30 Mart 2020 Pazartesi

9. SINIF 2. ÜNİTE HİKAYE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020) 9 TDE


9 TDE 2. ÜNİTE HİKAYE
9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI  (2019-2020)
Ünite İçeriği

§  Hikâyenin unsurları
§  Olay ve durum hikâyesi
§  İsimler, yazım ve noktalama çalışmaları
§  Hikâye yazma
§  Sunu ve sunum

HİKÂYE NEDİR?

Gerçek veya tasarlanmış olayları anlatan düzyazı türüne hikâye denir.

Kısaca Özellikleri:
Olay, olay örgüsü, kişi, zaman, mekân, çatışma gibi öğelerden oluşur.
§  Çoğunlukla yaşamın bir parçası üzerinde durulur.
§  Detaylı ruh ve karakter tahlillerine yer verilmez.
§  Çevre ve mekânda sınırlılık söz konusudur.
§  Olaylar farklı anlatıcıların bakış açısıyla verilebilir.
§  Bütün özellikleriyle romana benzemekle birlikte kısa olmasıyla ondan ayrılır.

Hikâyenin Tarihsel Gelişimi
Dünya edebiyatında hikâye türünün ilk örneği XIV. yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccacio’nun (Bokaçyo) Decameron adlı eseridir.
§  Türk edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini halk hikâyeleri, destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikâyeleri tutmaktaydı.
§  Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatına Tanzimat’la girmiştir. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adlı eseri ilk hikâye örneklerindendir. Letâif-i Rivâyât’ta yer yer geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerinerastlanır.
§  Teknik açıdan güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye ise Samipaşazade Sezai’nin Küçük Şeyler adlı eseridir.
§  Servetifünun Dönemi’nde hikâye türünün Avrupai anlamda örnekleri Halit Ziya Uşaklıgil ile verilmeye başlanır.
§   Halit Ziya, yazmış olduğu hikâyeler ile türün romandan ayrılarak bağımsız hâle gelmesinde önemli katkılarda bulunur.
§  Türk Edebiyatında Ömer Seyfettin Maupassant tarzı (olay) hikâyenin, Sait Faik Abasıyanıkda Çehov tarzı hikâyenin öncüsü kabul edilir.

HİKÂYENİN BÖLÜMLERİ

1. Serim Bölümü:
Bu bölüme "giriş, başlangıç" bölümü de denir. Burada olayın geçtiği yer, zaman ve olayın kahramanları belli başlı nitelikleriyle betimlenir. Bu bölümde ele alınacak olan ya da durum ortaya konur.

2. Düğüm Bölümü:
Bu bölüme "gelişme bölümü" de denir.
§  Serim bölümünde sergilenen olay, neden-sonuç ilişkisine göre burada yoğunlaşır.
§  Merak öğesi doruğa çıkar, ayrıntılar ortaya konur.
§  Kişilerin konuşmaları genellikle bu bölümdedir.



3. Çözüm bölümü:
Bu bölüme "sonuç" da denir.
§  Olayın nasıl sona erdiği, olayın kahramanları ve tanık olanlar üzerinde nasıl bir etki bıraktığı burada ortaya konur.
§  Gerilimler sona erer, merak ettiğimiz sorular yanıtını bulur.
§  Düğüm çözülür.
§  Bu plân daha çok olay öykülerinde karşımıza çıkar. Durum veya kesit öykülerinde olay plânı yoktur.

YAPI UNSURLARI

Hikâyede yapı unsurları olay örgüsü, kişiler, mekân ve zamandır. 

Olay: Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur.

Olay örgüsü: Olay örgüsü, konuyu oluşturan olaylar dizisinin birbiriyle bağıntısına verilen addır. Metinlerde olay, ya metindeki kişiler arasında cereyan eden ilişkiler ya da kahramanın iç çatışmaları sonucu ortaya çıkar. Ele alınan olayların gelişiminde mantıksal bir sıra izlenir.

Kişi: Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kahramanlardır. Hikâyedeki kişiler kurmaca nitelik gösterir.

Zaman: Olayların başlaması, gelişmesi, son bulması belli bir zamanda olur. Bazı öykülerde zaman verilmez, sezdirilir. Öykücü zamanı bir düzen içinde vermeyebilir. Olayın veya durumun son bulmasından başlayarak olayın başlama noktasına doğru gelinebilir.

Yer (Mekân): Öykülerde olay veya durum belli bir yerde geçer. Çevre, uzun betimlemelerle verilmez; öyküyü ilgilendiren yönüyle verilir.

Olay veya duruma bağlı olarak öyküdeki yer değişse de çevre betimlemesi kısa tutulur.

Çatışma: Hikâyede olay iki zıt gücün mücadelesi şeklinde ortaya çıkar. Bu mücadele kişiler arasında olabileceği gibi, aynı kişide de toplanabilir. Bu durumda çatışma daha çok kişinin kendi içinde olur. Yani psikolojik bir özellik gösterir. Hikâyelerde çoğunlukla bir çatışma söz konusudur. Hemen her hikâye bir çatışma yani bir problem üzerine kuruludur. Örneğin bir hikâyede cinayetten söz ediliyorsa cinayeti kimin işlediği, amacı, çevresindekilere karşı tavrı ya da vicdanıyla mücadelesi bir çatışma halinde verilir.

Anlatıcı: Anlatıcı, edebî metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir.  I. Tekil anlatıcı, III. Tekil anlatıcı vardır
Metinlerde anlatım, birinci kişili ağzından ve üçüncü kişi ağzından anlatım olmak üzere iki şekilde yapılır:

1. Birinci Kişi Ağzıyla Anlatım
Birinci kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs (biz) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» Kimse farkına varmadan evden çıktım. Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı duran kazmayı kaldırıp ağırlığına baktım. İmkanı yok, bunu götüremezdim.Çok ağırdı. Küçük keser de aynı görevi görürdü. Aradığım keseri buldum. Depodan çıktım…

 2. Üçüncü Kişi Ağzıyla Anlatım
Üçüncü kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul şahıs (onlar) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın içini ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini dinlerken üstünden hızla geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi. Yerinden doğrulup izlemeye koyuldu. Martılar deniz üzerinde iyice süzüldükten sonra suya ani dalışlar yapıyor, küçük balıklar ustaca avlıyordu…

ÜÇ ÇEŞİT BAKIŞ AÇISI VARDIR: 

a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı, eserin kişilerinden biridir.

Örnek: Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeri girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim. 

b) Gözlemci (Müşahit) Anlatıcı Bakış Açısı: Gözlemci anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır.

Örnek: Erkekler düğün evindeki bir odaya tıkılmışlardı. Kapıdan başka hiç bir yerden ışık almayan , toprak tabanlı odanın kenarında alçak bir sekinin üstünde şehirden getirdiği iki misafiriyle hancı Yakup Ağa oturmuştu. Düğün sahibi güveyinin büyük kardeşi dört yana koşup ortalığı idare, misafirlere ikram ediyordu. 

c) İlahi(hâkim) Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların zihinlerine ve iç dünyalarına girer. 

Örnek:  Belli belirsiz bir hayal kırıklığı hissetti. Bu kadarını da yapmaz, yapmamalı diye düşündü. Ama insanoğlu iştei çiğ süt emmiştir. Hemen eşyalarını topladı, ardına bir kez daha baktı. Kafasındaki sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Sessizce dışarı çıktı…

HİKÂYEDE KONU VE TEMA 

Tema: Hikâyedeki temel duygu veya düşüncedir, soyut ve geneldir: sevgi, dostluk vb.

Konu: Hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak ele alındığı olgudur, temayı sınırlandırır: Türkiye’de aile bağları vb. 

HİKÂYE TÜRLERİ 

Olay (Klasik vak’a) hikâyesi: Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak anlatıldığı hikâye türüdür. Olaya dayalıdır. Guy de Maupassant (Mopasan) tarafından geliştirilmiştir. Merak unsuru ön  plandadır. Olay, sonuç bölümünde çözüme ulaşır.

Türk edebiyatındaki önemli temcilcileri: Türk edebiyatında bu tarz öykücülüğün en büyük temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Mustafa Kutlu, Haldun Taner... 

Durum (kesit) hikâyesi: Günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir. Belli bir sonucu olmadığı gibi; serim, düğüm, çözüm planına da uyulmaz. Merak, heyecandan çok, duygu ve hayallere yer verilir.

Türk edebiyatındaki temsilcileri: Bu türün Türk edebiyatındaki en önemli temsilcileri Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal’dır. Ayrıca Tarık Buğra, Sevinç Çokum’un da durum hikâyeleri vardır.


OLAY VE DURUM HİKÂYESİ FARKLARI
(Olay Hikâyesi)
 (Durum Hikâyesi)
Serim, düğüm, çözüm bölümlerinden oluşan düzenli bir planı vardır.
Serim, düğüm, çözüm planına uyulmamıştır.
Olay ağırlıklıdır.
Durum ağırlıklıdır.
Merak ögesi canlı tutulmuştur.
Merak ögesi ön plana çıkarılmamıştır.
Hikâye beklenmedik bir sonla bitirilmiştir.
Hikâyede bitmemişlik duygusu söz konusudur.











ROMAN VE HİKÂYE ARASINDAKİ FARKLAR

          Roman hikâyeye göre daha uzun bir türdür.
          Roman birden fazla olay üzerine kurulu iken hikâye tek olay üzerine kurulur.
          Romanda şahıs (kişi) kadrosu hikâyedekine göre daha geniştir.
          Romanda zaman hikâyedekine göre daha geniştir.
          Romanda mekân hikâyedekine göre daha çok ve çeşitlidir.
          Romanda kişi ve mekân betimlemeleri hikâyedekine göre daha ayrıntılıdır


ANLATIM BİÇİMLERİ

Öyküleyici Anlatım (Öyküleme): Bir anlatıcının bir olayı ya da birbiriyle ilişkili olan olayları anlatması, nakletmesi sonucunda ortaya çıkan anlatımdır. Öyküleyici anlatımda olay, kişi, zaman, anlatıcı, mekân(yer) ortak ögelerdir.

Örnek: Kahveye yaklaşınca makinist gaza bastı, motoru büyük bir gürültüyle çalıştırdı, egzozunu tüfenk gibi patlattı. Kalabalık ürkerek açıldı, birçokları korkularını gizlemek için kahkaha attılar. Makinist, kahvenin önünde traktörü durdurdu, fakat motoru ıstop ettirmedi. Direksiyona yaslanarak, etrafını saran kalabalığa gururla baktı. (Kemal Bilbaşar, Kurban)

Betimleyici Anlatım (Betimleme): Varlıkları, durumları zihinde canlandırmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Betimleyici anlatımda sıfatlar kullanılarak varlık ve durumlar ayırt edici özellikleriyle verilir. Öznel olanlarına izlenimsel, nesnel olanlarına açıklayıcı betimleme denir. Öznel anlatımlı betimlemelerde okuyucuya izlenim kazandırmak, nesnel anlatımlı betimlemelerde bilgi vermek amaçlanır.

Örnek: Bu adamın ne paltosu ne şapkası ne de ayakkabıları vardı. Buna mukabil sırtında mor pamukları yer yer, parça parça dökülen bir hırkası, belinde ipi, ayağında yazlık, tüy gibi bir pantolonu ve ayaklarında da yine iplerle bağlanmış çuvalı...
Yüzü tatlı esmer renkli idi. Sakalı uzamıştı. Yirmi beş, otuz yaşlarında gözüküyordu. Yalnız gözlerinde büyük, korkak, acele bir şeyler vardı. ( … )

ANLATIM TEKNİKLERİ

Öyküleyici metinlerde gösterme (diyalog, iç konuşma, bilinç akışı), tahkiye etme (kişi tanıtımı, olay anlatımı, geriye dönüş, iç çözümleme, özetleme), pastiş, parodi ve ironi gibi anlatım tekniklerinden yararlanılır.

Gösterme (Sahneleme): Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu
ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Bu teknikte kişilerin konuşmaları ve hareketleri yansıtılarak okuyucunun kendisini eserin kurmaca dünyasında hissetmesi sağlanır.
Gösterme tekniği; diyalog, iç konuşma veya bilinç akışı şeklinde olabilir.

Diyalog: Öykü kişilerinin karşılıklı konuşmalarına dayanır ve sıkça kullanılan bir anlatım tarzıdır.

Örnek: Sadrazam bu adamı tanımıyordu. Sordu:
- Burada mı oturuyor?
- Evet.
- Ne iş yapıyor?
- Biraz zengindir. Vaktini okumakla geçirir. Tanımazsınız efendim. Hiç büyüklerle ahbaplık etmez. Büyük mevkiler istemez.
...

İç Konuşma: Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur.

Örnek: “Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım."


Bilinç Akışı: Genellikle 20. yüzyıl modern roman ve hikâyesinde kullanılmış bir anlatım tekniğidir.
Bu teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan
o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde verilir. Kahraman anlatıcı ve bakış açısı
söz konusudur ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi zayıftır. Daha çok serbest çağrışım yoluyla bir düşünceden bir başka düşünceye atlanır. Bu teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev görür. Bilinç akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır.

Örnek: Param var. Nüfus cüzdanım yanımda değil. O gerekli sanırım. Adama, Sarıkumluyum da diyemem, evine gitseydin der, inanmaz da kapının sürgülenmesi hikâyesine, kuşkulanır, inansa bile bir türlü, otelin önünden geçemem bir daha. En iyisi açıkça yanıma almadım, demek. Balığa çıktık derim. Lâf olsun diye zaten birer balık çektik Suat’la.

İSİMLER İSİM (AD)

Varlıkları, kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle, karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır. Bunlar daima birbirlerini çağrıştırır. Örneğin "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır. Ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişkinin varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir. Şimdi isim çeşitlerini görelim.
1. Cins (Tür) İsmi Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir. Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur: “Ağaç, çiçek, kitap, ev, okul, insan, ders...”
2. Özel İsim Tek olan, tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir. Balıkesir, Çukurova, Alpler gibi yer adları, Yunus, Serpil, Recep gibi kişi adları, Türkiye, Portekiz, Hollanda gibi ülke adları, Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları, Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları, Almanca, Türkçe, Rusça gibi dil adları, İslâmiyet, Ortodoks, Yahudilik gibi din adları, Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir.
3. Tekil İsim Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir. Bunlar "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar..." gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir.
4. Çoğul İsim Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır. "Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar..." isimleri çoğul isimlerdir.
5. Topluluk İsmi  Yapıca tekil olduğu hâlde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir. "Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü..." sözcükleri birer topluluk adıdır. Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur. Örneğin, "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır. Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir.
6. Somut (Madde) İsim Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir. "Kitap, masa, insan, ışık..." beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir.
7. Soyut (Mana) İsim Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimlerdir. "Neşe, özlem, sevgi, korku..." duyu organlarımız ile algılanamayan soyut isimlerdir.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

12. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)

3. ÜNİTE ŞİİR 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI    (2023-2024) 1. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI   SAF (ÖZ) ŞİİRİN O...