11. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI 2018-2019
Önce hikâye türünün tanımına ve genel özelliklerine bakalım:
HİKÂYE (ÖYKÜ)
Hikâye, yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları veya durumları ilgi çekici bir biçimde anlatan kısa yazılardır. Hikâye, insan yaşamının bir bölümünü yer ve zaman kavramına bağlayarak ele alan düzyazı türüdür. Bir hikâyede olay ya da durum söz konusu olmalı; kişilere bağlanmalı, olay ya da durumun ortaya konduğu yer ve zaman belirtilmeli; bunlar sürükleyici ve etkileyici bir anlatımla ortaya konmalıdır.
Not: Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır.
Hikâyenin yapı unsurları: Olay örgüsü, kişiler, mekan ve zaman…
Hikâyede Plan: Serim, düğüm, çözüm
HİKÂYENİN UNSURLARI
Olay:
Olay, anlatmaya bağlı edebî metinlerin en önemli öğesidir. Edebî metinlerde anlatılan olaylarla gerçek hayatta bire bir karşılaşmak mümkün değildir. Çünkü anlatılanlar kurgulanmış olaylardan ibarettir.
Edebî metinlerdeki gerçekliğin doğal gerçeklikten farkı, "kurmaca bir gerçeklik" olmasıdır.
Kişiler:
Öyküdeki olayları ya da durumları kişi veya kişiler yaşar.
Öyküde kişi sayısı azdır.
Öyküdeki kişilerin fiziksel ve ruhsal durumları uzun uzun anlatılmaz; sadece olayla ilgili belirgin yönleri verilir.
Öykü kişileri yalnızca insanlar arasından seçilmez.
Canlı, cansız bütün varlıklar öykünün kişisi olabilir.
Zaman:
Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur.
Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir.
Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir.
Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.
Mekan (Yer):
Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer.
Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.
Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.
Çatışma:
Hikâyede olay iki zıt gücün mücadelesi şeklinde ortaya çıkar. Bu mücadele kişiler arasında olabileceği gibi, aynı kişide de toplanabilir. Bu durumda çatışma daha çok kişinin kendi içinde olur. Yani psikolojik bir özellik gösterir. Hikâyelerde çoğunlukla bir çatışma söz konusudur. Hemen her hikâye bir çatışma yani bir problem üzerine kuruludur. Örneğin bir hikâyede cinayetten söz ediliyorsa cinayeti kimin işlediği, amacı, çevresindekilere karşı tavrı ya da vicdanıyla mücadelesi bir çatışma halinde verilir. Çatışma, hikâyedeki kişi ya da kişilerin çevresiyle olabildiği gibi kendi iç dünyasında da olabilir. Hikâye kişilerinin çevresiyle olan çatışmasına dış çatışma, kendi iç dünyası, vicdanıyla olan çatışmasına ise iç çatışma adı verilir.
Dil ve Anlatım:
Öyküde akıcılığı sağlayan dildir.
Bu da yazarın dili kullanma yeteneğine bağlıdır.
Dilin kullanımı yazardan yazara değişir; çünkü her yazarın üslûbu farklıdır.
Öykü, ya birinci tekil kişinin ağzından ya da üçüncü tekil kişinin ağzından anlatılır.
Öyküde bütünlüğü sağlayan öğelerden biri de dil ve anlatımdır.
Not: Bir öykü yazarının dil ve anlatım özellikleri belirlenirken cümle yapıları, kelime kadrosu, akıcılık, nesnellik, öznellik, duygusallık, coşkunluk gibi hususları dikkate almak gerekir.
Anlatıcı: Anlatıcı: Edebî metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir. Üç çeşit anlatıcının bakış açısı vardır:
a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı, eserin kişilerinden biridir.
b) Gözlemci Anlatıcı Bakış Açısı: Gözlemci anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır.
c) İlahi Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların zihinlerine ve iç dünyalarına girer.
HİKÂYELERDE KULLANILAN ANLATIM TEKNİKLERİ
1.Anlatım Tekniği: Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.
Örnek1: Mahalle kahvesinin önündeki setin üstü sanki ufak bir bahçecikti. Ortada küçük bir havuz, içinde gazoz şişeleri, etrafında biraz çimen, kınar çiçekleri. Kapının sağ tarafında bazısı giyimli, birtakım da gecelik entarileri, şam hırkaları iler dört beş kişi İstanbul'un son zelzesinden konuşuyorlardı. (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)
2. Gösterme(sahneleme) tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı okuyucuyla eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır.
Örnek: Faik Efendi kaşlarını kaldırıp düşündü. Dinleyenler gülümsediler. İmamın oğlu Rıza dedi ki: "Faik Bey ağzın kızdı da ölçüyü kaçırdın" (Memduh Şevket Esendal-Pazarlık Hikayesi)
3. Özetleme Tekniği: Daha çok eski klasik eserlerde görülen bu teknikte, varlığı kuvvetle hissedilen anlatıcının olayları, kişileri veya hakkında bilgi vermek istediği herhangi bir şeyi özetleyerek anlatması esastır. Çağdaş romancılar bu ışı "bilinç akımı"," veya " iç monolog" tekniklerinden yararlanarak yaparlar.
Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıali yetişmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı." (Reşat Nuri Güntekin-Yaprak Dökümü)
4. Tasvir (Betimleme): Betimleme en yalın biçimiyle sözcüklerle resim çizme işidir. Varlıkların niteliklerini, bu varlıkların duyularımız üzerinde uyandırdıkları izlenimleri belirtmektir.
Örnek-1: Büyük kubbeli serin divan, bugün daha sakin, daha gölgeliydi. Pencerelerinden süzülen mavi, mor, sincap rengi bahar aydınlığı, çinilerinin yeşil derinliklerinde birikiyor, koyulaşıyordu. Yüksek ipek şiltelere diz çökmüş yorgun vezirler, önlerindeki halının renkli nakışlarına bakıyorlar, uzun beyaz sakalını zayıf eliyle tutan yaşlı sadrazamın sönük gözleri, çok uzak, çok karanlık şeyler düşünüyor gibi, var olmayan noktalara dalıyordu. (Ömer Seyfettin-Pembe İncili Kaftan)
5. Portre: Kişilerin dış görünüşlerini (fiziksel) ve karakterlerini (ruhsal durum) tanıtan betimlemedir.
Kişi betimlemelerine portre denir. Portre; fiziksel portre ve ruhsal portre olarak ikiye ayrılır.
a. Fiziksel portre: Kişilerin dış görünüşlerinin anlatıldığı betimlemedir. Betimlemede kişiyi, diğer kişilerden ayıran fiziksel özellikler belirtilir. Portresi çizilen kişi hakkında özel görüş ve izlenimler de verilebilir.
b. Ruhsal portre: Kişilerin karakter özelliklerinin anlatıldığı betimlemedir.
6. Bilinç akışı: Kişilerin duygu ve düşüncelerini, herhangi mantıki bir bağ ve gramer kuralı endişesi taşımaksızın, düzensiz bir şekilde ve çağrışım ilkesi paralelinde doğrudan doğruya okuyucuya aktarmaktan ibarettir. Aynı zamanda insanların tanıtılmasında da kullanılan bu teknikte yazar, okuyucuyu kahramanın iç dünyası ile baş başa bırakmayı hedefler.
7. İç monolog: Kahramanın iç dünyasında kendisini muhatap alarak konuşmasıdır.
8.İç çözümleme: İç çözümleme anlatı türleri içerisinde kahramanların iç dünyası, duygu, düşünce ve hayallerinin ifade edildiği bir anlatım tekniğidir. Bu çözümleme tekniği bilinç akışı tekniğiyle karıştırılabilmektedir. Bu teknik roman sanatında çokça kullanılır.
Örnek: “Eve gitse, biliyordu, gece yarısına dek başka bir şey yapamadan, yukarıdakilerin patırtısına sövecekti… Bol gürültülü, bol dumanlı meyhanelerden birine girdi. Tezgâhın önünde bir boş yer bulup oturdu. Yaklaşan garsona, - Şarap, dedi. Garson, sanki salt onun için buradaymış gibi eğildi. Sanki ötekiler duyacak diye korkuyordu.” (Yusuf Atılgan-Aylak Adam s.40)
9. Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır.
10. Geriye Dönüş: Bir eserde olayların zaman sırasını bozarak geçmiş bir zamana ya da olaya dönme yoludur.
NOT: Bunlardan başka ayrıca leitmotif, montaj, fotoğraf (kamera), mektup, günlük, otobiyografi vb. anlatım teknikleri vardır.
HİKÂYE TÜRLERİ
DURUM ( KESİT ) HİKAYESİ:
• Bir olayı değil günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz
• Belli bir sonucu da yoktur.
• Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir.
• Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.
• Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikaye” de denir.
• Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır.
OLAY ÖYKÜSÜ “MAUPASSANT TARZI ÖYKÜ”
• Bu tarz öykülere “klasik vak’a öyküsü” de denir.
• Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır.
• Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.
• Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir.
• Bu teknik, Fransız sanatçı Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından geliştirildiği için bu tür öykülere “Maupassant tarzı öykü” de denir.
• Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Ayrıca Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu Orhan Kemal, Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Talip Apaydın da olay türü öykücülüğünün temsilcileri arasındadır.
BEN MERKEZLİ (MODERN) ÖYKÜ:
Durum hikayesine benzeyen ancak kahramanın daha çok kendi ruh hali ve hayal dünyasını yansıttığı hikayelerdir.
Bu hikayelerde olaylar kahramanın daha çok kendi ruh hali ve hayal dünyasını yansıttığı hikayelere ben merkezli hikaye denir. Bu hikayelerde olaylar kahramanın anlatıcı bakış açısıyla verilir. Hikayenin ana kahramanı yazarın kendisidir. Yazar, yaşadığı olayları kendini merkeze koyarak, kendisini birey olarak ele alıp anlatır. Bu hikaye türünde yazar, gözlemlerden ve olaylardan hareketle bireysel bunalım ve çıkmazlara yönelir. Bu sebeple bu hikayelere bireyi birey olarak ele alan hikayeler de denir. Hikaye kahramanı dış dünyayı içinde bulunduğu ruh haline göre algılar ve anlatır. Hikaye kahramanı genellikle düş dünyasına sığınır.
Modernist hikâyede gerçeklik karşısında kuşkucu ve tedirgin olan, ic dünyasına çekilen, yabancılaşan,
toplumla çatışan, karamsar, bunalımlı, zayıf birey ele alınmıştır. Bu tarz hikâyede kronolojik
zamanda geriye dönüşlerle geleneksel anlatım ve yapıdan uzaklaşılmış, olay örgüsü ve mekan geri
planda kalmıştır.
Bu tarzın önde gelen temsilcisi Franz Kafka‘dır. Türk edebiyatındaki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Nezihe Meriç, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü ve Adalet Ağaoğlu
bu akım doğrultusunda hikaye yazan başlıca sanatçılardandır..
HİKÂYE TÜRÜNÜN ORTAYA ÇIKIŞI ve GELİŞİMİ
Bu türün kaynağı olarak eski Hint gösterilir ve “Binbir Gece Masalları”ndan beslendiği söylenir. İtalyan yazar Boccacio'nun Decameron adlı eseri, Batıda hikâye türünün ilk örneği olarak bilinir. Bunu İspanyol yazar Cervantes’in çalışmaları izler.
Hikâye, Türk edebiyatında Tanzimat döneminde Batıdan girmiş ve bu türün ilk örnekleri bu dönemde yazılmaya başlanmıştır.
Emin Nihat'ın Müsameretnâme’si basılan ilk hi-kâyedir. Ahmet Mithat Efendi batılı tarzda ilk öykü örneği Letâif-i Rivâyât'ı yazar.
Daha sonra Sami Paşazade Sezai , Küçük Şeyler adlı eseriyle modern Türk hikâyeciliğinin ilk örneklerini verir.
Türk Edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant tarzı hikâyenin, Sait Faik Abasıyanık da Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir.
TÜRK EDEBİYATI’NDA HİKÂYE
Tanzimat öncesi tahkiyeli (hikaye edici) eserlerimiz: Dede Korkut Hikayeleri, Köroğlu Destanı, Masallar, Kerem ile Aslı, Mesneviler
Batılı anlamda öykü:
Avrupaî (Batılı) tarzda ilk hikâyeler, Tanzimat Edebiyatı Dönemi’nde görülür.
İlk öykü yazarları, Ahmed Mithat, Emin Nihat, Sami Paşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dır.
👉 İlk öykü denemesi, Emin Nihat'ın Müsameretnâme'sidir (1873).
👉 Edebiyatımızda ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi'nin ‘Letâif-i Rivayet’idir.
Not: Letaif-i Rivayet (1870-1895): Ahmet Mithat, 1870 yılından itibaren, Letaif-i Rivayat genel adı altında bir dizi de yayımlamağa başladı. Çoğunlukla büyük hikayelerden kurulu olmakla beraber, bu diziyi meydana getiren yirmi dokuz kitap arasında üç roman (Cinli Han, Bir Acibe-i Saydıyye, Çingene) ve bir de dram (Eyvah!) yer almıştır.
Not: Batı tarzı öykünün ilk olgun örneklerini Servet-i Fünûncular vermiştir. (Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf )
Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye (1923-1940)
Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi'nin ilk yıllarında
daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde
toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da
bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır.
Bu yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile Mecnun;Fahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı Selase; Ercüment Ekrem Talu’nun Teravihten Sahura; Nahid Sırrı Örik’in Eski Resimler; Sadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı Kaldır; Memduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, Pazarlık; Sabahattin Ali’nin Ses, Kamyon; Sait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış hikâye örneklerindendir.
Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye (1940-1960)
Cumhuriyet Dönemi’nin 1940-1960 yılları arasında bireyin ic dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, milli ve dini duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin ic dünyasını esas alan hikayeler yazmışlardır. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikayelerinde koy ve koylunun sorunları, toprak kavgaları, köyden kente goc gibi toplumsal konuları ele almışlardır. Nezihe Meric, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü modernist çizgide hikayeler vermişlerdir. Hüseyin Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum milli ve dini duyarlılıkları yansıtan hikayeler yazmışlardır. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz Yağmuru; Kemal Bilbaşar’ın Cevizli Bahçe; Orhan Kemal’in Ekmek Kavgası, Çamaşırcının Kızı; Halikarnas Balıkcısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaçlı) Merhaba Akdeniz; Samim Kocagöz’un Telli Kavak, Koca Öküzün Ölümü; Kemal Tahir’in Göl İnsanları; Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak; Haldun Taner’in Yaşasın Demokrasi; Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi; Sabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz Ağacı; Muzaffer Buyrukçu’nun Katran; İlhan Tarus’un Köle Hanı; Tarık Buğra’nın Oğlumuz; Fakir Baykurt’un Efendilik Savaşı; Nezihe Meriç’i n Bozbulanık adlı eserleri bu dönemin tanınmış hikayelerindendir.
Toplumcu Gerçekçilik
Toplumcu gerçekçilik (sosyal realizm), toplumcu dünya görüşü üzerine temellendirilmiş bir edebiyat
akımıdır.
Bu akım, toplumu sosyal sınıflar arasında gerçekleşen çatışma alanı olarak değerlendirir.
Amacı, söz konusu sınıfsal çatışmayı ve bu çatışmanın toplumda yol açtığı etkileri ve sorunları yansıtmanın yanında bu sorunlara toplumcu çizgide çözüm yolunu da göstermektir. Bu acıdan toplumcu gerçekçilik, toplum için sanat ilkesine bağlı olarak edebiyata eğitici bir işlev yükler.
Rus edebiyatında Maksim Gorki, Mihail Şolohov; Amerikan edebiyatında Jack London, John Steinbeck (Con Ştaynbek) bu akımın başlıca temsilcileridir.
Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi anlayışla eser veren sanatçılar eserlerinde köy yaşamındaki
sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını; köyden kente göçün neden olduğu sorunları;
büyük kentlerde yaşayan işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelelerini ele aldılar. Nazım Hikmet, Ercüment Behzat Lav, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir
Baykurt, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz toplumcu gerçekçiliğin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileridir.
BİREYİN İÇ DÜNYASINI ESAS ALAN HİKAYE
· Olay örgüsü, insana özgü bir gerçekliği ifade etmek üzere düzenlenir.
· Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar, insan gerçekliğini farklı yönlerden anlatma gayreti içine girmişlerdir.
· Olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin iç dünyası anlatılır.
· Dil ve anlatım bakımından seçkinci, mükemmeliyetçi bir anlayış hâkimdir.
· Bireyin iç dünyasını esas alan yazarlar, zaman, psikolojik sorunlar, hastalık, bireysel bunalım, Doğu-Batı sorunsalı, kaçış, geçmiş-şimdi, birey-toplum, değer yargıları, korku gibi bireysel konuları ele alırlar.
Cumhuriyet Dönemi Hikâyelerinin Genel Özellikleri:
• Milli Edebiyat’la başlayan halka inme, Anadolu’yu tanıma çabası bu dönemin edebiyatında ana ilkelerden olmuş, Türk halkının her kesimi edebiyata girmiştir. Artık edebiyat İstanbul’un sınırlarını tamamen aşmıştır.
• Gözlemci ve gerçekçi bir anlayışla eser verilmiştir.
• Konular ülkemizin ve insanımızın somut koşullarından çıkarılmıştır.
• İnsanımızın gerçeklerine eğilme esastır.
• Olayların yaşandığı çevre oldukça genişlemiştir.
• Süssüz, anlaşılır, akıcı bir dil kullanılmıştır.
• Anadolu ve Anadolu halkı, maziyle hesaplaşma, işçi-işveren ilişkileri, bireyin iç dünyası, yoksulluk vb. temalar işlenmiştir
• 1946-1980 arası dönemde bu temalara yenileri de eklenmiştir.
Hikâye İncelemeleri-1
Sabahattin Ali-Kamyon Hikayesi
Konusu: Hikâyede yol parasını ödemeyeceği için bindiği kamyondan atlayarak uçuruma yuvarlanan yoksul köylü bir gencin acı sonu anlatılıyor.
Teması: Yoksulluk ve çaresizlik
Temel Çatışması: Hikâyede temel olarak sınıflar arası çatışma, zengin-yoksul çatışması, aydın-köylü çatışmasından söz edilebilir.
Kamyon Hikayesinin Olay örgüsü Maddeler Halinde
• İzmir’e gidecek kamyonun yolculuk için hazırlanması
• Yoksul genç bir köylünün yolculuk için gelmesi
• Önce yer yok diye alınmayan genç köylünün kamyona alınması
• Yolculuğun başlaması
• Genç delikanlının kamyoncuya verecek yol parasını olmadığı için endişelenmesi
• Parasız köylünün para ödememek için kamyondan aşağı atlayarak uçurumdan yuvarlanması
• Kişiler ve Özellikleri
Genç köylü: Öykünün başkahramanıdır. On sekiz yaşlarında yoksul ve çaresiz köylü bir gençtir. Ailesine yük olmamak için İzmir'e amelelik yapmaya gitmektedir. Hem parasızlık hem de bir kamyona ilk kez binmenin verdiği heyecan ve endişe içindedir. Kamyonun yolculuk bitmesine yakın durdurulup şoförün yol parası toplayacak olması onda derin bir korku uyandırır. Hiç parası olmadığı için çareyi kamyondan atlamakta bulur, uçurumdan yuvarlanır.
Diğer Kişiler: Kamyon şoförü, yamak, manifaturacı, genç köylünün babası ve ona akıl veren arkadaşı ile kamyondaki diğer yolcular öykünün yardımcı kişileridir.
• Mekân ve Özellikleri:
Mekân: Zincirli Han, kamyon kasası, geriye dönüşle anlatılan genç köylünün köyü...
• Zaman ve Özellikleri:
Hikâyede belirgin zaman ifadeler yoktur. "Yolculuğun ikinci günü akşamına doğru" gibi zaman bildiren ifadeler geçmektedir. Yolculuğun başladığı ilk gün hikayedeki zamanın başlangıcıdır. Ayrıca hikâyede başkahramanın babası ve arkadaşıyla ilgili olan kısımlarda geriye dönüşler söz konusudur.
Dil ve Anlatım Özellikleri:
Sabahattin Ali bu hikayesinde gerçekçi bir anlatımla yoksulluk ve çaresizlik temasını işlemiştir. Sade ve yalın bir dilin kullanıldığı hikâyede yazar, başkahramanın psikolojik durumunu başarılı bir şekilde tasvir etmiştir. Metinde dönemin zihniyetini yansıtan ifadelerin yanı sıra yerel söyleyişlere de yer verilmiştir.
Anlatıcının Bakış Açısı:
Hikâyede ilahi ve müşahit anlatıcının bakış açıları birlikte kullanılmıştır. Farklı anlatıcıların kullanılması hikâye kurgusunun ve temasının verilmesinde bir bütünlük sağlamak amacıyladır.
Anlatım Biçimleri:
Kamyon hikayesinde öyküleyici ve betimleyici anlatım biçimleri kullanılmıştır.
Öyküleyici Anlatıma Örnek: Köylü döndü. Esmer, uzun boylu adam şoföre:
" Ne diye yer yokmuş, arkada bir yere sıkıştır!" dedi.
Bu adam kamyonun sahibi idi. Şoför yüzünü buruşturarak indi.
Betimleyici Anlatıma Örnek: Şoförün yanında oturan siyah elbiseli, gümüş çerçeveli gözlük takmış, yaşlıca, sünepe tavırlı bir adam-Beyşehir taraflarına dava toplamaya giden bir avukat- başını arkaya çevirerek "Uğurlar olsun cümlenize!" diye bağırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder