30 Mart 2020 Pazartesi

9.SINIF 4. ÜNİTE: MASAL/FABL TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020)



4. ÜNİTE: MASAL/FABL DERS NOTLARI 
9.SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020)


Genellikle halkın yarattığı, hayale dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ile cadı, cin, dev, peri vb. varlıkların başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî türe masal denir.


Özellikleri: 

§  Masal, anonim bir türdür. 
§  Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk- haksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir… gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden veya insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir. 
§  Masallarda yer ve zaman kavramları belirsizdir. 
§  Anlatımda genellikle geniş zaman veya öğrenilen geçmiş zaman kipi (-mişli geçmiş) kullanılır. 
§  Anlatım kısa ve yoğundur. 
§  Masal kişileri her tabakadan seçilebilir. Masallarda cinler, periler, devler de rol alır. 
§  Masalların bir kısmı hayvanlarla ilgilidir. 
§  Masalların çoğu "bir varmış, bir yokmuş" ya da "evvel zaman içinde, kalbur saman içinde" gibi ifadelerle başlar. Bunlara tekerleme ya da döşeme denir. Tekerlemeden sonra olay ve dilek bölümleri gelir. Türk masallarında dilek bölümü "onlar ermiş muradına..." ya da "gökten üç elma düştü." biçiminde başlar. 
§  Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez. 
§  Masallarda genellikle bir eğitim amacı saklıdır. Masallar bu yönüyle didaktik (öğretici) bir nitelik taşır. 
§  Günümüzde belli bir kişinin ortaya koyduğu yapma masallarda yazılmaktadır. 
§  Türk masalları üzerinde, bizde Pertev Naili Boratav, Eflatun Cem Güney gibi kişiler çalışmışlardır. 
§  Masal türünün Hindistan'da doğduğu sanılmaktadır.

Masalın özellikleri şu şekildedir:
*Olağanüstü konular işlenir.
*Olağanüstü kişi, yer ve zaman yer alır.
*Yer ve zaman genelde belirsizdir.
*Masallar tekerlemelerle başlar ve biter.
*Tekerlemeler kalıplaşmıştır.
*Masallarda iyi – kötü mücadelesi anlatılır.
*Masalın sonunda muhakkak iyiler kazanır.
*Masallar eğitici ve öğreticidir.
*Masallarda dini ve milli figürlere yer verilmez.
*Duyulan geçmiş zaman eki kullanılarak anlatılır.
*Masallar ağızdan ağza, nesilden nesle aktarılır.

Masal Planı:


a) Döşeme: Dinleyicinin ilgisini çekme amacı taşıyan tekerleme bölümüdür. Döşeme bölümü “Evvel zaman içinde kalbur saman içinde/ zaman için- de, deve tellal iken, pire bakkal iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken” veya” bir varmış bir yokmuş, …” örneklerinde olduğu gibi ilgili olmayan sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşmaktadır.
b) Serim: Kişiler tanıtılır, “Bir memleketin birinde…” gibi bir ifadeyle olay başlar. Serim bölümü, masaldaki olayın giriş kısmıdır.

c) Düğüm: Olaylar gelişir, çatışma ortaya konarak kişiler çıkmazların içine sürüklenir, başlarına kötü olaylar gelir. İyiler ve kötüler belirgin hale gelir. Merak duygusu belirginleşir, olaylar hızlanarak çözüm noktasına yönelir.
d) Çözüm: Belirgin hale gelen çatışma ve olay bu bölümde sonuçlanır. Olay, mutlaka iyi ve güzel bir şekilde sonuçlanır. İyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır.

e) Dilek: Masal, anlatıcı tarafından “Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine” “Gökten üç elma düşmüş, biri kahramana, biri anlatana, biri de dinleyenlere” şeklinde bir sonla bitirilir.



     Masal türünün önemli eserleri:
*Binbir Gece Masalları (Doğu Masalı)
*Grimm Kardeşlerin Masalları (Alman Edebiyatı) -Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Ormandaki Ev, Su Perileri, Rapunzel, Altın Saçlı Şeytan, Hansel'le Gretel, Bremen Mızıkacıları, Parmak Çocuk, Uyuyan Güzel, Fareli Köyün Kavalcısı, Kurbağa Prens, Kurt ve 7 Küçük Oğlak, Kar Beyaz ile Kırmızı Gül, İmparatorun Yeni Elbiseleri, Yaban Kuğuları, Kurşun Asker-
*Andersen Masalları (Danimarka Edebiyatı) -Prenses ve Bezelye Tanesi, Kibritçi Kız, Dünyanın En güzel Gülü, Küçük Deniz Kızı, Kara Buğday, Kumbara, Su Damlası, Uçan Sandık-
*Perrault Masalları (Fransız Edebiyatı) –Uyuyan Güzel, Parmak Kız, Kül Kedisi, Çizmeli Kedi, Kırmızı Başlıklı Kız-

Türk ve Dünya Edebiyatında masal türünün tarihsel gelişimi, önemli temsilcileri
Eski Yunan’da 6. yüzyılda Aisopos’un fablları masal türünün ilk örnekleri arasında sayılabilir. Doğu coğrafyasının en eski masalları Binbirgece masallarıdır. Avrupa’da masallar 19. yüzyılda derlenmiş ve sistemli bir şekilde yayınlamıştır.
Türk edebiyatındaki öğretici nitelikteki ilk masal örneği Uygurca Kalyanamkara ve Papamkara hikâyesidir.
Yazıya geçirilen ilk masal örnekleri Tutiname, Pançatantra, Binbirgece masalları, Decameron, Pentemerone’dir…
Türk masalları üzerinde, bizde PERTEV NAİLİ BORATAV, EFLATUN CEM GÜNEY gibi kişiler çalışmışlardır.

FABL TÜRÜNÜN ÖZELLİKLERİ:
          İnsanlar arasında cereyan eden olayları hayvanlar bitkiler ya da cansız varlıklar arasında geçiyormuş gibi göstererek bu yolla insanlara ahlak ve ibret dersi vermek örnek göstermek ya da bir düşünceye güç kazandırmak isteyen edebi türdür.
          Didaktik (öğretici) niteliklidir.
          Teşhis ve intak sanatları üzerine kurulmuştur.
          Dünya edebiyatında ilk ve önemli fabllar Hint yazarı Beydeba’ya aittir. Beydeba'nın fablları Kelile ve Dimne adlı bir eserde toplanmıştır. Ezop ve La fontaine’nin fablları vardır.
          Türk edebiyatındaki ilk örneği Şeyhi’nin Harname'sidir.
          Fabllar manzum(şiir) veya nesir (düz yazı) biçiminde yazılabilirler.
          Manzum ve sonra mensur olarak söylenip yazılmıştır.
          Kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir.
          Dil şiirsel işlevde kullanılır
          Yapı unsurları (Olay, kişi, zaman, yer) vardır.
Fabl Planı:

Fabllar; serim, düğüm, çözüm ve öğüt bölümlerinden oluşur.

          Serim: Kişiler kısaca tanıtılır, olayın geçtiği çevre belirtilir, olay başlatılır.
          Düğüm: Çatışma ortaya konur ve olay düğümlenir. Olayın ayrıntılarına girilir. Merak duygusu yoğunluk kazanır.
          Çözüm: Düğüm çözülür, çatışma sona erer. Olay genellikle beklenmedik bir sonuca bağlanır.
          Öğüt: Olayla ilgili ana fikir öğüt biçiminde verilir. Bu öğüt daha çok bir atasözü ile ortaya konur.
Masal-Fabl Karşılaştırması:
Farklılıklar:

          Masallar olağanüstü kişiler yer alırken fabllarda kahramanlar insan dışı varlıklardır.
          Masallar tekerlemeyle başlarken fabllarda bu durum söz konusu değildir.
          Masallar düz yazıyken fabllar şiir veya düzyazı şeklinde olabilir.
          Fabllarda genellikle kahramanlar, hayvanlardır.
          Masallarda ise devler, cinler, periler vardır.
          Masal anonimdir, fabl ise anonim değildir.
          Fablların sonunda genelde küçük bir hayat dersi verir. Masalda ise klasik "mutlu son" vardır, iyiler her zaman kazanır.edebiyatfatihi.net
Benzerlikler:

          Her ikisi de olay çevresinde gelişen edebi bir türdür.
          İkisinde de teşhis ve intak sanatları kullanılır.
          İkisinde de olağanüstü ve hayali mekanlar vardır.
          İkisinde de yer ve zaman belirsizdir.
          İkisi de öğretici, sanatsal, kurmaca, ilahi bakış açısının hâkim olduğu, kahramanları tip olan, olaya ve anlatmaya dayalı metinlerdir.
          İkisinde de öyküleyici ve betimleyici anlatım türleri kullanılı

Masal Örneği:
KELOĞLAN VE ÇİLLİ TAVUK MASALI

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak ülkelerden birinde bizim keloğlan yaşarmış. Keloğlan kelmiş, keleşmiş ama özellikleri pek bir güzelmiş. İnsanlarla ilgilenir,arkadaşlarına iyi davranır, hayvanları sever fakat çalışmaktan pek hoşlanmazmış. Anası ona ne zaman bir iş buyursa bir bahane uydurur, anası kızınca da oraya buraya saklanır dururmuş.
Günlerden bir gün evin kapısının önünde uyuyup dururken kısa boylu bir çocuk yanına yaklaşmış:
– Hişt keloğlan, keleşoğlan, annesini üzen oğlaaannn, diye bağırmış. Keloğlan hemen arkasını dönmüş, uykusuna devam etmiş ve bir rüya görmeye başlamış. Rüyasında uzun bir yolda yürüyormuş, yürürken önce bir tavukla karşılaşıyormuş,
Tavuk;
– Ah keloğlan bir bilsen başıma gelenleri, ne desem ne etsem bilmiyorsun olup bitenleri önce sana anlatayım istersen diyerek, tilkilerin kendi kümesleri önünde nasıl gezdiklerini anlatmış durmuş. Keloğlan tam ona yardım etmek isterken, uyanmış… Uyanmış bir de ne görsün, onların evindeki çilli tavuk tam göbeğinin üstünde oturmuyor mu? Onu kanatlarından tutmuş hemen koşturup kümesin içine koymuş. Çilli horoz neye uğradığını şaşırmış ama keloğlan rüyanın etkisinde olduğu için tilkinin çilli tavuğu götüreceğini düşünmüş.
Birkaç gün sonra aynı rüyayı gören keloğlan kümesteki tek tavukları olan çilli tavuğu alıp, kendi yatağında yatırmaya başlamış. Anası bu işe pek kızmış, ne işi varmış tavuğun yatakta, adam gibi kümese koysaymış ya. Keloğlan gözlerini ne zaman kapasa tilkinin çilli tavuğu kaçırdığını görüyormuş. En sonunda bakmış ki olmayacak, tilkiyi ziyaret etmeye karar vermiş. Tilki bizim keloğlanı görünce çok sevinmiş, onu yuvasına davet etmiş, bizimki tilkinin yuvasına girmiş bir de ne görsün, bütün köyün kümeslerinden çalınan tavuklar tilkinin orada değil mi? Görmüş ama görmemezlikten gelmiş…
Tilki her zamanki gibi bir plan peşindeymiş ama keloğlanın aklının ne kadar çabuk çalıştığını hesaba katmamış. Tilkinin yuvasında biraz oturan keloğlan izin istemiş ama tilki ona izin verir mi hiç? Onun planı keloğlanı da bir kafese kapatıp yemekmiş. Keloğlan önce bir hoplamış, duvarda asılı duran meşaleyi alıp kendi kel kafasına tutmuş, buna bakan tilkinin gözleri kamaşmış, keloğlan bu sırada oradan uzaklaşmış. Tilki onu elinden kaçırdığı için mutsuz, keloğlan ise kahkahalar atacak kadar mutlu kaçarak uzaklaşmış. Daha sonra köylerde tavuğu çalınan ne kadar köylü varsa onları toplayıp gelmiş, köylüler o kadar sinirlilermiş ki, bizim tilki evini barkını bırakıp kaçmış. Bir daha da onu oralarda gören olmamış .


Fabl Örneği:
FARE İLE DEVE
Çok eskiden, kendini beğenmiş şımarık bir fare ile, akıllı ve alçak gönüllü bir deve yaşardı.
Bir gün karşılaşıp arkadaş oldular.
Fare:
-Sana kılavuzluk etmeliyim! dedi...Yularından çekip istediğim yere götürmeliyim!
Deve arkadaşının küstahça teklifine razı oldu. Bir süre gittikten sonra küçük bir dere kenarına ulaştılar.
Devenin diz kapaklarına bile ulaşmayan su, Fare için uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi...
-Ben buradan geçemem diye fısıldadı korkuyla...
Deve: -Ne bekliyorsun? diye çıkıştı. Kılavuz önden gider, dal bakalım suya...
-Ama... diye kekeledi Fare, görmüyor musun su çok derin?
Fare mahcup olmuş, boyundan büyük işlere giriştiği için kıpkırmızı kesilmişti...
-Sizin için küçük ama, bana göre çok büyük bir su…diye inledi. Ben artık kılavuz olmaktan vazgeçiyorum. Keşke daha önceden düşünseydim de boyumdan büyük işlere girişmeseydim.

-Evet, dedi Deve, yumuşak bir sesle, herkes kendi haddini bilmeli ve asla aldatıcı gurura kapılmamalı...





Tek başlarına anlamları olmayan, başka kelimelerle öbekleşerek değişik ve yeni anlam ilgileri kuran, birlikte kullanıldıkları kelimelere cümlede anlam ve görev kazandıran kelimelere edat denir.
 ]Türkçede isimler ve fiiller anlamlı kelimelerdir. Edatlar ise tek başlarına anlam ifade etmezler; ancak cümlede anlam kazanır veya sadece diğer kelimelere anlam katarlar.
 “için, kadar, -e kadar, gibi, göre, ile, üzere, yalnız, -Eekarşı, sanki, ancak, -den beri, -e doğru”
 ]Kelimeler arasında çeşitli anlam ilişkileri kurduğu için edatlara yardımcı kelimeler de denir.
 Ders çalışmak için odasına çekildi.          (amaç)
Kurt gibi acıkmıştım.                                     (benzerlik)
 ]Edatlar önceki kelimeyle sonraki kelime arsında anlam ilgisi kurar. Bağlaçtan ve zarflardan farkı, yeni bir anlam ilgisi koruyor olmasıdır.
 Sözlüden yine zayıf almış.                          (zarf)
Eve gittim, fakat onu bulamadım.          (bağlaç)
Konuşmak üzere ayağa kalktı. (edat)
 ]Edatlar cümleden çıkarılınca cümlenin anlamında bir eksiklik, daralma veya bozulma olur.
 Güneş gibi başı göklere erdi. →edat çıkarılınca→           Güneş başı göklere erdi.
 ]Tek başlarına kullanamazlar. Başka kelimelerle birleşerek sıfat ya da zarf görevli öbekler oluştururlar.
 Dağ gibi adam yok oldu gitti.   (sıfat öbeği)
Sen de benin kadar çalışsan...   (zarf öbeği)
 ]Tek başlarına iken isim, sıfat, zarf, bağlaç olarak kullanılabilir. Bu durumda edat olmaktan çıkar:
  Karşı köyde akrabaları vardı.                    sıfat
Derenin karşısına geçtik.                             ad
Her söylenene karşı çıkıyor.                        birleşik fiilde isim
Bana doğruyu söyle.                                     isim
Doğru söze ne denir?                                    sıfat
Lütfen doğru oturun.                                    zarf
Beride bir adam duruyor.                            isim
Beri taraf oldukça dikenli.                           sıfat
Biraz beri gel.                                                   zarf
Bir ömür boyu yalnız yaşadı.      zarf
Biz bu dünyada hep yalnızız.                     isim
Parkta oturan yalnız adam onun babasıydı.                      sıfat
Meyveler güzel, yalnız biraz renksiz.                      bağlaç
 ]Bazı edatlar sadece hâl ekleri ile birlikte kullanılırlar. Bazıları da üzerlerine ek alabilirler:
 -e kadar, -e doğru, -den beri
bu kadarını, senin gibisi
 ]Cümlede veya isim tamlamasında isim görevi alabilir; ek-fiil alarak yüklem olabilir.
 Bu paranın ne kadarı sizin?       (iyelik eki almış, isim gibi kullanılmış, nesne olmuş)
 Her şey bıraktığım gibiydi. (ek-fiilin “di”li geçmiş zaman çekimi ile isim gibi kullanılmış, yüklem olmuş)
 ]Edat grupları (edat ve edattan önceki kelimenin oluşturduğu kelime grubu) cümlede çoğunlukla zarf veya edat tümleci olur.
 Sabaha kadar ders çalıştık.       (zarf tümleci)
Eve doğru yürüdüm.                     (edat tümleci)
  BAŞLICA EDATLAR
  “ile”
 ] “Araç, alet, neden, zaman, birliktelik” ilgisi kurar.
           Ankara’ya uçakla giderler.                              (araç)
Bizi boş vaatlerle kandırdılar.     (araç)
Hasan yaşlı annesiyle oturuyordu.          (beraberlik)
Arabanın gürültüsüyle irkildi.    (neden)
Baharla birlikte leylekler de geldi.            (zaman)
 ] “-le” şeklinde bitişik de yazılabilir.
         Çocuk ile→çocukla
Araba ile→arabayla
 ] “ne ile, kiminle” sorularına cevap verir.

Sözünüzü balla kesiyorum.         (araç)
Yar ile sohbet ne güzel.                 (birliktelik)
 Not: “ile” kelimesi “ve” gibi kullanılırsa bağlaç olur.
 Bir kola ile simit aldım.                 (kola ve simit)
 Soyut bir kelimeyle öbekleşirse edat değil “durum zarfı” olur.
 Öfkeyle kalkan zararla oturur.   (nasıl, öfkeli ve zararlı)
Sevinçle boynuma sarıldı.            (nasıl, sevinçli bir hâlde, durum zarfı)
  “gibi”
 Benzetme edatlarındandır.
Yalın hâldeki kelimelerle birlikte kullanılır.
Benzetme, eşitlik anlamları katar.
 ] Birlikte kullanıldığı kelime ile birlikte sıfat, zarf ve isim olabilir.
 Adamın demir gibi bileği vardı.                                (sıfat, benzetme)
Kurşunlar, yağmur gibi yağıyordu.                         (zarf, benzetme)
Uyandığı gibi yataktan fırladı. (zarf, anında, zaman anlamı katmış)
 ] İsim veya zarf gibi kullanıldığında cümle öğeleri oluşturur. Bu durumda ek alabilir.
 O anda utançtan ölecek gibiydi.                             (isim, yüklem)
Onun gibisi nerede bulunur?                     (isim, özne)
 ]Bu edatın yerini bazı ekler alabilir:
 Şöyle garip bencileyin.                                                (benim gibi)
Kadın bir gülüşü vardır onun.                                (kadın gibi)
 “sanki”
 Benzetme edatıdır.
“san” ve “ki”nin birleşiminden oluşmuştur.
Bu edatı bulunduran cümlelerde “sanmak, zannetmek” anlamları vardır.
“benzetme, uyarı, sözüm ona, sözde, inanmama” anlamları katar.
 Sanki gece olmuş.                                         Gibi, öyle zannedersin
Biri kapıyı çalıyor sanki.                                gibi, öyle zannediliyor
Sanki bütün kabahat benim.                     sözde, inanmama, öyle zannediliyor
Aldın da ne kazandın sanki?                      uyarı, ne kazandığını sanıyorsun?
Gelseydi ne olurdu sanki?                           ne olacağını sanıyordu ki?
Sanki bu da mı güzel?                                   Öyle mi sanıyorsun?
Kısa öyküde daha başarılı sanki               öyle gibi.
 Not: “sanki” edatıyla “gibi” edatı bir arada kullanılırsa anlatım bozukluğu ortaya çıkar:
 Sanki beni dövecek gibiydi. (yanlış)
“Beni dövecek gibiydi.” ya da “Sanki beni dövecekti.”
 “kadar, -E kadar”
 Benzetme edatlarındandır.
Yalın hâldeki veya –E yönelme eki almış kelimelerle kullanılır.
“kadar” şeklinde kullanıldığında üzerine ek alabilir.
 ] “Karşılaştırma, benzerlik, eşitlik, yaklaşıklık, ölçü” anlamları katar.
 Biz de onlar kadar başarılıyız.   (eşitlik, benzerlik, ölçüsünde)
Gül kadar güzelsin.                                        (benzerlik)
Mektubu okuyunca köyünü görmüş kadar sevindi.  (gibi)
Bir ton kadar kömür almış                          (ölçü, aşağı yukarı)
Yüz kadar asker evin önünden geçti. (ölçü, aşağı yukarı)
 ] Birlikte kullanıldığı kelimeyle isim, sıfat ya da zarf oluşturur.
 Biz bu kadarına da alışığız.                        (isim)
İçmiş kadar olduk.                                         (zarf)
Ne kadar güçlü bir adam...                        (zarf)
Evin deniz kadar havuzu var.     (sıfat)
 ] Ad tamlamasında ad (tamlanan) olarak da kullanılabilir.
 Vefasızlığın bu kadarını da görmemiştim. (isim, ad tamlamasında tamlanan)
 ] “kadar” kelimesi zarf tümleci de yapar, edat tümleci de:
 Dershaneye kadar gidelim.        (edat tümleci)
Akşama kadar çalıştık.                 (değin anlamında, zarf tümleci)


“için”
 “Amaç, neden, özgülük, görelik, karşılık” bildirir.
“Hakkında, nedeniyle, yüzünden, maksadıyla” anlamlarını ifade eder.
Yalın hâldeki ya da iyelik eki almış kelimelerle birlikte kullanılır.
İsim olarak kullanıldığında üzerine ek alabilir.
 ] Bu edatla kurulan söz öbekleri, cümlede genellikle edat tümleci olarak kullanılır.
 Çalışmak için başvurdu.              (amacıyla, başvurunun amacı, sebebi)
Sınavı kazanmak için çalışmak gerekir.                 (sınavı kazanmanın şartı)
Sıkıldığı için dışarı çıktı.                                 (neden, dışarıya çıkmanın sebebi)
Bu ayakkabıyı babam için aldım                              (özgülük)
Bu iş için kaç lira ödedin?                                            (karşılık)
Senin için sorun yok tabi.                                            (görelik)
Bizim için ne diyorlar?                                   (hakkımızda)
Sizin için üç kişilik yer ayrıldı.                      (aitlik)
Tüm bu hazırlıklar bizim içindi.                  (isim, yüklem)
Vatan için ölenler yüreğimizde yaşarlar.              (amaç, özne)
 ] “-E” yönelme hâl eki ve “üzere”, “-E göre”, “diye” edatları bazı durumlarda bu edatın yerini tutabilir:
 Bu ayakkabıyı babam için aldım → babama aldım.
Uyumak için odasına çekildi→uyumak üzere
Senin için iyi bir gündü→sana göre
Ne için söyledin sanki?→ne diye
 “üzere, üzre”
 ] “Amaç, koşul, zamanda yakınlık, gibilik” anlamları katar.
 Sorunu halletmek üzere gidiyorum.                      (amaç, için)
Kitabı yarın vermek üzere alabilirsin.      (şartıyla, koşul)
On dakika konuşmak üzere kürsüye çıktı.            (için, amaç)
Acele edin, güneş batmak üzere.                             (zamanda yakınlık)
Konuştuğumuz üzere yarın buluşacağım.           (gibilik)
 ] Bu edatın üzerine ek gelebilir:
 Tam da yola çıkmak üzereydik.
 “-E göre”
 Yönelme hâl ekiyle birlikte kullanılır, yani bu eki almış kelimelerden sonra gelir.
Kendi üzerine de ek alabilir.
 ] “Görelik, uygunluk, yönünden, bakımından ve karşılaştırma” anlamları katar.
 Başbakana göre enflâsyon düşük.        (açısından)
Ayağını yorganına göre uzat.    (bakarak, ölçüsünde, uygunluk, kadar)
Allah dağına göre kış verir.                         (uygunluk)
Anlatılanlara göre ikisi de suçluymuş.  (bakılırsa, yönünden)
Siz bana göre daha gençsiniz.   (karşılaştırma)
Kemal, Hasan’a göre daha uzundu.       (karşılaştırma)
Bana göre ayakkabınız var mı?                (uygunluk)
 ] “-cE” eki bu edatın yerini tutabilir.
 Bence bu iş burada biter.                           (bana göre)
 “karşı”
 ] “-E” yönelme hâl ekiyle kullanılarak “için, hakkında, yönelme, ilgili olma” anlamları katar.
 Edebiyata karşı ilgim vardı.                       (hakkında, yönelik)
Denize karşı bir balkonu var.                     (yönelik)
 ] Zaman bildiren kelimelere eklenip “doğru, sularında” anlamları katar ve zarf öbeği oluşturur.
 Yağmur sabaha karşı yeniden başlamıştı.          (doğru)
Sabaha karşı uyuyabildim.                                        (zarf öbeği)
 Not: “karşı” kelimesi isim ve sıfat olarak kullanılabilir; birleşik fiil yapabilir.
 Karşı köyde akrabaları vardı.    (sıfat)
Derenin karşısına geçtik.                             (ad)
Her söylenene karşı çıkıyor.                        (birleşik fiil)
 “diye”
 Amaç ve neden ilgileri kurar.
 Terfi edeyim diye yağcılık yapıyor. (amaç)
Yağmur yağıyor diye dışarı çıkmadı. (neden)
 “doğru”
 ] Yönelme eki ile birlikte kullanılarak yön bildirir.
 Ormana doğru yürüdük.
Bana doğru bakıyor.
 ] Zamanda yakınlık bildirerek zarf öbeği de oluşturur.
 Akşama doğru geldiler. (zarf öbeği)
 ] Ad, sıfat ve zarf da olabilir. Bu durumlarda edat değildir.
 Bana doğruyu söyle.                    isim
Doğru söze ne denir?                    sıfat
Lütfen doğru oturun.                    zarf
 “dolayı, ötürü”
 ] Ayrılma hâl ekiyle birlikte neden ilgisi kurar.
 Zayıflıktan dolayı sık sık hastalanıyor.
Çalışmadığından ötürü canı sıkılıyor.
 ] “-den” ekiyle de aynı anlam sağlanır.
Sıkıldığımdan dışarı çıktım.
 “karşın, rağmen “
 Yönelme ekiyle birlikte karşıtlık ilgisi kurar.
 Çok uğraşmama karşın başaramadım.
Tanımamasına rağmen onu takdir ediyordu.
 “beri”
 ] “-dEn” ayrılma hâl ekiyle birlikte eylemin başlangıç yerini ve zamanını belirler.
 Dün akşamdan beri görülmedi.
Okuldan beri hiç susmadı.
Yıllardan beri bu köyde yaşamaktalar.
Kar, sabahtan beri yağıyor.
 ] “beri” kelimesi ad, sıfat, zarf  da olabilir. Bu durumda edat değildir.
Beride bir adam duruyor.
Beri taraf oldukça dikenli.
Biraz beri gel.
 “yalnız”
 İsim, sıfat, zarf ve bağlaç olarak kullanılabilen bu kelime “sadece, bir tek” anlamına gelmek şartıyla edat olarak da kullanılabilir. Bu yönüyle diğer kelime türlerinden ayırt edilebilir.
 Bir ömür boyu yalnız yaşadı.     (tek başına, zarf)
Biz bu dünyada hep yalnızız.                     (tek başına, isim)
Parkta oturan yalnız adam onun babasıydı.      (tek, sıfat)
Meyveler güzel, yalnız biraz renksiz.       (ama, bağlaç)
 Cebinde yalnız yol parası vardı.               (sadece, edat)
Beni yalnız sen anlarsın.                              (sadece, bir tek)
 “ancak”
 “yalnız, sadece, özgülük, sınırlandırma, olsa olsa” anlamları katar.
 Seni ancak ebediyyetler eder istiab        (sadece)
Onu ancak para ilgilendirir.                        (sadece, bir tek)
Bu işten ancak Hasan Usta anlar.           (sadece)
Bu kömür ancak üç ay yeter.                     (en fazla, olsa olsa)
Sabah çıktılarsa akşama ancak gelirler.               (belki, ihtimal)
 “değil”
 İsim cümlelerinin yüklemini olumsuzlaştırır.
 Yolumu kesen bu değildi.
 Olumsuz eylem cümlelerini olumlu; olumluları da olumsuz yapar:
 Bu haberi duymamış değiliz.                     duymuşuz
Bu haberi duymuş değiliz.                           duymamışız
 “mi”
 Soru edatıdır.
Farklı anlam ilgileri kurar.
Ek alabilir.
 Babanız İstanbul’dan döndü mü?                         soru
Onu gördüm mü sinirleniyorum.                             zaman
Sıcak mı sıcak bir havaydı.                                          pekiştirme
Çalıştın mı her şeyi başarırsın.                   koşul
                   



Tek başına anlamı olmayan, anlamca birbiriyle ilgili cümleleri veya cümlede görevdeş sözcük ve söz öbeklerini bağlamaya yarayan kelimelere bağlaç denir..
 açıkçası
ama
ancak
bile
çünkü
dahi
de
de.....de
demek ki
fakat
gene
gerek...gerek(se
ha........ha
hâlbuki
hatta
hele
hem
hem de
hem.....hem (de)
ile
ise
ister.....ister(se)
kâh..........kâh
kısacası
ki
lâkin
madem(ki)
nasıl ki
ne var ki
ne yazık ki
ne......ne (de)
nitekim
oysa
oysaki
öyle ki
öyleyse
üstelik
ve
veya
veyahut
ya da
ya....ya (da)
yahut
yalnız
yeter ki
yine
yoksa
zira


Özellikleri
 Edatlardan farkı, zaten var olan anlam ilgilerine dayanarak bağ kurmasıdır. Edatlar ise yeni anlam ilgileri  kurarlar.
·                                       Bağlaçların yerine noktalama işaretleri kullanılabilir.
·                                       Bağlaçlar cümleden çıkarılınca anlam bozulmaz, ama daralabilir. Bağlaçlar (ile hariç) önceki ve sonraki kelimeden ayrı yazılır. Bitişik yazılanlar bağlaç değil, ektir.
Eve gittim, fakat onu bulamadım.          (bağlaç)
Konuşmak üzere ayağa kalktı. (edat)
Sözlüden yine zayıf almış.                           (zarf)
Ben de seninle geleceğim.                           (bağlaç)
Evde rahat çalışamadı.                                (çekim eki)
Sözde Ermeni soy kırımı                               (yapım eki)
Sen ki hep çalışmamı isterdin...                 (bağlaç)
Seninki de lâf işte...                                        (çekim eki)
Evdeki hesap                                    (yapım eki)
  BAĞLAÇ ÇEŞİTLERİ
 A. SIRALAMA BAĞLAÇLARI
 “ve”
 Cümleleri, anlam ve görev bakımından benzer veya aynı olan kelimeleri, sözleri ve öğeleri birbirine bağlar.
 Duygu ve düşünce bir olmalıdır.                                             özneleri
Köyünü, yaşlı dedesini ve ninesini özlemişti.       nesneleri
Şiir ve roman okuma alışkanlığı edinin.                                nesneleri
Bana baktı ve güldü.                                                                    cümleleri
Anlatılanları dinliyor ve çocuğa hak veriyordu.  cümleleri
Aylarca ve yıllarca sustu.                                                            benzer kelimeleri
Binlerce yerli ve yabancı turist geldi.                       sıfatları
  “ve” bağlacı yerine virgül veya “-İp”, “-ErEk” zarf-fiil ekleri de kullanılabilir:
 Masaya yaklaştı ve kitabı aldı.
Masaya yaklaştı, kitabı aldı.
Masaya yaklaşıp kitabı aldı.
Masaya yaklaşarak kitabı aldı.
 Not: “ve” bağlacından önce noktalama işareti kullanılmaz, bu bağlaçla cümle başlamaz. Çağdaş şiirde söze etki ve çekicilik katmak için kullanılmaktadır, ama doğru değildir.
“ve” bağlacı yerine & işaretini kullanmak son derece yozlaştırıcıdır.
 “ile, -lE”
 “ve” ile görevleri aynı olmasına rağmen her zaman birbirinin yerine kullanılamazlar. “ile”nin kullanım alanı daha dardır.
“ile” cümleleri birbirine bağlamaz; sadece aynı görevdeki kelimeleri bağlar.
 Duygu ile düşünce bir olmalıdır.                             
Yaşlı dedesi ile ninesini özlemişti.                            
Edebiyatımızda en çok eser verilen türler şiir ile romandır            
 Not: Edat olarak kullanılan ve zarf yapan “ile”den farklıdır.
 Mehmet ile Ali sinemaya gittiler.             (bağlaç)
Mehmet, Ali’yle sinemaya gitti.                (edat)
Mehmet heyecanla yerinden kalktı.       (edat)
 B. EŞDEĞERLIK BAĞLAÇLARI
 “ya da, veya, yahut, veyahut”
Aynı değerde olup da birinin tercih edilmesi gereken iki seçenek arasında kullanılırlar.
Biriniz gideceksiniz: Sen ya da kardeşin.
Bisiklet veya motosiklet alacağım.
Sen, ben veya başkası...
Sen olmasan yahut (veyahut) seni görmesem dayanamam.
 C. KARŞILAŞTIRMA BAĞLAÇLARI
 “ya....ya”
İki seçenek sunulduğunda kullanılır.
Bunlar birbirinin zıttı olabilir
Biri yapılmadığında diğerinin yapılması gerekebilir.
Ya beni de götür ya sen de gitme.
Ya gel ya gelme.
Ya bu deveyi güdeceksin, ya bu diyardan gideceksin[1][1]
“hem.....hem (de)”
 Her ikisi de geçerli olan iki durumu anlatır. Bunlar zıt da olabilir, eşdeğer da.
 Hem çalışmıyor hem (de) yakınıyorsun.                             
Hem kitap okuyor hem de müzik dinliyor.                           Aynı anda
 “ne......ne (de)”
 ]Aynı görevdeki kelimeleri, kelime gruplarını ve öğeleri birbirine bağlar.
 Ne şiş yansın ne kebap.                                              özneleri
Gönül ne kahve ister ne kahvehane.                      nesneleri
Ne İzmir’e gitmiş ve Bursa’ya.                   dolaylı tümleçleri
 ]Cümleleri de birbirine bağlar:
Üç yıldır ne bir telefon açtı, ne de bir mektup yazdı.
Onu ne gördüm ne de tanıdım.
Ne aradı ne (de) sordu.
Ne kızı verir, ne de dünürü küstürür.
 Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur.
 ]Cümleleri -yapı bakımından olumlu oldukları hâlde- olumsuz yapar. Yüklem olumlu durumdadır.
 Ne kendi rahatsız oldu ne de halkı huzursuz etti. (kendisi rahatsız olmadı, halkı da huzursuz etmedi)
Yüklem olumsuz çekimlenirse anlatım bozukluğu meydana gelir.
Ne çay ne kahve içmedi.→ “Ne çay içti ne kahve” olmalıydı.
] Zıt anlamlı iki sıfatla birlikte kullanılarak onların arasında bir durum ifade eder.
Dışarıdaki hava ne soğuk ne sıcak.
Yaptığı işe ne kolay ne de zor denebilir.
Not: “Ne zor, ne acı günler yaşadık” örneğinde “ne zor” ve “ne acı” sözleri ayrı ayrı da (biri olmadan) kullanılabileceği için buradaki “ne”ler bağlaç oluşturmaz.
 “de....de, gerek......gerek, olsun.....olsun, kâh......kâh, ha......ha”
 Öğeleri ya da cümleleri birbirine bağlarlar.
 Öğretmeni de arkadaşları da onu çok merak ettiler.  özneleri bağlamış.
Annesini de babasına da özlemişti.                        nesneleri bağlamış.
Tatil boyunca dinlenmiş de gezmiş de.  yüklemleri bağlamış.
İzmir’e de Aydın’a da uğrayacağız.                        dolaylı tümleçleri
Fizikten de anlamam kimyadan da.
Gerek sen gerek(se) o, güzel çalıştınız.
Gerek baba gerek anne tarafından bir akrabalıkları yok.
Ali olsun, Ahmet olsun, ikisi de çalışkan ve zekîdirler.
Kâh yıkılıyor, kâh kalkıyor, ama yılmıyor.
Ha Ali ha Veli, ne fark eder?
D. KARŞITLIK BAĞLAÇLARI
 “ama, fakat, lâkin, yalnız, ancak, ne var ki, ne yazık ki”
 “ama, fakat, lâkin” aynı anlamlı bağlaçlardır. “yalnız, ancak, ne var ki, ne yazık ki” de bunlara yakın bağlaçlardır.
 ] “ama, fakat, lâkin, yalnız, ancak, ne var ki, ne yazık ki” bağlaçları, aralarında zıtlık bulunan iki ayrı ifadeyi, cümleyi birbirine bağlar.
 Çok tembeldi, ama başarılı oldu.
Yemek az, ama doyurucu.
Yerinde ve zamanında konuşmaya dikkat ediyorum, ama bazen yanlış anlaşılıyorum.
Hızlı yürüdü, ancak yetişemedi.
Bu işe başlıyorum, ancak bugün bitiremem.
Hava nemliydi, fakat yağmur yağmıyordu.
Altmış yaşında, kır saçlı; fakat dinç bir adam bağırdı.
Bunları götür, yalnız diğerlerini getirmeyi unutma.
 Not: Bir cümle bu bağlaçlardan biriyle başlayabilir. Bu durumda bu bağlaçlar iki bağımsız cümleyi birbirine bağlamış olur..
 ... Ne var ki sanatçıyı bu yüzden eleştirmek doğru olmaz.
 ] “ne yazık ki” bağlacı çok kötü ve acı sonları bildirir.
 İnsanlara hep vefa gösterdi; ne yazık ki kendisi onlardan vefa görmedi.

] “ne var ki” bağlacı çaresizlik ifade eder.
 En yüce duyguların tohumları ekildi; ne var ki dünya, insanları kendisine benzetmişti.
 ] “ama, fakat, lâkin, yalnız, ancak”, neden, şart, uyarma bildirir
 Arkadaşının kalbini kırdı, ama çok pişman oldu.
Bizimle gelmene izin veririz, ama yolda fazla soru sormayacaksın.
 ] Sadece “ama” bağlacı pekiştirme anlamı katar.
 Güzel, ama çok güzel eserler bırakmış atalarımız.
 ]  Yine sadece “ama”, cümle sonunda, dikkat çekmek için kullanılır.
 Bak kızarım ama!
Böyle söylersen darılırım ama!
 “hiç olmazsa” ve “hiç değilse”
 Çarşıdan elimiz boş döndük. Hiç olmazsa iki kaset alsaydık.
 “oysa, oysaki, hâlbuki”
 Aralarında zıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, -dİğİ hâlde” anlamlarıyla birbirine bağlar.
 Onu özledim, oysa gideli çok olmadı.
Gelemeyeceğini söyledi, hâlbuki vakti vardı.
 Not: Bu bağlaçlar anlam bakımından zıt olmayan cümleler arasında kullanılırsa anlatım bozukluğuna yol açar.
 Her zaman birinciydi, oysa çok çalışırdı. (anlatım bozuk)
 E. GEREKÇE BAĞLAÇLARI
 “çünkü”
“Şundan dolayı, şu sebeple” anlamlarına gelir.
Neden bildirir.
Eve gittim, çünkü babam çağırmıştı.
Otobüse yetişemedik; çünkü evden geç çıkmıştık.
 “madem(ki)”
Madem gelecektin, haber verseydin.
 “zira”
“çünkü” anlamında kullanılır.
Allah'a sığın şahs-ı halîmin gazabından
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pektir
 “yoksa”
Ver diyorum, yoksa yersin dayağı.
 “nasıl ki”
Acele etmez, ağırdan alır; nasıl ki bu akşam ağırdan alıyor.
 “değil mi ki”
  F. ÖZETLEME BAĞLAÇLARI
 “kısacası, demek ki, açıkçası, öyleyse, yani, özetle, o hâlde, anlaşılıyor ki”
... Kısacası kendimizi toparlamalıyız.
... Demek ki ülkemiz bunlardan dolayı gelişmiyor.
... Açıkçası bu işi istemiyorum.
... Öyleyse gidelim arkadaşlar.
 G. PEKIŞTIRME BAĞLAÇLARI
“bile, de, hem de, dahi, üstelik, hatta, ayrıca, bundan başka”
 Bu bağlaçlardan bazıları bazı durumlarda birbirlerinin yerine kullanılabilirler.
 ]  “bile” kullanılan bir cümle daha önce kullanılmış bir cümlenin ya devamıdır ya da devamı gibi görünür.
 Bunu sen bile başarabilirsin.
Bağırsan bile duymaz.
Tembel adam, olur, demiş. Demiş ama yerinden bile kalkmamış.
Hatta parasını bile ödemişti. / Hatta parasını ödemişti bile.
Çölde suyun bir damlası bile değerlidir.
 ] “bile” yerine “de” veya “dahi” de kullanılabilir.
 Bunu sen de başarabilirsin.
Bağırsan da duymaz.
Tembel adam, olur, demiş. Demiş ama yerinden dahi kalkmamış.
Hatta parasını dahi ödemişti. / Hatta parasını ödemişti dahi.
Çölde suyun bir damlası dahi değerlidir.

] “hatta, hem de, ayrıca, üstelik”
 Belle, kazmayla, hatta elleriyle kazıdılar.
Gördüm, hatta konuştum da.
Konuşmuyor; üstelik gülmüyor da.
Çalışıyor, hem de sabahtan akşama kadar.
 H. “DE, KI, ISE” BAĞLAÇLARI
 “de”
 ] Her zaman kendinden önceki kelimeden ayrı ve de, da şeklinde yazılır; bitiştirilmez, te, ta şeklinde yazılmaz.  “ya” ile birlikte kullanıldığında da ayrı yazılır: “ya da”
Kelimenin son hecesine kalınlık-incelik bakımından uyar.
 ] Genellikle “dahi, bile, üstelik, hatta” bağlaçlarıyla özdeştir.
 Bu soruyu Ali de bildi                                    dahi, bile
Artık gönlümü alsa da önemi yok.          dahi, bile
 ] Cümleleri, aynı görevdeki kelimeleri ve sözleri birbirine bağlar ve değişik anlamlar katar:
 Sorsan da söylemem                                   asla
 Erzakını hazırla da pikniğe gidelim.       
Cümleleri bağlamış, burada pikniğe gitmek için erzak hazırlama şartı var.
 Biraz müsaade etsen de işime baksam rica, istek, yalvarma
Büyüyecek de bana bakacak.                                   Küçümseme, alay
Çalışıp da kazanacaksın.                                             şart
Dün bizi bekletti de gelmedi.                                      yakınma
Çalışayım da gör neler yapacağımı.                       övünme
Düzenli çalıştı da başarılı oldu.                  için, neden-sonuç
Koşsan da yetişemezsin.                                             değişmezlik
 Bütün yıl okumamış da şimdi kitap kurdu oluverdi.       
Zıt anlamlı cümleler arasına girmiş.
 ] Tekrarlanan kelimelerin arasına girerek anlamı güçlendirir:
 Ev de ev olsa bari                                                          küçümseme
Çalış da çalış...                                                 abartma
 ] “ama” bağlacının yerine kullanılabilir; cümleleri ve öğeleri birbirine bağlayabilir:
 Hızlı hızlı koştu da yetişemedi.  cümleleri bağlamış
 ] Edattan ve zarftan sonra gelerek anlamı pekiştirebilir:
 O kadar da soğuk değil.
Böyle davranmanız hiç de iyi olmadı.
 “ki”
Sadece “ki” biçimi vardır.
Kendinden önceki ve sonraki kelimelerden ayrı yazılır.
Türkçe değil, Farsça bir bağlaçtır ve Türkçe cümle yapısına aykırı olarak kullanılır.
 ]Anlam bakımından birbiriyle ilgili cümleleri birbirine bağlar.
 Bir şey biliyor ki konuşuyor.                       (sebep-sonuç)
Baktım ki gitmiş.                                             (şaşkınlık)
Ancak ne yazık ki böyle olmadı.                              
 ]Birisinden alıntı yapılacağı zaman kullanılır.
 Atatürk diyor ki: ...                                        (açıklama)
 ]Özneyle veya tümleçlerle ilgili açıklama yapılacağı zaman kullanılır. Bazen “ki” ile başlayan bu açıklama iki kısa çizgi arasında verilir.
 Ben ki hep sizin için çalıştım.                      (pekiştirme)
Siz ki beni tanırsınız, neden böyle düşünüyorsunuz?
O yerden -ki herkes kaçar- sen de kaç.
 ]  ”ki” kullanılan bazı cümlelerin “ki”den sonraki kısmı söylenmez.
 Sınavı kazanabilir miyim ki...                    (kuşku)
Bu adama güvenilmez ki!                           (yakınma)
Acaba çocuğa kızarlar mı ki?     (endişe)
 ]Tekrar edilen kelimeler arasında kullanılır.
 Adam belâ ki ne belâ...
 ]Abartma anlamı katar.
 Bugün öyle yorgunum ki...
 ]  Bu bağlaç birkaç örnekte kalıplaşarak bitişik yazılmaktadır.
 Belki, çünkü (burada ünlü uyumuna girmiş), hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki.
 “ise”
Karşılaştırma ilgisi kurar, karşıtlığı güçlendirir.
 Yağmur yağıyor, evim ise çok uzakta. (bağlaç)
Adam konuşuyor, çocuksa hep susuyordu. (bağlaç)
 Ek-fiilin şart çekimiyle karıştırılabilir.
 Çocuk başarılıysa sınıfını geçer. (ek-fiilin şartı)

YAPI BAKIMINDAN BAĞLAÇLAR
1. BASIT BAĞLAÇLAR
Ek almamış (kök hâlindeki) zarflardır. ve, ile, de, fakat, eğer...
2. TÜREMIŞ BAĞLAÇLAR
Yapım eki almış zarflardır. kısaca, yalnız, üstelik...
3. BIRLEŞIK BAĞLAÇLAR
Birden fazla kelimeden oluşurlar ve bitişik yazılırlar. yoksa, hâlbuki...
4. ÖBEKLEŞMIŞ BAĞLAÇLAR
Birden fazla kelimeden oluşur ve ayrı yazılırlar. ya da, ne var ki, hem de...



Aniden ortay çıkan duyguların etkisiyle ağızdan bir çırpıda çıkan, bu duyguları daha etkili anlatmaya yarayan kelimelerdir veya sözlerdir.
 Bu kelimelerin yanında dilek, emir, tehdit gibi anlamlar taşıyan kelimeler, cümleler ve yansımalar da ünlem değeri kazanabilir.
 Bu bakımdan ünlemler ikiye ayrılabilir:
 1. ASIL ÜNLEMLER
 Asıl görevi ünlem olan kelimelerdir. Başka görevlerde kullanılamazlar. Seslenme veya duygu anlatırlar.
 Seslenme Ünlemleri
 Ey Türk Gençliği!                                            Hey! Biraz bakar mısın?
Bre melûn! Ne yaptın?                  Hişt! Buraya gel!
Şşt! Sus bakayım!
 Bunların yanında adlar ve özel adlar da seslenme ünlemi olarak kullanılabilir.
 Anne! Hemşehrilerim! Tanrım! Mehmet!
 Duygu Ünlemleri
 Ee, yeter artık!                 Aa! Bu da ne?                   Ah, ne yaptım!
Eh! Fena değil.                 Ay, elim!                             itme ha!
Hah, şimdi oldu!                              Hay Allah!                          Vah zavallı!
Vay sersem!                                      Aman dikkat!                   Eyvah! Geç kaldım!
İmdat! Boğuluyorum!

2. ÜNLEM DEĞERİ KAZANMIŞ KELİME ve SÖZLER
 Anlamlı kelimelerin bazılarına vurgu ve tonlama yoluyla ünlem değeri kazandırılabilir. Bunlar da duygu ya da seslenme anlatır.
 Komşular!                         Babacığım!                         Simitçi!                 Çok ilginç!
Ne kadar güzel!               Çabuk eve git!                  Ne olur yardım et!          Çık dışarı!
 Yansıma kelimelerin hemen hemen tümü ünlem olarak kullanılabilir.
 Şır!        Çat!       Güm!    Hav!      Miyav!   Tıs!

  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

12. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)

3. ÜNİTE ŞİİR 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI    (2023-2024) 1. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI   SAF (ÖZ) ŞİİRİN O...