6. ÜNİTE DENEME DN
12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020)
12 TDE 6.
ÜNİTE DENEME DN
ÜNİTE KONULARI
Dünya edebiyatında deneme
türü
Türk edebiyatında 1923-1960
arası dönemde deneme türü
1960 sonrasında deneme türü
DENEME TÜRÜ VE ÖZELLİKLERİ
Deneme: Bir yazarın özgürce
seçtiği herhangi bir konu üzerinde kesin yargılara varmadan, kişisel görüş ve
düşüncelerini serbestçe anlattığı yazılara deneme denir.
ÖZELLİKLERİ
Denemede konu özgürce
seçilir.
İnsanı ve toplumu
ilgilendiren her şey (yaşama, ölüm, aşk, sanat, felsefe, din, ahlâk, töre,
bilim, siyaset vb.) denemenin konusu olabilir.
Deneme yazarı kendisiyle
konuşur gibi yazar.
Rahat okunabilen bir
düşünce yazılarıdır.
Düşünce ufku geniş ve
kendine özgü bilgi birikimine sahiptir.
Kendi duygularının dışında
başkalarının düşüncelerine de saygı duyar.
Denemeci ele aldığı konuyu
bayağılığa inmeyen bir
samimiyetle anlatır.
Denemeci, bayağı bir
anlatıma inmeden terim ve felsefi kavramların ağırlığından uzak bir üslubu
tercih eder.
Denemeci, denemenin sonunda
kesin bir yargıya, bir sonuca varmak amacında değildir.
Deneme, herhangi bir konuda
düşündürücü, öğretici, inandırıcı ve ufuk açıcıdır.
Denemecinin öne sürülen her
düşünce ya da savı
doğrulama, kanıtlama gibi bir
kaygısı yoktur. Deneme, makale ve eleştiriden bu yönüyle ayrılır.
Deneme yazarı birçok
kaynaktan beslenir: Felsefî, sosyolojik, tarihî tema ve olayların yanında
bilimsel veriler ve ünlü kişilerin özdeyişleri olabilir. Yine de denemeci
seçtiği konuyu farklı bir yaklaşımla işler.
DENEMENİN AMACI
Okuyucuyu düşünmeye
yöneltmek,
Hayatın gerçeklerini ortaya
koymak,
Kültür alanındaki değişme
ve gelişmeleri fark ettirmek,
Birey-toplum ilişkisini
dile getirmek vb.
KONULARINA VE YAZILIŞ
AMAÇLARINA GÖRE DENEMELER
Kişisel duyarlılık ve
dikkatleri konu alan denemeler
Öğretici ve eleştirel
denemeler
Sosyal ve felsefî konularda
bireysel düşünceyi ifade eden denemeler
BİLGİ Türk edebiyatında deneme türü başlangıçta “musahabe”,
tecrübe i kalemiyye” gibi isimlerle bilinirdi.
DENEME İLE MAKALE
KARŞILAŞTIRMASI
BENZERLİKLERİ:
Gazete çevresinde oluşan
öğretici metin türleridir.
Her ikisi de fikir
yazısıdır.
Her ikisi de gazete ve
dergilerde yayımlanır.
Her iki tür de düşünsel
yazı planına göre yazılır.
FARKLILIKLARI
Makalede ortaya atılan
düşünce iddia ya da görüş, kanıtlara dayanır. Denemede ise konu kişisel
düşünceler, yorum ve bakış açısıyla desteklenir.
Denemede öznellik, makalede
nesnellik hâkimdir
Makalede düşünce kesin bir
sonuca bağlanır. Denemede ise böyle bir zorunluluk yoktur.
Makalenin üslup ve anlatımı
ciddi, kurallı ve ağırbaşlıdır. Denemenin üslubu yazarına göre değişir.
Makalede söz oyunlarına yer
verilmez, açık ve anlaşılır bir anlatımı vardır. Deneme yazarı ise konusuna
uygun olarak söz sanatlarına ve anlam oyunlarına yer verebilir. Denemede dilin
doğru ve güzel kullanımı çok önemlidir.
DENEME-SOHBET YAZILARI
FARKLARI
Denemede yazar, kendi
kendisiyle konuşuyormuş gibi bir üslubu benimser. Sohbette ise yazarın okurla
konuşuyormuş gibi bir üslubu vardır.
Sohbetin dili yalındır,
nüktelerden, halk söyleyişlerinden, fıkralardan yararlanılır. Denemede ise daha
ciddi bir dil kullanılır.
DÜNYA EDEBİYATINDA DENEME
Dünya edebiyatında, denemenin
öncülüğünü Fransız yazar Montaigne yapmıştır. Onun Denemeler adlı eseri, bu
türün ilk örneği olarak kabul edilmektedir.
Montaigne'in denemeleri
kilisenin yanlış bir uygulamayla belirli sınırlar içinde izin verdiği düşünce,
bilgi, sanat üretimi anlayışına karşı bir tepki hareketi olarak doğmuştur.
Fransız yazar Montaigne,
deneme türünün öncüsü ve aynı zamanda kurucusudur.
Onun denemeleri, herhangi bir
dine, kitaba, kanuna, toplum kurallarına, geleneğe bağlı olmayan serbest
düşünce egzersizleridir. Montaigne, insan iradesinin acizliğinden yola çıkarak
kötümser bir dünya görüşünü yansıtmıştır.
İngiliz yazar Francis Bacon
(Frensis Beykın) 1597'de denemelerini Essays (Esseys) “Tokluk veren değil de
daha çok tat veren tuz taneleri” olarak tanımlamıştır. O, farklı olmayan
başlıklar seçmesine rağmen kıskançlık, zenginlik, diyalog, nesne ve durum
değişiklikleri gibi kısa, öz, öğretici ve daha ciddî konulara eğilmiştir.
Denemeler adlı kitabında daha çok felsefî düşüncelerini ortaya koymaktadır.
Montaigne, genelde binlerce kelime ile deneme yazarken Bacon, birkaç yüz kelime
ile metinlerini kurar
Nicholas Breton (Nikolas
Bretın), denemelerini The Fantasticks adıyla yayımlamıştır. Andre Gide (Andre
Cid), Denemeler adlı eserinde özgün düşüncelerini bazen mektup biçiminde bazen
belli başlı şair ve yazarlar dolayısıyla, onlara değinerek ortaya koyar.
İngiliz yazar Thomas Stearns Eliot (Störns Elyıt), Denemeler'ini genellikle
edebiyat, şair ve yazarlar üzerine kurmuştur. Varoluşçu yazar Albert Camus
(Albert Kamıs), Denemeler'inde çağdaş ve evrensel sorunları kendine özgü
yorumlarıyla ortaya koymaktadır.
DİĞER DENEME YAZARLARI
ALMAN Rabener, Sturz, Lessing, Wieland,
Herder, Lichtenberg, Schiller, Goethe, Möser, Kleist, Schlegel Kardeşler,
Novalis, Tieck, Hermann Bahr, Wilhelm Bölsche, Gottfried Benn, Albrecht Goes.
FRANSIZ Voltaire, Julien
Benda, Paul Claudel, Paul Valery, Simone de Beauvoir, Julien Benda, Maurice
Blanchot İNGİLİZ Hilaire Belloc, William Hazlitt, Charles Lamb, Charles Morgan,
Joseph Addison, Bertrand Russel, D. Herbert Lawrence, Aldoux Huxley, Charles
Morgan.
AMERİKAN Ralph Waldo Emerson
İSPANYOL Jose Ortega Y.
Gasset, Miguel De Unamuno.
TÜRK EDEBİYATINDA DENEME
CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDE DENEME
Türk edebiyatında bugünkü
anlamıyla deneme türü Tanzimat’tan sonra Batı edebiyatının etkisiyle görülmeye
başlamıştır. Deneme türünün temelini Türk edebiyatının ilk gazetelerinde
yayımlanan bazı düşünce yazıları oluşturur. Edebiyatımızda Tanzimat edebiyatıyla
önemli bir yere sahip olmaya başlayan düzyazı türleri bu dönemde keskin
çizgilerle birbirinden ayrılamamıştır.
Cenap Şahabettin’in Evrak-ı
Eyyam
Ahmet Haşim’in Bize Göre
Yakup Kadri
Karaosmanoğlu’nun Alp Dağlarından, Yahya Kemal Beyatlı’nın Aziz İstanbul gibi
eserleri Cumhuriyet Dönemi öncesinde deneme türünün özelliklerini taşıyan
eserlere örnek sayılabilir.
CUMHURİYET DÖNEMİ’NDE DENEME TÜRÜ
Türk edebiyatında çoğunlukla
fıkra, sohbet, eleştiri gibi türlerle iç içe geçtiği düşünülen deneme türü asıl
gelişimini Cumhuriyet Dönemi’nde göstermiştir. Bu dönemde özellikle Nurullah
Ataç, deneme yazarı için gereken bilgi ve becerilere sahiptir. O, daha çok
edebiyatın ve şiirin sorunlarıyla ilgili denemeler yazmıştır.
Nurullah Ataç başta olmak
üzere Suut Kemal Yetkin (Günlerin Götürdüğü), Sabahattin Eyuboğlu (Mavi ve
Kara), Salâh Birsel (Boğaziçi Şıngır Mıngır), Melih Cevdet Anday (Dilimiz
Üstüne Konuşmalar), Vedat Günyol (Çalakalem) deneme türünde eser veren
yazarlardandır.
Cumhuriyet Dönemi 1960
sonrasında Cemil Meriç (Mağaradakiler), Adalet Ağaoğlu (Başka Karşılaşmalar),
Nihad Sami Banarlı (Türkçe’nin Sırları), Beşir Ayvazoğlu (Şehir Fotoğrafları)
deneme türünde eser veren sanatçılardandır.
EDEBİYATIMIZDA DENEME TÜRÜNDEKİ ESERLER VE YAZARLARI
Ahmet Haşim Bize Göre,
Gurabahâne-i Laklakan
Refik Halit Karay Bir Avuç
Saçma, Bir İçim Su
Falih Rıfkı Atay Eski Saat
Nurullah Ataç Günlerin
Getirdiği, Karalama Defteri, Sözden Söze, Ararken, Diyelim
Sabahattin Eyüboğlu Mavi ve
Kara, Sanat Üzerine Denemeler
Suut Kemal Yetkin Günlerin
Götürdüğü, Edebiyat Üzerine, Düş’ün Payı, Yokuşa Doğru
M. Cevdet Anday Dilimiz
Üzerine Konuşmalar
Salâh Birsel Boğaziçi Şıngır
Mıngır, Paf ile Puf Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Kendimle Konuşmalar
A. Hamdi Tanpınar Beş Şehir
Mehmet Kaplan Nesillerin
Ruhu, Büyük Türkiye Rüyası, Edebiyatımızın İçinden, Kültür ve Dil
Attila İlhan Hangi Batı
Cemil Meriç Bu Ülke,
Mağaradakiler
Vedat Günyol Çalakalem,
Günlerin İçinden
Cemal Süreya Şapkam Dolu
Çiçekle
Nermi Uygur Dilin Gücü,
Felsefenin Çağrısı, İnsan Açısından Edebiyat
Oktay Akbal Önce Şiir Vardı,
Yaşasın Edebiyat, Yazarak Yaşamak, Kanatlı Sözler Uçar mı?
Adalet Ağaoğlu Başka
Karşılaşmalar
Orhan Burian
Eleştiriler-Denemeler
Rasim Özdenören Kafa
Karıştıran Kelimeler, Red Yazıları, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Müslümanca
Düşünme Üzerine Denemeler
İsmet Özel Üç Mesele, Zor
Zamanda Kavuşmak, Surat Asmak Hakkımız, Şiir Okuma Kılavuzu
Nuri Pakdil Biat, Bağlanma,
Edebiyat Kulesi
Sezai Karakoç Edebiyat
Yazıları
Beşir Ayvazoğlu Şehir
Fotoğrafları
Mustafa Kutlu Vatan Yahut
İnternet, Bir Demet İstanbul, Dem Bu Demdir, Fırtınayı Kucaklamak…
DENEME ÖRNEĞİ
GALİLE DENİZİ-MEHMET KAPLAN
GALİLE DENİZİ
Bundan 20 yıl kadar önce,
Orhan Veli ve arkadaşlarının getirdikleri açık, aydınlık, yaşama sevinci ile
dolu, gün ışığı kadar sade şiir tarzı bırakılmış bulunuyor. Şimdi, karışık,
karanlık, anlaşılması güç, iç sıkıntısı ve huzursuzlukla dolu şiir moda.
Fazıl Hüsnü Dağlarca ile Asaf
Halet Çelebi, daha başlangıçlarından beri, geceyi bilinmez ve esrarlıyı anlatan
şiirler yazıyorlar, fakat sayıları gittikçe çoğalan günümüz şairleri arasından
istisna teşkil ediyorlardı. Bugün Türk şairleri belli başlıları kapalı ve
anlaşılması güç şiir üslubunu benimsemiş bulunuyorlar. İşin dikkate değer
tarafı, doktrinleri icabı geniş kitleye hitap etmeleri, bundan dolayı da açık
bir ifade tarzı kullanmaları gereken “toplumsal gerçekçi”lerin de bu akıma
katılmaları. Atilla İlhan ve Behçet Necatgil’den sonra İlhan Berk de son çıkan
“Galile Denizi” isimli şiir kitabında bu yeni ifade tarzını deniyor.
Bu değişmenin sebebi, bütün
dünyayı kaplayan “sürrealizm” dalgasının, bir hayli gecikmiş olarak, Türkiye’ye
gelmesidir. Bilindiği gibi bu akım eski “realizm” gibi dünyayı ve insanı,
objektif ile sübjektifin birbirinden ayrılamayacağını ortaya koydu. İnsan, dış
ile için, şuur ile gayrişuurun, ferdi ve içtimainin tabii ile suninin bir
karşılığıdır. Hayatta sistem diye bir şey yoktur. Her şey iç içe ve
karmakarışıktır. Buna göre insan ve hayatı anlatmak isteyen şair ve muharririn
onu olduğu gibi, yani bütün karşılığı ile vermesi lazımdır. Hayatta nasıl
abesin, anlaşılamazın, saçmanın ve mantıksızlığın yeri varsa, edebi eserde de
bulunmalıdır. İyi ile kötü, çirkin ile güzel, ulvi ile süfli, ahlaki ile gayri
birbirinden ayrılmamalıdır. Çünkü hayatta bunlar yan yana, iç içe, kucak
kucağadır.
İlhan Berk “Galile Denizi”nde
bu metodu ve görüş tarzını İstanbul’a tatbik ediyor. Batıda sürrealizm zaten
bir şehir şiiri olarak doğmuştur. Şehir insanı karmakarışık bir dekor içinde
hummalı bir hayat sürer. Sokaklar, caddeler, meydanlar, kahveler, barlar,
istasyonlar, iskeleler, nakil vasıtaları, şehirde köydekinden çok başka bir
hayat çerçevesi yaratır. Şehirli, köylü gibi saf ve basit değil, karışık bir
insandır. İçtimai farklar, sefalet, ahlaksızlık ve anarşi, şehirde daha fazla
kendisini hissettirir. Esas itibariyle bir şehir medeniyeti olan garp,
(Sürrealizm) de kendisine uygun bir ifade tarzı bulmuştur. Başlayalı bir hayli
olduğu halde bu akımın henüz sona ermemesi de gösteriyor ki, onda modern hayata
uygun bir taraf var.
İlhan Berk, “Galile
Denizi”nde, İstanbul’un baş döndürücü, korkunç atmosferini duyurmaya çalışıyor.
Bizans ve Osmanlı tarihinin kanlı hatıraları, kozmopolit çevreler, karanlık
sokaklar, bu sokaklarda kaynayan fakir ve sefil insanlar, kediler, köpekler,
kiliseler, evliyalar, ayak satıcıları, ahlâksız kadınlar.. Bunlar ayrı ayrı
değil, hakikatte olduğu gibi karmakarışık olarak veriliyor. Kim olduklarını
bilmediğimiz insanlar, bir şeyler yapıyorlar, bir şeyler söylüyorlar, bir
şeyler ümit ediyorlar, fakat bunların ne olduğunu vazıh olarak anlayamıyoruz.
Duygular ve düşünceler gibi cümleler ve cümle parçaları da birbirine giriyor.
Tam bir anarşinin ifadesi olan modern şiir, vezin ve kafiyeyi attığı gibi
cümleyi atmıştır. Yeni şiirde Sentaks- bunu bizde herkesten önce Fazıl Hüznü
denemiştir, parçalanmıştır. Bunun sebebi, cümlenin de intibaları sabit bir
şekle sokmasıdır. Hâlbuki modern anlayışa göre, intibalar, çağrışımlar ve
hatıralar, bütün kadroları kıran bir kudret ve zenginliğe haizdirler. İnsan,
tabii olarak, cümle yapmaz; hayatı karmakarışık olarak yaşar. Cümle yapmak
demek, duygulara bir çekidüzen vermek demektir. Hiroşima’ya düşen atom bombası,
XX. asrın duygu ve düşünce dünyasının içine de düşmüş ve parçalamıştır.
İlhan Berk, İstanbul’da daha
ziyade Rumlara, onların duyuş ve düşünüş tarzına ehemmiyet veriyor. Bu kitapta
İstanbul adeta bir Türk şehri değil, bir Rum şehri gibi gözüküyor. Umumi havaya
göre Türkler ekalliyette, Rumlar ekseriyettedir. Rumların içindeki kaynaşma
sembolik expressioniste ifadeleriyle belirtiliyor. Mesela Galata Kulesi, bir
sabah İstanbul’u yakıyor. Bunun manası oldukça açıktır sanıyorum. İlhan Berk’in
daha önceki şiir kitaplarını okuyanlar ve hayat görüşünü bilenler bunu pek
yadırgamazlar. Behçet Necatigil ile Atilla İlhan’ın İstanbul’a bakış tarzları
da aşağı yukarı aynıdır. Daha önce Tevfik Fikret “Sis”de İstanbul’u mel’un bir
şehir olarak tasvir etmiştir. Daha sonra Yakup Kadri “Sodom ve Gomore”de onu
ahlâken sukût etmiş bir şehir olarak anlattı. Bunlar Yahya Kemal’inkinden
tamamiyle farklı bir İstanbul’ u tanıtıyorlar: Görüş meselesi.
Türklük İstanbul’a 500
seneden beri yerleşmiştir. Ve İstanbul esas manzarası ve halkı ile Türk’tür.
Hele son yıllarda o, Anadolu’dan gelen ticaret erbabı ve işçiler sayesinde
tamamiyle Türkleşmiştir. İlhan Berk içten içe kaynayan Rum İstanbul tasviri
ile, büyük bir gerçeği unutuyor. Şehir bir kitapta gösterildiği kadar anarşik de
değildir. Şair, bir hummaya kapılmış ve İstanbul’u bu hummanın arkasından
görmüş. Eseri sanat bakımından orijinal olmakla beraber hakikat bakımından bir
hayli su götürür. Ona, bu yanlış görüşü veren Beyoğlu semti olmalıdır. Fakat
İstanbul Beyoğlu’nda ibaret değildir ki. Fatih ve Aksaray semtinde, Boğazın
Anadolu kıyısında, Kadıköy ve Haydarpaşa’dan Pendik’e kadar olan yerlerde yüz
binlerce Türk, onun anlattığından çok başka hayat sürüyor ve bu kütlenin hayat
görüşü İlhan Berk’in anlattığından çok farklıdır.
Fakat maalesef onu anlatan
modern Türk şairi yetişmemiştir. Tanzimat’tan beri İstanbul’a – Yahya Kemal,
Abdülhak Şinasi Hisar ve Ahmet Hamdi Tanpınar hariç hep Beyoğlu, Tatlısufrengi
ve Avrupalı turist gözü ile bakılıyor. Kendisini aşırı sosyalizme kaydıran son
nesle mensup şair ve muharrirler de onu, belki kozmopolit doktrinlere uyduğu
için ekseriya bu zaviyeden tasvir ediyorlar.
MEHMET KAPLAN
PARAGRAFTA ANLAM İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder