7. ÜNİTE SÖYLEV (NUTUK) DN
12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020)
12 TDE 7.
ÜNİTE SÖYLEV DN
SÖYLEV (NUTUK) ÜNİTESİ ÜNİTE
KONULARI
Söylev türünün özellikleri
Cumhuriyet Dönemi’nde
söylev türü
İslamiyet’in kabulünden
önceki söylev türü
İslamiyet etkisinde gelişen
Türk edebiyatında söylev türü
Söylev Nedir? Bir topluluk
önünde belirli bir konuda yapılan etkili ve inandırıcı konuşmalara söylev
(nutuk) denir.
ÖZELLİKLERİ
Söylevci söylevin çeşidine
ve konuya bağlı olarak anlaşılır sözcükler seçmeli; cümleler kısa, yalın,
akıcı, içten ve etkili olmalıdır.
Söylevcinin, konuştuğu
konuyu çeşitli yönleriyle iyice bilmesi ve söyleyeceklerine inanması gerekir.
Söylev veren kişi
konuşmasını duruş, jest ve hareketleriyle desteklemelidir.
Söylevcilerin en önemli
yeteneği toplulukları inandırmadaki güçleridir. Ayrıca iddiaları kanıtlaması ve
dinleyicide oluşacak kuşkuları ortadan kaldırması gerekir.
Söylev, tiyatro ile
birlikte gelişmiştir.
Hemen her yazı türü yeri
gelince söylevden yararlanır.
Sesi topluluğun sesine
dönüştürme, coşturma, toplulukta duygusal doruklar ve insanda tartışma
atmosferi yaratmak söylevin önemli özelliklerindendir.
Söyleyişte yersiz ve
gereksiz vurgular, anlaşılmaz ve abartılı sözler, aşırı ses yükseltmelerinden
kaçınılır.
Dilin alıcıyı harekete
geçirme işlevi ile heyecana bağlı işlevi birlikte kullanılır.
Dinleyicilerin zevk, kültür
düzeyleri ve gereksinimleri konuşmacı tarafından dikkate alınır.
Etkili, heyecanlı ve açık
cümlelerle söylev bitirilir.
*** Söylev kavramı eskiden
nutuk terimiyle karşılanır; topluluk önünde konuşma sanatına hitabet,
söylevciye de hatip denirdi.
***Söylevde amaç,
dinleyenleri kendi düşüncesinden yana çekmektir. Bu nedenle söylenen sözler ve
söyleyiş biçimi inandırıcı, etkileyici, coşturucu nitelikler taşımalıdır.
İnsanları heyecanlandırmak, bir fikri, bir kanaati insanlara aşılamak ve
benimsetmek önemlidir.
KONULARINA GÖRE SÖYLEVLER
a. Siyasî söylev: Genellikle
parlamentolarda, diplomatik toplantılarda, mitinglerde söylenen siyasî amaçlı
söylevlerdir. (Atatürk’ün Nutuk’u siyasî söylev örneğidir.)
b. Dinsel söylev:
Tapınaklarda bireysel ve toplumsal sorunları dinsel açıdan yorumlayan
söylevdir. İslâmî toplumlarda bu tür söylevlere hutbe denir.
c. Hukuksal söylev:
Mahkemelerde, yargılama sırasında suçlamak ya da savunmak amacıyla söylenen
söylevdir.
d. Akademik söylev:
Akademilerde, bilim toplantılarında söylenen söylevdir. Akademik kabullerde,
açılış, kapanış ve ödül törenlerinde yapılan bilimsel içerikli söylevler de
vardır.
e. Askerî söylev: Ordunun
moral gücünü yükseltmek ve güven duygusunu artırmak için askerlere yönelik
verilen söylevdir. (Bir savaş öncesinde Oğuzhan'ın, Şalon'da Atilla'nın,
Niğbolu'da Yıldırım'ın, Çaldıran'da Yavuz'un ve nihayet Çanakkale başta olmak
üzere çeşitli cephelerde Mustafa Kemâl Atatürk'ün söylediği hitâbetler bunun en
güzel örnekleridir.)
SÖYLEV TÜRÜNÜN GELİŞİMİ
DÜNYA EDEBİYATINDA
Söylev türü önce Yunan
edebiyatında başlamıştır.
Yunan edebiyatının ünlü
söylevcileri arasında Demosthenes (Demosten)
Latin edebiyatında Cicero
Fransız edebiyatında
Bousset (Buse), Mirabeau (Mirabu), Danton (Danton), Robespierre (Robespiyer)
sayılabilir.
Demosthenes’in Kata
Philoppo, Cicero’nun In Verrem adlı eserleri bu türün önemli örneklerindendir.
TÜRK EDEBİYATINDA SÖYLEV
Edebiyatımızda Kök Türk
Kitabeleri söylev türünün ilk örnekleridir.
Söylev türü Türk
edebiyatında II. Meşrutiyet Dönemi’nden sonra gelişmeye başlamıştır. Rıza
Tevfik Bölükbaşı, Ömer Naci, Selim Sırrı Tarcan, Mehmet Âkif Ersoy
konuşmalarıyla ilgi çeken kültür ve siyaset adamları olmuşlardır.
Cumhuriyet Dönemi’nde
Mustafa Kemal Atatürk’ten başka Behçet Kemal Çağlar, Halide Edip Adıvar, Necip
Fazıl Kısakürek, Mehmet Emin Yurdakul, Ruşen Eşref Ünaydın… gibi isimler geniş
kitlelere yaptıkları konuşmalarıyla tanınmışlardır.
ÖNEMLİ SÖYLEV ÖRNEKLERİ
Mustafa Kemal ATATÜRK- NUTUK
Mustafa Kemal Atatürk'ün
15-20 Ekim 1927 tarihlerinde Cumhuriyet Halk Partisi İkinci Kurultayı'nda 36.5
saat süreyle okuduğu Nutuk'u, Gençliğe Hitabesi ve Cumhuriyet’in 10. yılında
okuduğu 10. Yıl Nutku önemli birer söylev örneğidirler.
Nutuk; bizzat Atatürk'ün
ağzından Türk Kurtuluş Savaşı’nın gerçek öyküsüdür. Mustafa Kemal Atatürk bu
eseriyle bir milletin kurtuluşunun ne kadar zor ve çetin şartlarda
kazanıldığının gelecek kuşakların da bilmesi için bu eseri yazmıştır.
Kök Türk Kitabeleri:
Edebiyatımızda Kök Türk Kitabeleri söylev türünün ilk örnekleridir. Bilge Kağan
Kitabesi’nde beylerine ve halkına seslenen Bilge Kağan, onlara Türk halkını
birleştirmek ve halkı, başta Çinliler olmak üzere düşmanlarına karşı
güçlendirmek için nasıl mücadele vermesi gerektiğini anlatmıştır. Kök Türk
Kitabeleri Türk adının geçtiği ilk metindir. Türk dilinin ilk yazılı
belgeleridir. Günümüzde Moğolistan sınırları içindedir.
Büyük Selçuklu Devleti
Sultanı Alparslan’ın Bizans İmparatorluğu ile 26 Ağustos 1071’de yapılan
Malazgirt Meydan Muharebesi’nde askerlerine etkili bir konuşma yapmıştır.
Halide Edip Adıvar,
özellikle Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul ve İzmir'in işgal edildiği
sıralarda, 16 Mayıs 1919'da İstanbul
Sultanahmet'te düzenlenen
protesto mitingindeki söylevi
Hamdullah Suphi
Tanrıöver'in hitabeleri Dağ Yolu 1,2 (1987) adlı kitapta toplanmıştır.
Mehmet Emin Yurdakul 23
Mayıs 1919 günü Sultanahmet Meydanı'nda 200.000 kişiye yaptığı konuşma
Süleyman Nazif 1920'de
İstanbul Üniversitesi konferans salonunda düzenlenen Piere Loti gününde yaptığı
konuşmayı Hitabe (1920) adıyla yayımlamıştır.
SÖYLEV ÖRNEĞİ
(Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919 ile 1927 yılları arasındaki dönemi
anlattığı Nutuk adlı eserinden alınmıştır. Bu metin, Atatürk’ün Cumhuriyet’in
kuruluşunun onuncu yılı dolayısıyla yaptığı Onuncu Yıl Nutku olarak tarihe
geçen konuşmasıdır.)
NUTUK Türk Milleti! Kurtuluş
Savaşı’na başladığımızın on beşinci yılındayız. Bugün Cumhuriyetimizin onuncu
yılını doldurduğu en büyük bayramdır. Kutlu olsun! Şu anda büyük Türk
milletinin bir ferdi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve
heyecanı içindeyim. Yurttaşlarım! Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu
işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan
Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bundaki muvaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli
ordusunun bir ve beraber olarak azimkârane yürümesine borçluyuz. Fakat
yaptıklarımızı asla kâfi göremeyiz! Çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde
ve azmindeyiz.
SÖYLEV ÖRNEĞİ
ORHUN YAZITLARI BUGÜNKÜ TÜRKÇESİ
İleride gün doğusuna, güneyde
gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki
millet hep bana tabidir. Bunca milleti hep düzene soktum. O şimdi kötü
değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında oturursa ilde sıkıntı yoktur.
Doğuda şantuk ovasına kadar
ordu sevk ettim, denize ulaşmama az kaldı. Güneyde dokuz Ersine kadar ordu sevk
ettim, Tibete ulaşmama az kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek Demir Kapıya kadar
ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere
kadar yürüttüm. Ötüken ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl(vatan) tutacak yer
Ötüken ormanı imiş.
Çin milletinin sözü tatlı,
ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak
milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o
zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan
yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak
ipek kumaşına aldanıp çok çok, TÜRK MİLLETİ ÖLDÜN; TÜRK MİLLETİ, ÖLECEKSİN!
Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen(vatanımızı terk
edersen), Türk milleti, ÖLECEKSİN!
Orada kötü kişi şöyle
öğretiyormuş; Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal var verir diyip öyle
öğretiyormuş. Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün!
O yere doğru gidersen, Türk
milleti, öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile gönderirsen hiçbir
sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il tutarak oturacaksın.
Türk milleti, tokluğun
kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin.
Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanının sözünü almadan her tarafa gittin.
Hep oralarda mahvoldun, yok edildin. Orda, geri kalanınla her yere hep
zayıflayarak, ölerek yürüyordun. Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum
için, kağan oturdum. Kağan oturup; aç, yoksul milleti hep toplattım. Yoksul
milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı?
Türk beyleri, milleti, bunu
işitin ! Türk milletini toplayıp il tutacağını burda vurdum. Yanılıp öleceğini
yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedi taşa (bengü taşa) vurdum. Ona
bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti, beyleri, bu zamanda itaat eden beyler
olarak mı yanılacaksınız ?
Üstte mavi gök, altta yağız
yer kılındıkta, ikisi arasında insanoğlu kılınmış. insanoğlunun üzerine ecdadım
Bumin Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini töresini
tutuvermiş, düzenleyivermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek dört
taraftaki milleti hep almış, hep tabi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz
çöktürmüş. Doğuda Kadırgan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya kadar kondurmuş.
İkisi arasında pek teşkilatsız Göktürk öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş,
cesur kağan imiş. Buyruğu yine bilgili imiş tabii, İli tutup töreyi düzenlemiş.
Kendisi öylece vefat etmiş.
Ondan sonra küçük kardeşi
kağan olmuş tabii, oğulları kağan olmuş tabii. Ondan sonra küçük kardeşi büyük
kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz
kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruğu da bilgisizmiş tabii, kötü
imiş tabii. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve
sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi
birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirttiği için, Türk
milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş.
Çin milletine beylik erkek evlâdı kul oldu, hanımlık kız evlâdı cariye oldu.
Türk beyler Türk adını bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutup, Çin kağanına
itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün doğusunda Böklü kağana kadar
ordu sevk edi vermiş. Batıda Demir Kapıya kadar ordu sevk edivermiş. Çin
kağanına ilini, töresini alı vermiş.
Türk halk kitlesi şöyle
demiş: İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş.
Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne kağana işi gücü veriyorum der imiş. Öyle
diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip
edemediğinden yine teslim olmuş.
Tanrı, Türk milleti yok
olmasın diye, millet olsun diye babam İlteriş Kağanı, göğün tepesinden yukarı
kaldırmış olacak. Babam kağan on yedi erle dışarı çıkmış. Dışarı yürüyor diye
ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş, toplanıp yetmiş er olmuş.
Tanrı kuvvet verdiği için babam kağanın askeri kurt gibi imiş, düşmanı koyun
gibi imiş. Doğuya, batı ya asker sevk edip toplamış, yığmış. Hepsi yedi yüz er
olmuş.
Yedi yüz er olup ilsizleşmiş,
kağansızlaşmış milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış
milleti, ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini
orda tanzim etmiş.
Güneyde Çin milleti düşman
imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz düşman imiş. Kırgız, Kurıkan, Otuz Tatar,
Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan Kırk yedi defa ordu sevk etmiş,
yirmi savaş yapmış. Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizleştirmiş, kağanlıyı
kağansızlaştırmış, düşmanı tabi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş
eğdirmiş. Babam kağan öylece ili, töreyi kazanıp, uçup gitmiş
Babam kağan için ilkin Baz
Kağanı Balbal olarak dikmiş.O töre üzerine amcam kağan oturdu. Amcam kağan
oturarak Türk Milletini tekrar tanzim etti, besledi. Yoksulu zengin kıldı, azı
çok kıldı. Amcam kağan oturduğunda kendim Tarduş Milleti üzerinde şad idim.
Amcam kağan ile doğuda Yeşil Nehir, Şantung ovasına kadar ordu sevk ettik. Batıda
Demir Kapıya kadar ordu sevk ettik. Kömeni aşarak Kırgız ülkesine kadar ordu
sevk ettik, on üç defa savaştık. İlliyi ilsizleştirdik, kağanlıyı
kağansızlaştırdık. Dizliye diz çöktürdük, başlıya baş eğdirdik.
Türgiş Kağanı TÜRKÜMÜZ,
MİLLETİMİZ idi. Bilmediği için, bize karşı yanlış hareket ettiği için kağanı
öldü, beyleri de öldü. On Ok kavmi eziyet gördü.
Ecdadımızın tutmuş olduğu
yer, su sahipsiz olmasın diye Az milletini tanzim ve tertip ettik. Bars
bey idi. Kağan adını burda biz verdik. Küçük kız kardeşim prensesi verdik.
Kendisi yanıldı, kağanı öldü, milleti cariye, kul oldu.
Türk, Oğuz beyleri, milleti,
işitin: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese, Türk milleti, ilini töreni kim
bozabilecekti? Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı,
beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata
ettin, kötü hale soktun.
Silahlı nereden gelip
dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi. Mukaddes Ötüken
ormanının milleti, gittin. Doğuya giden, gittin. Batıya giden, gittin. Gittiğin
yerde hayrın şu olmalı: Kanın su gibi koştu, kemiğin dağ gibi yattı. Beylik
erkek evladın kul oldu, hanımlık kız evladın cariye oldu. Bilmediğin için,
kötülüğün yüzünden amcam kağan uçup gitti.
Önce Kırgız kağanını balbal olarak
diktim. Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı, annem hatunu
yükseltmiş olan Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın
diye kendimi o Tanrı oturttu tabi.
Varlıklı, zengin millet
üzerine oturmadım. İşsiz aşsız, dışta giysisiz; düşkün, perişan milletin
üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın
kazanmış olduğu milletin adı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım,
gündüz oturmadım Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım.
Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım.
Ben kendim kağan oturduğumda,
her yere gitmiş olan millet öle yite, yaya olarak, çıplak olarak dönüp geldi.
Milleti besleyeyim diye, kuzeyde Oğuz kavmine doğru, doğuda Kıtay, Tatabı
kavmine doğru, güneyde Çine doğru on iki defa büyük ordu sevk ettim, savaştım.
Ondan sonra, Tanrı bağışlasın, devletim var olduğu için, kısmetim var olduğu
için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti giysili, yoksul milleti
zengin kıldım. Değerli illiden, değerli kağanlığından daha iyi kıldım,
düşmansız kıldım. Dört taraftaki milleti hep tabi kıldım, düşmansız kıldım. Hep
bana itaat etti. İşi gücü veriyor. Bunca töreyi kazanıp Kül Tigin kendisi
öylece öldü.
Küçük kardeşim Kül
Tigine gereken oldu. Kendim düşünceye daldım. Görür gözüm görmez gibi, bilir
aklım bilmez gibi oldu. Kendim düşünceye daldım. Zamanı Tanrı yaşar. İnsanlar
hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse engel olarak,
gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye
daldım. İki şadım ve küçük kardeş yeğenim, oğlanım, beylerim, milletim gözü
kaşı kötü olacak diye düşünceye daldım. BİLGE KAĞAN
PARAGRAFTA ANLAM İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYIN
https://turkdersi.blogspot.com/2019/10/3.html
https://turkdersi.blogspot.com/2019/10/3.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder