Şıpsevdi, Gulyabani, Tesadüf, Cadı, Efsuncu Baba.
Hikaye : Kadınlar Vaizi, Gönül Ticareti, Namusla Açıklık Meselesi.
Oyun : Kadın Erkekleşince, Tokuşan Kafalar.
Şık : Şöhret Bey oldukça saf bir adamdır ve Batı’ya yönelir. Madam Potiş adınla ahlak düşkünü bir kadınla tanışır. Aralarında bir macera başlar. Daha sonra roman Şöhret Bey’in Batı özentisinden dolayı düştüğü gülünç durumları anlatır.
Mürebbiye : Dehri Bey, zengin olan ihtiyar bir kişidir. Çocukların terbiyesi için, İstanbul’da yaşayan Parisli Anjel adlı düşük ahlaklı bir kadını eve getirir. Kadın evin içinde Dehri Bey’in oğlunu, damadını ve kardeşini yoldan çıkarır.
Şıpsevdi : Romanın kahramanı olan Meftun kalabalık bir ailenin oğludur. Maddi sıkıntı çektiği için zengin fakat cimri olan Kasım Efendi’nin damadı olmak ister. Meftun kendine büyük ikramiye çıktığını söyler. Kasım Efendi, Meftun’u tebrik etmeye gider. Kızı Edibe’yi seve seve verecektir. Kasım Efendi hem kızını, hem oğlunun bakımını Meftun’un üzerine yıkar. Meftun, daha sonra mirasa konabilmek için Kasım Efendi’nin ölümünü bekler.
Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç : 1910’da Halley kuyruklu yıldızının Dünya’ya çarpacağı haberi İstanbul’da hayatı alt-üst eder. Kenar mahalle kadınları olayı tartışmaktadır. Aksaray’da oturan zengin ve ruhça Batılı bir genç İrfan Galip verdiği bir konferansta kadın doğduğuna üzülen birinden aldığı mektubu okur. İrfan Galip hayalen bu kıza aşık olur, mektuplaşma devam eder. Sonunda gıyabi sevgilinin Feriha Davut adında ve İrfan Galip’in aradığı nitelikte, okumuş, kibar bir kız olduğu ortaya çıkar. İki genç Halley yıldızının görünüp geçtiği gece evlenir.

AHMET RASİM (1864-1932)
Anı, fıkra ve makale yazarlığıyla tanınmış bir gazetecidir. Şiir ve öykülerinde pek başarılı değildir. Eski İstanbul yaşamını ve insanlarını konuşma dili ve İstanbul ağzını ustalıkla kullanarak anı ve fıkralarında işlemiştir.
Eserleri : Gecelerim, Falaka(anı); Şehir Mektupları, Gülüp Ağladıklarım, Cidd ü Mizah, Eşkal-i Zaman(fıkra); Muharrir Bu Ya, Ramazan Sohbetleri(söyleşi).

FECR-İ ATİ EDEBİYATI ( 1909-1912)
Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatılmasından sonra Servet-i Fünun topluluğu dağıldı. Servet-i Fünun’dan sonra edebiyatta sessiz bir dönem başladı.
1908’de II. Meşrutiyet’in ilanından sonra edebiyatımızda bir canlanma görülür. 1909 yılında Faik Ali Ozansoy’un önerisiyle kendilerine Fecr-Ati Topluluğu adını veren bazı genç sanatçılar bir araya gelirler.
Bu sanatçılar : Ahmet Haşim, Emin Bülent Serdaroğlu, Tahsin Nahit, Refik Halit Karay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Fuat Köprülü, Celal Sahir Erozan, Ali Canip Yöntem, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Şahabettin Süleyman, Cemil Süleyman, İzzet Melih ve Faik Ali Ozansoy’dur.
24 Şubat 1909’da “Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi” adıyla edebiyatımızdaki ilk edebi beyannameyi yayımlayan bu topluluğun sanat anlayışı şudur: “Sanat, şahsi ve muhteremdir.” Bu ilkeyi farklı farklı yorumlamaları kısa sürede dağılmalarına yol açtı.
Servet-i Fünun’a tepki olarak ortaya çıkmalarına rağmen, özellikle şiir alanında Servet-i Fünun’un özelliklerini devam ettirerek, “Sanat, sanat içindir.” anlayışına bağlı kaldılar.
1912 yılında dağılan topluluğun kimi sanatçıları Milli Edebiyat akımında yer almış, kimileri ise sanatını bağımsız olarak sürdürmüştür.
                     Fecr-i Ati Edebiyatının Özellikleri

1-Edebiyatımızda ilk edebi topluluktur.
2-Edebiyatımızda ilk beyannameyi yayınlayan topluluktur.
3-Servet-i Fünun edebiyatına bir tepki olarak doğmuştur.Ama onun devamı olmaktan kurtulamamışlardır.
4-Sanat şahsi ve muhteremdir görüşünü benimsemişlerdir.Bu nedenle zaten kısa sürede dağılmışlardır.
5-“Edebiyat ciddi ve önemli iştir bunun halka anlatılması lazımdır.” Görüşündedirler.
6-Başlıca konuları tabiat ve aşktır.
7-Tabiat tasvirlerini gerçekten uzak bir şekilde yapmışlardır.(subjektif)
8-Dil bakımından Servet-i Fünun edebiyatının devamıdırlar. Arapça,Farsça kelimelerle dolu konuşma dilinden uzak bir şiir dili meydana getirmişlerdir.

FECR-İ ATİ SANATÇILARI
AHMET HAŞİM(1817-1933)
Türk Edebiyatında, Sembolizm’in en önemli temsilcisidir. Sadece aruz vezniyle şiirler yazmış, gayet ağır bir dil kullanmıştır. Dış dünyayı olduğu gibi değil, hayallerle süsleyerek şiire aktarmıştır. Şiirde ahenk ve musikiye önem verir. Ona göre: “Şiir; söz ile musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın olmalıdır.”
Ahmet Haşim, şiirde anlam kapalılığından yanadır. Ona göre şiiri herkes nasıl anlıyorsa şiirin anlamı odur.
Haşim, edebiyatımızda şiirlerinin yanında nesirleri ile de tanınır. Deneme, fıkra, söyleşi, gezi yazısı türlerinde eserleri vardır.
Eserleri :
Şiir : Göl Saatleri, Piyale
Nesir : Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi

EMİN BÜLENT SERDAROĞLU(1866-1942)
Şiirlerini aruzla yazan sanatçı dönemin ikinci büyük şairidir. Victor Hugo’nun “Mavi Gözlü Yunan Çocuğu” şiirine karşı yazdığı “Kin” şiiri epey ses getirmiş, bu şiir sayesinde Atatürk’ün iltifatına mazhar olmuştur. Emin Bülent’in Şiirleri adlı kitabı ölümünden sonra çıkmıştır.

MİLLİ EDEBİYAT(1911-1923)
1908 II.Meşrutiyet hareketiyle birlikte Türkçülük düşüncesi yaygınlaşmaya başlamıştır. Bu düşüncenin edebiyata da etkisi olmuş, Türkçenin benliğine kavuşturulması, Türk edebiyatının kendi kaynaklarına dayanarak millileşmesi çalışmaları hız kazanmıştır. Edebiyattaki bu millileşme çalışmalarının temelinde Tanzimat dönemi yazar ve şairlerinin topluma yönelişleri, millet, vatan, özgürlük, adalet gibi kavramların işlenmesi, dilde az da olsa sadeleşmeye gidilmesi gibi faaliyetler, milli duygu ve düşüncelerin gelişmesini sağladı.
1911’de Selanik’te yayımlanmakta olan “Genç Kalemler” dergisi çevresinde toplanan şair ve yazarlar bu mücadeleye öncülük etmişlerdir. Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, M.Emin Yurdakul, M.Fuat Köprülü, Refik Halit, Yakup Kadri, Ali Canip Yöntem ve arkadaşlarının başlattığı bu harekete “Milli Edebiyat” adı verilmiştir.
Milli Edebiyat akımı, başlangıçta bir dil hareketi olarak doğmuş, daha sonra bir edebiyat anlayışı olarak yerleşmiştir. Milli Edebiyatçıların başlattıkları dil hareketine “Yeni Lisan” denir.
Bu hareketin temel aldığı ilkeler şunlardır:
1.      Türkçeye girmiş olan yabancı dil kuralları atılmalıdır.
2.      Arapça ve Farsçadan gelen, konuşma diline girerek yaygınlaşmış olan kelimeler “Türkçeleşmiş” sayılmalı ve kullanılmalıdır.
3.      Arapça ve Farsça kelimeler asıl söyleniş biçimleriyle değil, Türkçede aldıkları yeni biçimlerle kullanılmalıdır.
4.      Yazı dili, İstanbul ağzını temel almalıdır.
5.      Diğer Türk lehçelerinden kelime alınmamalıdır.



MİLLİ EDEBİYAT’IN SANAT ANLAYIŞI
1.      Edebiyat, halka açılmalı, halkın duygu ve düşüncelerini anlatmalıdır.
2.      Türk Edebiyatı, Doğu ve Batı taklidinden kurtarılmalı, kendi öz benliğine kavuşturulmalıdır.
3.      Edebiyatın dili sade Türkçe olmalı, anlatımda yalınlık esas alınmalıdır.
4.      Türk edebiyatının milli ölçüsü, hece ölçüsüdür. Aruzun yerine hece ölçüsü getirilmelidir.
5.      Konular yerli hayattan ve milli tarihten alınmalıdır.

MİLLİ EDEBİYAT’IN ŞİİR ÖZELLİKLERİ
1.      Bu dönemin bütün şairleri hece ölçüsünü kullanmışlardır. Aynı dönemde yazmalarına rağmen Mehmet Akif ve Yahya Kemal gibi şairler Divan şiiri geleneğini sürdürmüşlerdir.
2.      Belli nazım şekillerine bağlı kalınmamış, şiirler konularına göre adlandırılmıştır.
3.      Serbest kafiye kullanılmıştır.
4.      Sanat yapma amacına son verilmiştir.
5.      Şiirde toplumsal konulara yer verilmiştir.
6.      Halkın konuştuğu dil kullanılmıştır.

MİLLİ EDEBİYATTA HİKAYE ve ROMANIN ÖZELLİKLERİ
1.      Yazarlar, Realizm ve Natüralizm akımının etkisinde kalmışlardır.
2.      Yurdun her yöresinde yaşanmış olayları ve kişileri ele almış ve böylece “Memleket Edebiyatı” çığırını açmışlardır.
3.      Gözleme önem verilmiştir.
4.      Milli dil anlayışını benimseyerek, konuşma dilini yazı diline aktarmışlardır.
5.      Cümleler Türk dil yapısına uygun ve kısa cümlelerdir.

MİLLİ EDEBİYAT TİYATROSU
1908’den sonra yeniden gelişme gösteren Türk tiyatrosu, Milli Edebiyat döneminde de sürmüş ve özel tiyatroların yanı sıra 1914’te ilk resmi tiyatro olan Dar’ül-Bedayi-i Osmani  kurulmuştur. Dar’ül-Bedayi’nin kuruluşu önemli bir aşama olmuşsa da şiir ve özellikle roman alanındaki çalışmalar tiyatroyu ikinci plana atmıştır. Tiyatronun en başarılı yönü dil ve anlatımdaki sadeleşmedir.

MİLLİ EDEBİYATIN BAŞLICA TEMSİLCİLERİ
ZİYA GÖKALP(1876-1924)
Milli Edebiyat’ın düşünce temellerini kuran şair ve sosyologdur. Milliyetçi düşüncenin geliştiği Türk Ocakları’nda çalışmış, İttihat ve Terakki üyeliğinde bulunmuş, İstanbul’un işgali üzerine Malta’ya sürülmüştür.
Türkçülük düşüncesini sistemleştirmiştir. Başlangıçta bütün dünya Türklerin bir bayrak altında toplamayı planlayan Turancılık görüşüne bağlıdır. Daha sonra bu ütopik düşüncesinden vazgeçerek Türkiye Türkçülüğü düşüncesine yönelmiştir. Şiirlerinde bir sanat kaygısı yoktur. Düşüncelerini yayabilmek maksadıyla yazmıştır.
Eserleri :
Şiir : Kızıl Elma, Altın Işık, Yeni Hayat
Nesir : Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak(makale) Türkçülüğün Esasları, Türk Medeniyeti Tarihi(inceleme), Malta Mektupları(mektup)

ÖMER SEYFETTİN(1884-1920)
Hikayeciliği meslek edinmiş ilk sanatçımızdır. Milli Edebiyat’ın hikaye türünün yetiştirdiği önemli bir yazardır. Hikayede sağlam yazma tekniğiyle tanınır. Tasvir ve ruh çözümlemelerinden ziyade olay anlatımı önemlidir. Bu konuda Maupassant’ın izinden gitmiştir. Genç Kalemler’in ilk sayısında yayımladığı Yeni Lisan makalesiyle Servet-i Fünun’un ağır, süslü, yapmacık diline karşı çıkmış halk kaynaklı düz, sade bir dilin savunuculuğunu yapmıştır.
Eserleri :
Beyaz Lale, İlk Düşen Ak, Efruz Bey, Bomba, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Kaşağı, Bahar ve Kelebekler, Yalnız Efe.

M.EMİN YURDAKUL(1869-1944)
Milliyetçi ve halkçı bir şairdir. Duygularını büyük bir coşkuyla dile getirir. Şiiri, düşüncelerini açıklamanın bir aracı sayar. Dili son derece sadedir. Hece ölçüsünü kullanmıştır.
Eserleri :
Türkçe Şiirler, Türk Sazı, Tan Sesleri, Ordunun Destanı, Zafer Yolunda, Aydın Kızları, Ey Türk Uyan, Mustafa Kemal, Ankara.

ALİ CANİP YÖNTEM(1887-1967)
Fecr-i Ati ile başlayıp Milli Edebiyata geçen sanatçı, dilin sadeleşmesi adına Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp’le birlikte çabalamıştır. Hem hece hem de aruzla şiirler yazan şair, aşk ve doğa konusunda Batı tipi nazım biçimlerini denemiştir.
Eserleri: Geçtiğimiz Yol(şiir), Milli Edebiyat Meselesi ve Cenap Bey’le Münakaşalarım(makale)

M.FUAT KÖPRÜLÜ(1890-1966)
Edebiyat tarihçisi ve araştırmacısıdır. Türk edebiyatı araştırmalarını sistemleştirmiş; Divan edebiyatı, Halk edebiyatı ve İslam Öncesi Türk Edebiyatı üzerinde geniş çalışmalar yapmıştır. Bugün bilinen birçok şair, onun araştırmaları sonucu ortaya çıkmış, edebiyat tarihine kazandırılmıştır.
Eserleri : Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Türk Edebiyat Tarihi, Türk Dili ve Edebiyatı Hakkında Araştırmalar, Türk Saz Şairleri.


YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU(1889-1974)
Fecr-i Ati Edebiyatı’nın “Sanat için sanat.” anlayışıyla yazı hayatına başlamış, Cumhuriyet döneminde Realist eserleriyle ün kazanmıştır. Romanlarında Türk halkının Tanzimat’tan, Cumhuriyete değin geçirdiği evreleri ve değişimleri başarılı gözlemleriyle aktarmıştır. Özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatan “Yaban” romanı ünlüdür. Bu romanında Anadolu insanı ile aydınlar arasındaki çatışma dile getirilmiştir.
Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve buna dayanan kuvvetli bir Realizm vardır. Titiz bir üslupla karakterleri başarıyla canlandırmıştır.
Yakup Kadri; roman, hikaye, deneme, makale ve anı türlerinde eserler vermiştir.
Eserleri :
Roman : Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Panorama, Yaban, Bir Sürgün, Ankara…
Hikaye : Bir Serencam, Milli Savaş Hikayeleri, Rahmet.
Mensur Şiirleri : Erenlerin Bağından, Okun Ucundan.
Diğer Eserleri : Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda…
Kiralık Konak : Naim Efendi ile kızı Sekine Hanım ve torunu Seniha ile arasındaki nesil çatışması esas alınarak, 1908-1918 arası aile hayatındaki problemler çevresinde insanımızdaki genel değişmeler anlatılmıştır.
Yaban : Milli Mücadele sonrasında yaşanan halk-aydın çatışması anlatılır. Ahmet Celal’in geldiği köydeki soğuk davranışı bir çatışma doğurur.
Panorama : Komiser Hamdi Bey ve çevresindekilerle ilişkileri anlatılır.
Nur Baba : Nur Baba adlı ihtiraslı ve zevk düşkünü bir tekke şeyhinin aşk oyunları esas alınıp toplumumuzdaki ve dini müesseselerdeki değerlerin çözülmesi işlenir.
Hüküm Gecesi : İkinci Meşrutiyet sonrası parti çekişmelerini anlatır. Başyazar Ahmet Samim ile gazetedeki Ahmet Kerim ve Samiye arasındaki ilişki esas alınır. Sonunda düştüğü bunalımdan dolayı Samiye intihar eder.
Sodom ve Gomore : Mütareke yılları İstanbul’unda işgal kuvvetleri ile yerli toplum arasındaki yaşanan nesil çatışması (sosyal yaşantı) anlatılır. Eski değerlere bağlı Sami Bey ve çevresi ile Batı hayranı kızı Leyla ve çevresi arasındaki çatışma anlatılır.



REFİK HALİT KARAY(1888-1965)
Yazı hayatına mizah ve politika yazılarıyla atılmıştır. “Kirpi” imzasıyla yazdığı yazılarıyla tanınan bu yazar, Milli Mücadele’ye karşı olduğundan hayatının bir kısmı sürgünde geçmiştir.
Fecr-i Ati döneminden sonra gözlemlere dayalı Realist bir anlayışla yazdığı hikayeleri başarılıdır. Sade bir dil ve yalın bir anlatımla Anadolu hayatını hikayeleştirmiştir.
Eserleri :
Roman : İstanbul’un İç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylısı, Yezid’in Kızı, Kadınlar Tekkesi, Anahtar…
Hikaye : Memleket Hikayeleri, Gurbet Hikayeleri
Mizah ve Hiciv Yazıları : Kirpinin Dedikleri, Deli, Tanıdıklarım…

HALİDE EDİP ADIVAR(1884-1964)
Milli Edebiyat Akımı’nın önemli bir kadın yazarıdır. İstanbul’un işgalini protesto için düzenlenen Sultan Ahmet mitinginde halkı coşturmuş, Milli Mücadele’ye bizzat katılmış ve onbaşı unvanı almış bir sanatçıdır. Vurun Kahpeye ve Ateşten Gömlek adlı romanlarında Kurtuluş Savaşı’nı anlatmıştır.
Halide Edip’in eserlerinde başarılı bir gözlemcilik vardır. II. Abdülhamit’in dönemini, dönemin toplumsal, kültürel ve siyasal olaylarını “Sinekli Bakkal” romanında yansıtmıştır.
Eserleri:
Roman: Sinekli Bakkal, Vurun Kahpeye, Ateşten Gömlek, Yeni Turan, Tatarcık, Handan, Yol Palas Cinayeti, Seviye Talib, Raik’in Annesi, Kalp Ağrısı...
Hikaye: Harap Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bursa’ya.
Anı : Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev.
Tiyatro: Kenan Çobanları, Maske ve Ruh.
Vurun Kahpeye: Anadolu’ya öğretmenlik için giden Aliye, Hacı Fettah liderliğindeki köy halkı tarafından eziyete uğramış ve sonunda taşlanmıştır.
Ateşten Gömlek : Kurtuluş Savaşı’nı konu almıştır. Kocası ve oğlu Yunanlılar tarafından katledilen Ayşe, hayatını Milli Mücadele’ye vakfeder. En sonunda sevdiği Peyami de ateşten gömleği giyerek şehit olur.
Tatarcık : Cumhuriyet sonrası sosyal değişmeleri konu alır. Recep ile Lale (Tatarcık), Haşim ile Zehra arasında kültürel farklılıklar işlenir.
Sinekli Bakkal : Karagöz oynatıcısı olan Kız Tevfik ile Emine’nin istibdat dönemindeki aşkı anlatılır. Olayların geçtiği mekan çeşitli kültürde insanların gittiği Sinekli Bakkal’dır.
Handan : Mutsuz bir evlilik yapan Handan, Hüsnü Paşa ile evlenir ve yine mutsuz olur. Daha sonra Refik’in ihaneti de eklenince intihardan başka çare kalmaz.

REŞAT NURİ GÜNTEKİN(1889-1956)
Roman, hikaye ve oyunlarıyla ün kazanmıştır. Eserlerinde Anadolu halkının duygularını, düşüncelerini, yaşayışını dile getirir. Adım adım gezdiği Anadolu’yu Realist ve başarılı gözlemleriyle Türkçenin bütün açıklığıyla yansıtmaya çalışır. “Çalıkuşu” adlı romanıyla tanınır.
Eserleri :
Roman: Çalıkuşu, Dudaktan Kalbe, Eski Hastalık, Yaprak Dökümü, Gizli El, Acımak, Miskinler Tekkesi.
Hikaye : Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Eski Ahbap, Boyunduruk.
Tiyatro : Hançer, Eski Rüya, Eski Borç, Gözdağı, Balıkesir Muhasebecisi.
Gezi : Anadolu Notları.
Çalıkuşu : Aşk konusunda hayal kırıklığına uğrayan Feride’nin rahat ortamını bırakarak Anadolu’ya öğretmen olarak gitmesi ve başından geçen olaylar anlatılır.
Dudaktan Kalbe : Lamia ve Hüseyin Kenan arasındaki yasak aşk anlatılır.
Acımak: Hayal kırıklığına uğrayan ve ailesi iflas eden Mürşit Efendi’nin kızı Zehra’yı yetiştirmek için yatılı okula verir. Bunu yanlış anlayan ve babasından uzak yaşadığı için ona öfke duyan ilkokul öğretmeni Zehra gerçekleri babası ölünce anlar.

BAĞIMSIZ SANATÇILAR

MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
“Sanat, toplum içindir.” görüşüyle toplumu aydınlatmak için şiirler yazan usta bir şairdir. İyi bir din eğitimi görmüş ve eserlerine bunu tüm çıplaklığıyla yansıtmıştır. Aruzu ustalıkla kullanan ve nazmı nesre yaklaştıran bir şairdir. Milli Mücadele yıllarında Sebil’ür-Reşad dergisinde yazdığı yazılarla ve Anadolu’yu dolaşarak yaptığı vaazlarla halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. İstiklal Marşı’nın yazarı olan M.Akif’in şiirleri Safahat adlı kitapta toplanmıştır.

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884-1958)
Yeni konuları eski nazım biçimleriyle ifade etmeyi bilen önemli bir sanatçıdır. Divan şiirinin son temsilcisi olarak da kabul edilir. Aruzu Türkçeye ustalıkla uygulamıştır. “Ok” şiiri dışındaki bütün şiirlerinde aruz veznini kullanmıştır. Şiirde kelimelerin seçimi ve yerinde kullanılması onun için son derece önemlidir. Parnasizm’in bizdeki en önemli temsilcisidir. Şekil mükemmelliği, ahenk ve kafiyeye çok önem verir.
Şiirde işlediği başlıca temalar; aşk, tabiat, ölüm, sonsuzluktur. Şiirlerinde geçmişe özlem duygusu açıkça sezilir. Y.Kemal, İstanbul’u şiirde en fazla konu edinen şairlerimizdendir. İstanbul’u çok sever, tek kelimeyle onun hayranıdır.
Eserleri :
Şiir : Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Rubailer.
Nesir : Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair, Hatıralarım.
RIZA TEVFİK(1869-1949)
Servet-i Fünunu görmesine rağmen o topluluğa katılmayan sanatçı heceyi başarıyla kullanmış, sade dille içten, duygulu koşmalar nefesler vb. yazmıştır.
Eserleri : Serab-ı Ömrüm(şiir)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

12. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)

3. ÜNİTE ŞİİR 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI    (2023-2024) 1. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI   SAF (ÖZ) ŞİİRİN O...