11.SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI 2018-2019
TANZİMAT ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ
1. Tanzimat şiirinde söyleyişten çok fikirler ve yeni konular önem kazanmıştır.
1. Tanzimat şiirinde söyleyişten çok fikirler ve yeni konular önem kazanmıştır.
2. Dilde sadeleşme fikri savunulmuş; fakat bunda başarılı olunamamıştır.
3.İlk dönem Tanzimat şiirinde gazel, kaside, terkib-i bent... gibi biçimler kullanılırken ikinci dönemde Fransız şiirinin etkisiyle yeni biçimler kullanılmıştır.
4. Her iki dönemde de aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü denenmiştir. Nazım birimi beyittir.
5. Divan şiirindeki parça bütünlüğü yerine konu bütünlüğü esas alınmıştır.
6. İlk dönemde siyasal ve toplumsal sorunlar, ikinci dönemde bireysel ve duygusal konular (aşk, tabiat, metafizik) işlenmiştir.
7. Birinci dönem şiiri dışa ikinci dönem şiiri içe dönüktür.
8. İlk dönem şiirindeki dil ikinci dönem şiirindeki dilden daha sadedir.
9. I. dönem şairleri divan şiirini eleştirerek yıkmaya çalışmış; II. dönem şairleri ise şiiri sanat açısından ele alıp divan şairleri gibi estetiğe önem vermişlerdir.
10. Fransız İhtilali'nin etkisiyle, özellikler ilk dönem şairlerinde, kanun, düzen, adalet, özgürlük, esaret, millet, vatan, bayrak gibi temalar işlenmiştir.
11. Birinci dönemde Ziya Paşa, Şinasi, Namık Kemal; ikinci dönemde Muallim Naci, Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem şiir türünde eserler vermiştir.
DİVAN ŞİİRİ VE TANZİMAT ŞİİRİNİN BENZERLİKLERİ VE FARKLILIKLAR
BENZERLİKLERİ:
Nazım şekiIIeri benzer: Kaside, gazeI, terkib-i bend, müseddes vb.
ÖIçü benzer: Aruz öIçüsüyIe şiirIer yazıIır. KafiyeIeniş benzer.
DiI benzer: Arapça-Farsça keIime ve tamIamaIarın kuIIanıIması (Tanzimat edebiyatında dilin biraz daha sade olduğunu belirtmeliyiz.)
FARKLILIKLAR:
Tema -Konu (İçerikIe İIgiIi)
Divan Şiirinde Tema: Aşk, tabiat, tasavvuf,ahIak,övgü (devIet ve din büyükIerine)
Tanzimat Şiirinde Tema: HaIkı aydınIatmaya yöneIik yeni tema ve konuIar işIenmiştir. Hürriyet, eşitIik, adaIet, kanun, yönetimden ve dönemden şikayet vb.
YAPI ÖZELLİKLERİ:
Divan Şiirinde: GeneIIikIe beyitIer kuIIanıIır, öIçü aruzdur, KafiyeIeniş nazım biçimi beIirIer Göz için kafiye benimsenir. Nazım biçimIerinin beIirIi böIümIeri vardır. Şiir, nazım biçimine göre adIandırıIır.
Tanzimat Şiirinde: Divan şiiri nazım biçimIeri kuIIanıImasına rağmen kIasik yapıda bazı değişikIikIer yapıIır. Beyit sayıIarının değiştiriImesi böIümIerin buIunmaması, bazen mahIasIarın kuIIanıImaması bazı şairIerin aruz öIçüsünü yanında heceyi kuIIanmaIarı, ayrıca şiirIerde başIıkIara nazım biçiminin yanında konu adının da ekIenmesi gibi.
Zengin kafiye benimsenmiş, divan şiirinin aksine “Kafiye kuIak içindir.” (Aynı ses veren değişik harfIer kafiye sayıIır.) anIayışı Recaizade Mahmud Ekrem Tarafından iIeri sürüImüş zamanIa taraftar kazanmıştır.
DİI VE ANLATIN ÖZELLİKLERİ:
Divan Şiirinde: Arapça ve Farsça tamIamaIara söz sanatIarına yer veriImesinden doIayı ağır bir diI vardır.
Tanzimat Şiirinde: HaIkın anIayacağı bir diIde yazma anIayışına rağmen Arapça – Farsça keIime ve tamIamaIarın kuIIanıIdığı görüIür.DiIdeki en büyük farkIıIık yeni kavramIara yer veriImesidir.
TANZİMAT DÖNEMİ ŞAİRLERİ:
ŞİNASİ
Tanzimat edebiyatı İbrahim Şinasi ile başlar. Batı etkisindeki Türk edebiyatının KURUCUSU, İLK BİLİNÇLİ TEMSİLCİSİ ve YENİLİĞİN ÖNCÜSÜDÜR. Bir kısım fikirleri edebiyatımıza İLK getiren, çıkardığı gazetelerde bu fikirleri yayarak yeni edebiyatın temellerini atan ŞİNASİ'dir. Batı edebiyatı yolunda ilk nazım ve nesir türlerinde eserler veren Odur.
Klasisizm akımından etkilenmiştir. Türk şiirini söz oyunlarından kurtararak şiire konuşma dilini getirmiştir.
Şiirde divan edebiyatı nazım biçimlerini kullansa da nazım biçimlerinde bazı değişiklikler yapmıştır.
Genellikle “didaktik” şiirler yazmıştır. Şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Şiirde konu birliğine ve bütün güzelliğine önem vermiştir. Şiirin konusunu genişletmiştir. Akıl, medeniyet, hak, adalet, kanun gibi kavramları şiirde kullanan ilk şairdir. Akılcı ve mantıkçıdır. Gazete ve edebiyatı halkı eğitmede bir araç olarak görmüştür. Agâh Efendi ile birlikte 1860′ta ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval’i çıkarmıştır. Türk basınının ilk başyazarı sayılır. Türk edebiyatında ilk makale örneği olan Mukaddime-i Tercüman-ı Ahval’i bu gazetenin ön sözü olarak yayımlamıştır. Bu makalede gazete çıkarmanın gerekliliğini anlatmıştır. NOT: Şinasi, roman ve öykü alanında eser yazmamıştır.
ESERLERİ:
Tercüme-i Manzume (Çeviri Şiirler) Müntehebat-ı Tasvir-i Efkar (Seçme makaleler, 2 cilt)
Şair Evlenmesi (Bir perdelik komedi, 1860. Türk edebiyatında yazılan ilk tiyatro eseridir, fakat oynanmamıştır.)
Müntehebat-ı Eş’ar (Şiirler) Durub-ı Emsal-i Osmaniye (Atasözleri)
Tercümân-ı Ahvâl Mukaddimesi (Tanzimat edebiyatındaki ilk makale)
NAMIK KEMAL (1840-1888)
21 Aralık 1840'da Tekirdağ'da doğmuş, 2 Aralık 1888'de vefat etmiştir. Tanzimat döneminin "en gür sesli vatan şairi" olarak tanımıştır. Hürriyet kavramını şiirde ilk kez kullanan şairdir. Divan edebiyatı nazım biçimlerini kullanmıştır. Gazel, kaside, murabba gibi eski nazım biçimleriyle yeni kavram ve konuları işlemiştir. “Kanun, vatan, hürriyet, adalet, hak, hukuk” gibi konuları işlemiştir. Şiirlerinde aruz ölçüsünü kullanmıştır. Tiyatrolarında geçen bazı şiirlerinde hece ölçüsünü kullanmıştır. Şiiri, düşüncelerini aktarmak için bir araç olarak kullanmıştır. Şiirde sosyal konulara ağırlık vermiştir. Toplum için sanat ilkesine bağlı kalmıştır. Şinasi’yle tanışıncaya kadar tümüyle divan şiiri çizgisinde yazmıştır. Şinasi’yle tanıştıktan sonra divan şiirinden uzaklaşarak Batı şiiri çizgisine yaklaşmıştır.
Şiirinde üç farklı dönem vardır:
a. İlk dönem şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Gazelleri)
b. Daha sonraki şiirleri, biçim bakımından eski, konu (öz) bakımından yenidir. (Hürriyet Kasidesi)
c. Son dönem şiirleri biçim ve konu (öz) bakımından da yenidir. (Vaveyla)
Divan şiirini, abartılı bir biçimde eleştirmiştir, kocakarı masallarına benzetmiştir. Romantizm akımının etkisinde kalmıştır. Romanları teknik açıdan kusurludur. Araya girip bilgi vermiştir. Düz yazılarında (nesirlerinde) sanatkârane (edebi) bir üslup kullanmıştır. Yazıda konuşma dilinin kullanılmasından yana olmuş ve özellikle tiyatrolarını sade bir dille yazmıştır. Tiyatroyu halk eğitiminde bir araç olarak görmüştür. Tiyatro yapıtlarının konularını günlük hayattan veya tarihten almıştır. Ona göre “Tiyatro bir eğlencedir ve eğlencelerin en faydalısıdır.” Tiyatrolarının tümü dramdır.
"Vatan yahut Silistre" isimli oyunu sahnelendikten sonra Mağusa’ya sürülmüştür. Türk edebiyatındaki yerini, düz yazı alanında; özellikle roman, tiyatro, makale, biyografi, eleştiri, tarih türünde yazdığı yapıtlar belirlemiştir. Gazetecilik yönü de vardır, Ziya Paşa ile birlikte Hürriyet gazetesini çıkarmıştır. Sosyal ve siyasi konularda hicivler de yazmıştır.
Encümen-i Şuara topluluğunda yer almıştır. Osmanlıcılık düşüncesini benimsemiştir. “Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazat-ı Şamildir” makalesinde dil ile ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. "Renan Müdafaanamesi"ni Fransız tarihçi Ernest Renan’ın “İslamiyet, ilerlemeye engeldir.” düşüncesini çürütmek için yazmıştır.
ESERLERİ
Roman: İntibah, Cezmi.
Tiyatro: Vatan Yahut Silistre, Celalettin Harzemşah, Zavallı Çocuk, Akif Bey, Gülnihal, Karabela
Eleştiri: Tahrib-i Harabat, Takip, İrfan Paşa'ya Mektup, Renan Müdafaanamesi
Anı: Magosa Hatıraları
Biyografi: Fatih Sultan Mehmet, Selahaddin-i Eyyubi, Yavuz Sultan Selim
Çıkardığı Gazeteler: Tasvir-i Efkâr, Hürriyet, İbret,
Tarih:İslam Tarihi, Osmanlı Tarihi, Evrak-ı Perişan, Devr-i İstila, Barika-i Zafer, Kanije Muhasarası
ZİYA PAŞA (1825-1880)
Şinasi ve Namık Kemal'le birlikte Tanzimat'la başlayan yeni Türk edebiyatının ilk aşamasını oluşturan üç sanatçıdan biridir. Ziya Paşa meşrutiyetçi ve toplumcu bir şairdir. Çeşitli devlet kademelerinde çalışmış, politika ve sanatla uğraşmıştır. Düşünceleriyle yenilikçi, yapıtları ve yaşantısıyla eskiye bağlı bir sanatçı olan Ziya Paşa’daki tezat ve ikilik hem yaşantısına hem de yapıtlarına yansımıştır. Hürriyet gazetesinde çıkan "Şiir ve İnşa" makalesinde Halk edebiyatını ve dilini savunur, gerçek şiirimizin halk şiiri olduğunu belirtmiştir. Bir süre sonra hazırladığı "Harabat" adlı antolojide Divan şiirini yücelterek Halk şiirini kötülemiş ve halk ozanlarının şiirlerini "eşek anırması" olarak nitelemiştir. Ziya Paşanın yaşadığı bu çelişkiye Namık Kemal tepki göstermiş ve onu eleştirmek için Tahrib-i Harabad adlı eleştirileri yazmıştır. Hem biçim hem de hayalleri ve duyuş tarzı bakımından divan şiirine bağlıdır. Divan şiiri nazım biçimlerini kullanan sanatçının lirik sayılabilecek gazelleri vardır. Sade bir dili savunmuş, beğenmiş; ancak Arapça, Farsça tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır. Hece ölçüsüyle yazdığı birkaç türküsü dışında bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır. Tanzimat Edebiyatının bütün özelliklerini taşır. Tanzimat Edebiyatını oluşturan dört önemli etki (divan şiiri, mahallileşme etkisi, Batı etkisi, âşık tarzı) onun şiirlerinde ve düz yazılarında görülür. Türk edebiyatında terci-i bent ve terkib-i bent türlerinin en önemli şairlerindendir. En ünlü şiiri Terkib-i Bent DÖNEMİNİN SOSYAL BİR ELEŞTİRİSİDİR.(Ziya Paşa bu şiirini Bağdatlı Ruhi'ye nazire yazmıştır)
ESERLERİ VE TÜRLERİ
Hiciv: Zafername Düzyazı: Rüya Mektup: Veraset Mektupları Şiir: Eş’ar-ı Ziya
Makale: Şiir ve İnşa Anı: Defter-i Amal
Tercümeleri: Viardot’tan Endülüs Tarihî‘ni, Cheruel ile Lavallee’den Engizisyon Tarihî‘ni, J.J. Rousseau’dan Emil‘i, Moliere’den Tartuffe‘ü tercüme etmiştir.
ABDÜLHAK HAMİT TARHAN (1852-1937)
Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir. Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine "ŞAİR-İ AZAM"(büyük şair) lakabı verilmiştir. İkinci dönem Tanzimat edebiyatının en verimli, üretken, kudretli yazarlarından olan Abdülhak Hamit, modern edebiyatımızın kurucularındandır. Doğu ile Batı arasında bir köprü olabilecek kadar kuvvetli bir kültüre sahiptir. Şiirdeki Batılılaşma hareketinin asıl büyük öncüsüdür. Şiir biçiminde ve içeriğinde önemli değişiklikler yapmıştır. Onda ölçü, uyak, dil kaygısı görülmez; bundan dolayı eserleri dil bakımından kusurludur. Dili çok ağır üslubu dağınıktır. Abdülhak hamit Tarhan, şiirde tezatlara, şaşırtmacalara çok yer vermiş; lirik-felsefi bir anlayışla yazmıştır. Günlük hayat, ölüm, metafizik düşünceler, tabiat, aşk, vatan sevgisi gibi konuları işlemiştir. Tanzimat şiirine geniş ufuklar açan, divan şiiri geleneğini tamamıyla yıkan Abdülhak Hamit; Tanzimat şiirine yüksek bir anlatım yeteneği kazandırmıştır. Veremden ölen eşi Fatma Hanım onun edebiyatını büyük ölçüde etkilemiştir. Böylelikle ölüm teması onun şiirlerinin en temel teması olmuştur. Ünlü Makber şiirini eşinin ölümü üzerine yazmıştır. Tiyatrolarında ağır bir dil kullanmıştır. Ayrıca tiyatroları sahne tekniğine de uygun değildir. Abdülhak Hamit tiyatrolarını sahnelenmek için değil okunmak için yazmıştır. nazım-nesir karışık tiyatrolarında tarihi olaylar ve hayallerini anlatmıştır. Sanat için sanat anlayışını benimseyen sanatçı, romantizm akımın etkisindedir.
Abdülhak hamit Tarhan, edebiyatımızın ilk pastoral şiir örnekleri olan şiirlerini Sahra adlı eserde toplamıştır.
ESERLERİ:
ŞİİR: Sahra (1879), Ölü (1886), Hacle (1886), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bâlâ'dan Bir Ses (1911), Validem (1913)
İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garâm (1923)
OYUN:
İçli Kız (1874), Sabr ü Sebat (1875), Duhter-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919)
Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970), Eşber (1880) Zeynep (1908) Macera-yı Aşk (1910) İlhan (1913)
Tarhan (1916) Finten (1918, 1964) İbn Musa (1919, 1928) Yadigar-ı Harb (1919) Hakan (1935)
"MAKBER" ŞİİRİNDEN
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı, Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o hâksâr kaldı, Bir gûşede târmâr kaldı;
Bâkî o enîs-i dilden, eyvâh! Beyrut’ta bir mezâr kaldı.
RECÂİZÂDE MAHMUT EKREM (1847-1914)
Tanzimat ikinci dönem sanatçılarından Recaizade Mahmut Ekrem; şiir, roman, tiyatro, hikaye ve eleştiri türünde eserler vermiş, dönemin genç kuşaklarına örnek olmuş bir sanatçıdır. Döneminde "üstad" olarak tanınır. Bu dönemde eski edebiyat taraftarlarıyla, özellikle Muallim Naci ile, kalem mücadelesi yapan öncü sanatçılardandır. Yeni edebiyatı savunanların hocası olmuştur. Servetifünun dergisinin başına Tevfik Fikret'i getirerek Edebiyat-ı Cedide hareketinin hazırlayıcısı olmuştur.Tevfik Fikret'in akıl hocasıdır. Şiirleri sanat bakımından pek güçlü olmayan sanatçı, sanat için sanat ilkesiyle yazmış, kulak için kafiye görüşünü ilk kez ortaya atarak bu konuda büyük bir tartışma başlatmış; göz için kafiye anlayışında olan Muallim Naci ile büyük bir tartışmaya girmiştir. Hece ölçüsüyle yazdığı şiirleri de olmakla birlikte, aruza bağlı kalmıştır. Güzel olan her şeyin şiir olabileceği fikrinin savunucusudur. Batı edebiyatı nazım şekillerini başarıyla kullanmıştır. Şiirlerinde hüzün ve acı vardır. Piraye, Emced, Nijad adlı çocuklarının ölümünü görmüş olması ona içli ve acı dolu şiirler yazdırmıştır. Hüzünlü duygular, ölümü hatırlatan tabiat manzaraları, solgun güller, romantik güzellikler şiirlerinde işlediği konulardandır. Bütün yapıtlarında sanat için sanat anlayışını benimsemiştir. Düzyazı alanındaki en önemli eseri, edebiyatımızın Batılı anlamdaki ilk realist romanı sayılan Araba Sevdası'dır. Bu eserde, yanlış ve bilinçsizce Batıyı takip etmeye çalışan Bihruz Beyin ne hallere düştüğü anlatılır. Realist çizgilerle ve ince bir mizahla bilinçsiz şekilde Batılı olmaya çalışan insanlar bu eserde göz önüne serilir.
Şiirlerinde romantizmin, tiyatrolarında klasisizmin etkileri,roman ve öykülerinde realizmin etkisi görülür.
Eserleri
Şiir: Nağme-i Seher, Yadigâr-ı Şebâb, Zemzeme I-II-III, Tefekkür, Pejmürde, Nijad Ekrem, Nefrin.
Roman: Araba Sevdası.
Öykü: Saime, Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi, Şemsa.
Oyun: Afife Anjelik (İlk romantik dram), Atala Yahut Amerikan Vahşileri, Vuslat Yahut Süreksiz Sevinç, Çok Bilen Çok Yanılır.
Ders Kitabı: Talim-i Edebiyat,
Eleştiri: Takdir-i Elhan, Zemzeme III Mukaddimesi.
Biyografi: Kudemadan Birkaç Şair Takrizat.
SERVETİFÜNUN ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ
Türk edebiyatını kesin olarak modernleştiren Servetifünun büyük bir hızla sonuç aldığı ilk edebi tür şiirdir. Topluluğun genelinin şair olması ve Tevfik Fikret’in güçlü bir şair olması şiir konusunda hızlı bir netice almayı sağlamıştır.
Konular bireyseldir. Oldukça ağır, süslü, sanatlı ve sanatkârâne bir dil ve üslup kullanılmıştır. Parnasizm ve sembolizm etkileri görülür. Aruz ölçüsü kullanılmıştır. "Kafiye göz için değil kulak içindir." görüşünü benimsemişlerdir.
Fransız şiiri örnek alınmıştır. 'Sanat için sanat'' anlayışını benimsemişlerdir. Serbest müstezat, terza-rima, triyole, sone gibi nazım şekillerini kullanmışlardır. Beyitlerle bentler bir arada kullanılmıştır. Parça güzelliği yerine bütün güzelliği ön plana çıkmıştır. Anlatılan bir düşünce, bir ifade sonraki birimlere taşınabilmiştir (anjambman)
Serveti fünun şiiri melankoliktir, duygusaldır, karamsardır. (Dönemin siyası baskısı etkisi)
SERVETİFÜNUN ŞAİRLERİ:
TEVFİK FİKRET (1867-1915)
Asıl ismi Mehmed Tevfik olan şair ve öğretmen Tevfik Fikret, 24 Aralık 1867'de İstanbul'un Kadırga semtinde doğdu.
Servetifünun edebiyatının en önemli şairidir. Önceleri sanat için sanat, sonraları toplum için sanat anlayışını savunmuş ve buna uygun eserler vermiştir.Servetifünun topluluğunun dağılmasından sonra yazdığı şiirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu şiirlerinin ana teması "hürriyet" ve "medeniyet"tir. 1901'den sonraysa yöneldiği toplumsalcı nitelikteki şiirlerini topladı. Toplumsal ve siyasal ortamı Han-ı Yağma, 95’e Doğru, Balıkçılar, Haluk’un Bayramı, Tarih-i Kadim, Promete, Sis gibi şiirleriyle eleştirmiştir. SİS şiirinde İstanbul'a nefretini dile getirmiştir.
Ferda (Yarın) şiirinde gençlerin vatana karşı sorunluluk ve görev temasını işlemiştir. Karamsarlığı ve iç dünyasındaki çalkantıları şiirlerinde öne çıkmıştır. Serbest müstezatı şiirlerinde başarıyla kullanmıştır. Aruzla Türkçeyi, şiirle düz yazıyı başarıyla kaynaştırmayı bilmiştir. Beyit ve mısra bütünlüğünü kırmış, anlamı birkaç dizeye yaymıştır. (anjambman özelliği) Nazmı nesre başarıyla yaklaştırmış, manzum hikayeler yazmıştır. Şiirlerinde noktalama işaretlerine, biçimsel mükemmelliğe, tasvire önem vermiştir. “Yağmur” şiirinde olduğu gibi şiirin içeriğine uygun aruz kalıplarını seçmiş ve kullanmıştır. Şiirlerinde parnasizmden etkilenmiştir.
ESERLERİ
Rübab-ı Şikeste (1900-1984) Haluk'un Defteri (1911-1984) Rübabın Cevabı (1911-1945) Şermin (1914-1983)
Tarih-i Kadim (1905) Son Şiirler (1952. Yay. Haz. Cevdet Kudret)
CENAP ŞAHABETTİN (1870-1935)
Gerçek mesleği doktorluk olan sanatçı, Servetifünun edebiyatının Tevfik Fikret’ten sonra gelen en önemli şairidir.
Tıp eğitimi için gönderildiği Paris’te, tıptan çok şiire alaka duymuş ve Fransız sembolistlerini tanımıştır. “Sanat için sanat” anlayışına uygun eserler vermiştir. Eserlerinde sosyal konulara hiç değinmemiştir. Bireysel temalara yönelmiş, şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işlemiştir. Cenap Şahabettin, farklı ve ince hayallerini dile getirmek için Arapça ve Farsça'dan yeni sözcükler kullanmış bu da onun şiir dilini iyice ağırlaştırmıştır. Şiirlerinde çok zengin bir lirizm ve geniş hayal gücü göze çarpar. Elhan-ı Şita (Kış Ezgileri) şiirinde karın yağışını okuyucuya hissetirmiştir.
Halk arasında birçok dizesi atasözü gibi kullanılmaktadır.Hem şiir hem de düzyazı türlerinde eserleri vardır.
Eserleri: Tâmat, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları, Tiryaki Sözleri, Yalan, Körebe, Nesr-i Harp,
Evrak-ı Eyyam, Nesr-i Sulh
FECRİATİ ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ
“Sanat, şahsi ve muhteremdir (saygıdeğerdir).” diyerek gayelerinin sanata ve edebiyata hizmet etmek olduğu”nu açıkladılar, Servet-i Fünuncuları yeteri kadar Batı edebiyatı yanlısı olmamakla suçladılar. Batı’daki edebiyat topluluklarından faydalanmak, en büyük gayeleri arasındadır. Özellikle Fransız edebiyatını örnek aldılar. Yurdun sanata ve bilime ihtiyacı olduğunu düşünerek, edebiyatın önemini ve ciddiyetini halka anlatmak gerektiği fikrini savundular. Yapıtlarında aşk ve tabiat konusunu işlediler. Duygulu ve romantik bir aşkı dile getirdiler. Gerçekten uzak tabiat betimlemeleri yaptılar. Fransız sembolistlerinden etkilendiler. Dil ve üslup yönünden Servetifünuncularla aynı doğrultudadırlar. Dilleri ağır, sanatlı ve süslüdür. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla doludur. Fecriati topluluğu Servet-i Fünun topluluğunun devamı olmuştur. Köklü bir yenilik, orijinallik sağlayamadıkları için ve sanat anlayışlarında birlik ve bütünlük olmadığından 1912'de dağılmışlardır. Dağılan sanatçıların bir kısmı Milli Edebiyat akımına dâhil olurken bir kısmı da bağımsız olarak sanat yaşamına devam etmiştir.
AHMET HAŞİM (1884-1933)
*Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir.
*Şiirlerinde musiki vardır.
*Empresyonizm ve sembolizmin etkisiyle şiirler yazar.
*Ona göre şiir, anlamın ve ahengin uyumundan doğar.
*Ahenk kavramına büyük önem verir.
*Sanatçıya göre gerçek şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan bir şiirdir.
*Tüm şiirlerini aruz ölçüsüyle yazan şair, Arapça ve Farsça sözcüklere de bolca yer verir.
*Haşim, anlamca kapalı olan şiirleri sever.
*Serbest müstezata ilgi duyar. Haşim’e göre şiirlerde “açıklık” ve “fikir” gereksizdir. Şiir, anlamını okuyucudan almalıdır. Okuyucu kendi gücü oranında yorum yapmalıdır.
*”Piyâle” Haşim’in olgunluk dönemi şiirlerini kapsamaktadır.
*Bu dönemde hayat ve kadın karşısında kendisini yalnızlık içinde bulan sanatçının ruh yansımaları vardır.
*Ahmet Haşim, hece ölçüsünü musiki açısından yeterli görmez, serbest müstezatı Servet-i Fünûnculardan daha rahat kullanır.
Ahmet Haşim hece ölçüsünü hiç kullanmamıştır. Hatta bu ölçüyü “Köylü Vezni” olarak nitelemiştir.
*Şiirlerinde tasvire yer veren sanatçı sıfatları da çok kullanır.
*Sembolizmin ahenk ve anlam kapalılığı ilkesinden; empresyonizmin izlenimlerinden yararlanır.
*Sanatçı, toplumsal sorunlara ilgisizdir. Şiirlerinin konusunu hüzün, yalnızlık, ölüm, aşk gibi bireysel konular oluşturur.
*Haşim’e göre şiir, musiki ile söz arasında; fakat sözden çok musikiye yakın bir dildir. Şiirlerin, açık ve anlaşılır olmasına karşıdır. Haşim; sarı, kırmızı, siyah renkleri kullanır.
*Şiirlerinde duygusallığa anlam kargaşalığına önem veren sanatçı nesirlerinde açık, yalın, anlaşılır bir üslupla karşımıza çıkar. Sanatçının fıkraları, edebi tenkitleri, gezi yazıları vardır. Ayrıca nesirlerinde sosyal konulara da ağırlık verir.
ESERLERİ
ŞİİRLER: Göl Saatleri (1921), Piyale (1926) GEZİ: Frankfurt Seyahatnamesi (1933)
FIKRA VE SOHBET: Bize Göre (1926), Gurabahane-i Laklakan (1928)
SAF(ÖZ) ŞİİR
Fecr-i Âtî Dönemi’nde başlayıp Millî Edebiyat ve Cumhuriyet Dönemleri'nde etkili olan “saf şiir geleneği”nin genel özellikleri şunlardır: “Saf (öz)”sözcüğü; var olan bir şeyin katıksız, arı, halis, has olma haline denir. Saf şiir ise “şiirin şiirsel olmayan unsurlardan ayıklanarak saflaştırılmış bir duruma getirilmesi” demektir.
SAF ŞİİRİN ÖZELLİKLERİ
Bu görüşü savunanlarda estetik tavır ön plandadır. "Sanat için sanat"anlayışı hakimdir. Öz şiir anlayışı savunan şairler, siyasi olaylardan uzak durmuş, sadece saf şiiri amaçlamışlardır. Dili ustaca ve sanatlı kullanmak esastır. Şairler iç ahengi yakalayabilmek için söz sanatlarında, ses benzerliklerinden redif ve kafiyeden yararlanmışlardır. Dilde saflaşma, sadeleşme görülür. Şiir soylu bir sanat olarak kabul edilir. En değerli şey dizedir. Şairlerin kendine özgü imge düzenleri vardır. Sembolizmden etkilenmişlerdir. İşlenen temalar sıradan okurun anlayamayacağı niteliktedir.
Güzel şiirin ancak çalışarak elde edileceği ve şiirin emek işi olduğu görüşü hakimdir. Türk edebiyatında saf şiirin ilk ve en önemli temsilcileri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı’dır. Cumhuriyet Dönemi’nde ise Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi şairler bu şiir geleneğiyle ürün vermişlerdir.
MİLLÎ EDEBİYAT DÖNEMİ'NDE SAF ŞİİR
• Millî Edebiyat Dönemi’nde Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim bu anlayışla şiirler yazmıştır.
• Bu anlayışla yazan sanatçılar sözcüklerin ses, ahenk özelliklerine önem vererek şiirde müzikalite sağlamaya çalışmışlardır.
• Ahmet Haşim’in “Şiir söz ile musiki arasında sözden ziyade musikiye yakındır”ile Yahya Kemal’in “Şiir bir nağmedir, şiirde nefes ve ses iki unsurdur.” sözleri saf şiirin müzikle ilgisini ve belirgin özelliklerinden birini ortaya koymuştur.
• Her iki sanatçı da zengin ve sağlam bir şiir diliyle eserlerini kaleme almıştır.
• Sanatlı söyleyişe önem vererek toplumsallıktan uzak, sanatsal değeri ön planda olan bireysel temalı şiirler yazmışlardır.
• Yahya Kemal; Türk tarihinin şanlı geçmişinin yanı sıra “aşk,ölüm, İstanbul sevgisi” gibi temaları işlerken Ahmet Haşim,“karamsarlık ve hüzün duygusu oluşturan akşam, karanlık,
gece, gurbet ve tabiat manzaralarını” işlemiştir.
• Her iki sanatçı da hece ölçüsü yerine aruz ölçüsünü kullanmıştır.
• Ahmet Haşim sembolizm, Yahya Kemal Beyatlı ise parnasizm akımının etkisinde şiir yazmıştır.
• Farklı nazım birimleri ve nazım şekilleri kullanmışlar; Ahmet Haşim serbest müstezat, sone gibi biçimler kullanırken Yahya Kemal Beyatlı divan edebiyatı nazım şekillerinden yararlanmıştır.
SAF ŞİİR ÖRNEĞİ:
MERDİVEN
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer
Bu bir lisân-ı hafidir ki ruha dolmakta
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta
YAHYA KEMAL BEYATLI'NIN EDEBİ KİŞİLİĞİ ve ESERLERİ Doğumu: 2 Aralık 1884 Ölümü: 1 Kasım 1958
Milli edebiyat döneminin bağımsız isimlerindendir. Yazar, şair, siyasetçi ve diplomat kimlikleriyle ön plana çıkan ve doğum adı Ahmed Agâh olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık 1884'te Üsküp Yenimahalle'de dünyaya geldi. Birçok resmi görevde bulunan sanatçı şiire Servetifünun etkisiyle başladı. Fransa’ya gitti Fransız şiirinden etkilendi. Sanatçı kişiliğini, Paris'te iken ünlü tarihçi Albert Sorel'in derslerinden aldığı tarih zevkiyle bazı Fransız şairlerinin (Baudelaire, Verlaine) ölçü ve biçim güzelliklerinde bulur. Neo-klasizm anlayışıyla eser verdi. Çağdaş Batı şiiriyle Divan şiirini kaynaştırmaya çalıştı. Sembolizmin etkisiyle şiirde ahenk ve musıkiye büyük önem verdi. Parnasizmin etkisiyle şiirde biçim mükemmelliğini yakalamaya çalıştı, sözcük seçiminde çok titiz davrandı. (Bu akımın en önemli temsilcisi görülür)Eserlerinde Divan şiirini temel kaynak olarak seçti. Divan şiiri nazım şekillerini ve “Ok” hariç bütün şiirlerinde aruz ölçüsünü kullandı. Türkçe ile aruz veznini en iyi bağdaştıran kişilerden olan Yahya Kemal, aruz ölçüsünü Türk aruzu haline getiren şahıslar içerisinde yer alır. Nazım-nesir yakınlaşmasına karşı çıktı. O tam bir İstanbul aşığıdır. Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir. Osmanlı tarihi, aşk, ölüm, sonsuzluk, musıki ve İstanbul sevgisi en fazla işlediği temalardır. Nedim’den sonra İstanbul’u en fazla işleyen şairdir. Eski nazım biçimleriyle konuşulan Tükçenin en güzel örneklerini vermiştir. Yahya Kemal Beyatlı için "Türkçe" her şeydir. "Türkçe ağzımda annemin sütüdür." diyerek şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanır.
NOT: Yahya Kemal hayatı boyunca hiç eser yayımlamamış, günümüzdeki eserleri Yahya Kemal Enstitüsü tarafından yayımlanmıştır.Sanatçı en çok eleştiriyi bu konuda almıştır ve görüşlerine muhalif olan kesim tarafından "esersiz şair" olarak nitelendirilmiştir.
ESERLERİ
ŞİİR: Kendi Gök Kubbemiz (1961) Rubailer ve Hayyam Rubailerini, Türkçe Söyleyiş, Eski Şiirin Rüzgârıyla
Düzyazı (deneme-makale-söyleşi): Aziz İstanbul, Edebiyata Dair, Eğil Dağlar, Tarih Muhasebeleri.
Biyografi: Siyasi ve Edebi Portreler
MİLLİ EDEBİYAT ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ:
1911’de yayın hayatına başlayan Genç Kalemler dergisinde toplanan şairler; kullandıkları dil, biçim, ölçü ve işledikleri temalarla Millî Edebiyat’ın oluşumunu sağlamıştır. Türkçülük akımının savunucusu Mehmet Emin Yurdakul, Millî Edebiyat akımının öncü ismidir. Servetifünun şiirinin zirvede olduğu dönemde onun toplum için, yalın bir dille ve hece ölçüsüyle yazıp yayımladığı Türkçe Şiirler, Millî Edebiyat şiirinin habercisi niteliğindedir.
Bu dönem şiirlerinde yalın ve anlaşılır bir dil kullanılmış. Hece ölçüsü benimsenmiştir. Dönem şairleri halk şiiri nazım şekillerinden faydalanmıştır. Şiirde doğa ve yurt güzelliklerinin yanında kahramanlık ve vatan sevgisi gibi temalarda işlenmiştir. Bu dönemin en önemli şiir topluluğu olan Beş Hececiler şiirde önemli bir çıkış yapmıştır. Milli edebiyat döneminde halka doğru ilkesi gereğince ulusal kaynaklara dönülmüştür... Konu seçiminde yerlilik esas alınmıştır.
MEHMET EMİN YURDAKUL(1869-1944)
Milli edebiyat akımı önde gelen temsilcileri arasında yer aldı. “Türk Şairi”, “Milli Şair” ünvanı ile tanınır..
Tanzimat Dönemi'nde ortaya çıkan “halk için halk diliyle yazma” anlayışını Servet-i Fünûn Döneminde yeniden canlandıran sanatçı Mehmet Emin Yurdakul’dur. Şiirlerinde Türk milletinin yüceliğini haykırır. 1897’de Türk-Yunan Savaşı sırasında “Cenge Giderken” adlı şiiri yazmıştır. Bu şiiri yazmıştır. Bu şiirin ilk dizesi olan “Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur.” sözüyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır. Şiirlerinde kahramanlık ve milli bilinci öne çıkararak savaşa giden halkı cesaretlendirmiştir. Konuşma diliyle ve hece ölçüsüyle şiirler yazmak gerektiği üzerinde durmuştur. Türkçe şiirler adlı kitabıyla edebiyat çevrelerinde sesini duyurmuştur. Onun bu eseri ile Türkçülük edebiyat alanına girmiştir. Sade dil ve hece ölçüsü ile şiirler yazan ilk şairdir. Milli duyguları ve sosyal konuları işlemiştir. Dil ve şekil özellikleri bakımından halk şiirinden etkilenmiştir.
ESERLERİ:
ŞİİR:Türkçe Şiirler (1899-1918)Türk Sazı (1914)Ey Türk Uyan (1914)Tan Sesleri (1915) Ordunun Destanı (1915)
Dicle Önünde (1916)Hastabakıcı Hanımlar (1917)Turana Doğru (1918)Zafer Yolunda (1918)İsyan ve Dua (1918)
Aydın Kızları (1919)Mustafa Kemal (1928, şiir ve düzyazı)Ankara (1939)
DÜZYAZI:Fazilet ve Asalet (1890)Türkün Hukuku (1919)Kral Corc’a (1923)Dante’ye (1928)
ZİYA GÖKALP (D: 23 Mart 1876-Ö: 25 Ekim 1924)
Diyarbakır'da doğdu, İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Mehmet Ziya’ dır. Ziya Gökalp, sanatı, düşüncelerini yaymak için araç olarak kullanan şairlerdendir. Şiirleri de düz yazıları da fikir ağırlıklıdır. O, bunlarda sanatsal bir ağırlığa yönelmediği gibi dilsel bir yetkinliğe ulaşamamıştır. Onun en büyük özelliği Türk Milliyetçiliği sisteminin bir düzene bağlamasıdır. O'nun fikir hayatında önemli bir dönüm noktası ve sanat hayatının ikinci merhalesinin başlangıcı olan "TURAN" şiiri çok ünlüdür ve bu şiir aruzla yazılmıştır.
Vatan ne Türkiyedir Türklere, ne Türkistan
Vatan, büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan
Ziya Gökalp'ın sanatının en önemli özelliklerinden biri de Türk şiirine o zamana kadar ihmal edilen Türk mitolojisini sokmasıdır. Şair, destan yönünden çok zengin olan Türk mitolojisini şiirlerinde yansıtmıştır. Milli Edebiyat Akımı'na düşünsel yönden büyük katkılar sunmuştur. Edebiyatımızın gelişmesi için halka, ulusal kaynaklara gidilmesi, yalın bir dil kullanılması, aruz yerine hece ölçüsünün tercih edilmesi konuşma dili ile yazı dilinin birleştirilmesi, Halk edebiyat ile Batı edebiyatının örnek alınması gerektiğini savunur. Şiirlerinde çoğunlukla ikili (mesnevi), koşma, sone vb. nazım şekillerini kullanan Gökalp, şiir sanatının teknik yönüyle pek ilgilenmemiştir. O, şiirin ne söylediği kısmıyla ilgilenmiştir. Bu yönüyle onun şiirlerinde kuru bir didaktizm göze çarpar. Eserinde sade, konuşma diline yakın, doğal, kolay anlaşılır bir dil kullanmıştır. Türk mitolojisinden, Türk folklorundan, Dede Korkut Hikâyelerinden, masalardan yararlanılır.
Hece ölçüsünün benimsenip yaygınlaşmasında büyük rolü olmuştur. İnceleme, makale, didaktik şiir, manzum destan, masal türlerinde eserler vermiştir..
ESERLERİ:
Şiir:* Kızıl Elma * Yeni Hayat * Altın Işık
Düz yazı: * Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak * Türkçülüğün Esasları * Türk Töresi *Türk Ahlakı
*Malta Mektupları * Doğru Yol * Türk Medeniyet Tarihi
HALKIN YAŞAYIŞ TARZINI VE DEĞERLERİNİ ANLATAN MANZUMELER
Bu dönemde toplumun siyasî ve ekonomik problemlerinin gerçekçi biçimde yansıtıldığı manzumeler yazılmıştır. Konusunu halkın yaşama biçimi ve değerlerinden alan manzumelerle ön plana çıkan isim ise Mehmet Akif Ersoy’dur.
Nazmın nesre yaklaştığı ve didaktik bir üslubun göze çarptığı manzum hikâyelerde sanatçı, ele aldığı konuyu bir olay örgüsü içinde vermiştir. Sanatını toplumun hizmetine adayan Mehmet Akif; manzumelerinde Ziya Gökalp gibi Türkçülüğü değil, İslamcılığı öne çıkarmıştır. Onu Ziya Gökalp ve çevresindeki şairlerden ayıran diğer bir özellik ise hece yerine aruz ölçüsünü kullanmasıdır.Sanatçı, manzumelerinde Arapça, Farsça sözcüklerin yanı sıra, günlük deyişlere ve sokak diline de yer verilmiştir.
MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936) İSTİKLÂL ŞAİRİMİZDİR.
Küçük yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli - lirik - epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almıştır. 1908'den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına başlamıştır.
Şiirlerinin çoğunda İslâm'ı anlatmaya çalışmış, İslâm dininin doğru anlaşılması durumunda toplumun ilerleyebileceğini söylemiştir.
Mehmet Âkif realist bir şairdir."Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim/İnan ki her ne demişsem görüp de söylemi-şim..." dizeleri onun bu özelliğini yansıtır. Öğretici yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma dilini başarıyla kullanmıştır. Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır. Aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır (Bu özellikleriyle Tevfik Fikret'e benzer). Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir. Âkif, birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi "Küfe"şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, "Mahalle Kah¬vesinde zamanını kahvelerde öldüren tem¬bel kişileri, "Köse İmam"da İslâmı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acımasız, cahil bir adamı... anlatır. Sanatçı, milli marşımız olan İstiklâl Marşı'nın da şairidir.
Mehmet Âkif, özlediği gençliği "Asım"da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı'nın bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır. Mehmet Âkif, Fransız sanatçı Emile Zola'nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir. Gerçeği olduğu gibi, bütün çirkinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu naturalistlere yaklaştırır.
ESERLERİ: Mehmet Âkif bütün şiirlerini Safahat adı altında yedi ciltte toplamıştır.
Safahat'ın ciltleri şu başlıkları taşır: Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde
Hatıralar, Âsım, Gölgeler
CUMHURİYET DÖNEMİ’NİN İLK YILLARINDA ŞİİR
Millî Edebiyat Dönemi’nde başlayan edebî eserlerde millî değerlerin işlenmesine Cumhuriyet’in ilk yıllarında devam edilmiştir. Şiirde millî duyarlılığa önem verilmiş, ağırlıklı olarak halk şiirinden gelen ögeler (yalın dil, hece ölçüsü, dörtlük nazım birimi vb.) kullanılmıştır. Bu dönemde Millî Edebiyat zevk ve anlayışını sürdüren bir şiir çizgisi görülür.
Kurtuluş Savaşı kazanılmış, sıra vatanın ve milletin maddi ve manevi yönden kalkınmasına gelmiştir. Bu düşüncede millî bir heyecanla hareket eden şairler, şiirlerinde genellikle Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinmiş; böylece Memleket Edebiyatı adı verilen bir akım oluşmuştur. İlk örneklerini II. Meşrutiyet’ten sonra vermeye başlayan memleketçi şiir, bu akım içinde varlığını güçlü biçimde sürdürmüştür. Anadolu’ya yöneliş, memleket manzaraları, vatan ve millet sevgisi bu akımın işlediği başlıca temalardır. Bu akımda Batı edebiyatının zevk ve anlayışıyla yerli anlayış, memleket edebiyatı düşüncesi etrafında birleşmiş; millî kimlik, edebî eserlerin merkezine yerleşmiştir.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Ahmet Kutsi Tecer, Kemalettin Kamu, Orhan Şaik Gökyay, Ömer BedrettinUşaklı gibi şairler; Memleket Edebiyatı akımı doğrultusunda eser vermiştir. Cumhuriyet Dönemi şiiri, farklı anlayış ve akımlarla gelişimini sürdürmektedir.
Faruk Nafiz Çamlıbel, Sanat adlı şiirinde sanat hakkındaki görüşlerini ifade etmiştir. Bu şiir, memleketçi şiirin bir bildirisi gibidir. Şair, yalın bir dil ve lirik bir eda ile yazdığı şiirde anlatma ve betimleme anlatım tekniklerinden yararlanmıştır. Anadolu’ya, millî kültüre yöneliş şiirde açıkça görülmektedir:
Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz.
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun... Ayrılıyor yolumuz!
FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL (1898 – 1974)
Beş Hececilerin en önemli ismidir. Aruz ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerden sonra daha çok heceyi kullanmaya başlamıştır.
Aruzu tamamıyla terk etmeyen şair her iki vezni de ustaca kullanmıştır. "Şarkın Sultanları" ve "Gönülden Gönüle" şiirlerini aruzla yazmıştır. “Sanat” adlı şiiriyle “memleketçi edebiyat” anlayışının öncülüğünü yapmıştır. Bu şiir, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir. "Folklor" ve "Halk Edebiyatı" Faruk Nafiz Çamlıbel'in sanatını süsleyen önemli unsurlardır. Hem bireysel duygularını hem de memleket konularını şiirlerinde işlemiştir.
Şiirlerindeki başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır. Düş ile gerçeği kaynaştırdığı epik ve lirik özellikteki şiirler yazmıştır. Realist-romantik özellikler taşır. “Han Duvarları” şiiri çok ünlüdür. Behçet Kemal Çağlar ile birlikte Onuncu Yıl Marşı'nın sözlerini yazmıştır. Bu marşla, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesini ve hedeflerini anlatmıştır. Faruk Nafiz Çamlıbel, şiirlerinde "Çam Deviren", "Akıllı Ozan", "Kalender" ve "Deli Ozan" gibi takma adlar kullanmıştır. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda da etkili bir isimdir.
ESERLERİ
ŞİİR: Şarkın Sultanları (1919) Gönülden Gönüle (1919) Dinle Neyden (1919) Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928) Bir Ömür Böyle Geçti (1933) Elimle Seçtiklerim (1934) Akarsu (1937) Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938) Akıncı Türküleri (1938) Heyecan ve Sükûn (1959) Zindan Duvarları (1967) Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)
OYUN: (çoğu manzumdur)Canavar (1925) Özyurt (1932) Akın (1932) Kahraman (1933) Yayla Kartalı (1945)
ROMAN: Yıldız Yağmuru (1936) Ayşenin Doktoru
TÜRKİYE DIŞINDAKİ ÇAĞDAŞ TÜRK ŞİİRİ
Türk dünyası edebiyatı, ortak duygu ve düşünce dünyasının yanı sıra zengin bir kültür birikimine sahiptir.
Türkiye dışındaki coğrafyalarda yaşayan Türkler, ana dili bilinci ile Türkçe eserler vermiştir. Türk dilinin konuşulduğu ülkelerde, bölgelerde yaşayan Türk şairler; halkın sorunlarını, beklentilerini şiirleri aracılığıyla dile getirmiştir. Bu bölgelerde Türkçenin çeşitli lehçe ve şivelerinde eserler verilmiştir. Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinde genellikle özgürlük ve ulusal bilinç temaları işlenmiştir. Bahtiyar Vahapzade (Azerbaycan); Şehriyar (İran); Recep Küpçü (Bulgaristan); Mağcan Cumabayulı (Kazakistan); Osman Türkay, Özker Yaşın (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti); Abdülhamit Süleyman Çolpan, Aybek (Özbekistan); Ata Atacanoğlu (Türkmenistan) ve Nimetullah Hafız (Eski Yugoslavya) Türkiye dışındaki çağdaş Türk şiirinin başlıca temsilcileridir.
Bahtiyar Vahapzade; Menim Anam şiirinde duygu ve düşüncelerini doğal, içten, yalın bir söyleyişle
dile getirmiştir. Şiir, Azeri Türkçesinden aktarılırken ses özellikleri büyük oranda korunmuştur:
Yoh men heçem,
Men yalanam,
Kitap-kitap sözlerimin
Müellifi: menim anam!..
BAHTİYAR VAHAPZADE(1925-13 şubat 2009)
Bahtiyar Vahapzade, 16 Ağustos 1925 tarihinde Azerbaycan'ın Şeki kentinde doğdu. 9 yaşında ailesiyle beraber Bakü'ye taşınan Vahabzade, ilk ve orta öğrenimini bu şehirde tamamladı. 1947 yılında Bakü Devlet Üniversitesi Filoloji Bölümü'nden mezun olarak aynı bölümde öğretim üyesi olarak ders vermeye başladı. 1964 yılında tamamladığı Samet Vurgunun Hayat ve Yaratıcılığı isimli monografisi ile filoloji doktoru ünvanını aldı. 1980 yılında Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine seçilen Vahabzade, 1990 yılında emekli olana kadar üniversite de ders verdi. Çok sayıda ilmi kongrelere katılan, seyahatler yapan Vahapzade, Almanya'daki Türk işçileri üzerinde araştırma ve incelemeler yaptı. Birçok defa Türkiye'ye geldi. Türkiye'den Bakü'ye giden pek çok ilim ve sanat heyetiyle görüşüp, görüş alışverişinde bulundu.
Vahabzade, 1960'larda başlayan özgürlük hareketlerinin öncülerinden biri oldu. Bu konuda kaleme aldığı 1959 tarihli Gülistan isimli şiirinde, ikiye bölünen (İran ve Rusya) Azeri halkının yaşadığı felaketleri anlattı. Adı geçen eserinden dolayı 2 yıllığına üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı. Azeri halkının sıkıntılarını konu ettiği pek çok eserini yurt dışına kaçırarak yayınlanmasını sağladı.
Eserlerinde Azeri Türkçesi'ni en temiz şekilde kullanmaya özen gösteren ve halkının duygularına tercüman olan Vahabzade Azerbaycan'da Halk Şairi adıyla anılır. 1995 yılında Azeri özgürlük mücadelesindeki hizmetlerinden dolayı İstiklal nişanı ile ödüllendirilmiştir. Vahabzade 1980-2000 yılları arasında da 5 defa milletvekili seçildi.
ESERLERİ:
Gülüstan, Şehidler, Şeb-i Hicran ve İki Korku adlı manzumeleri büyük ilgi gördü.
Menim Dostlarım, Bahar, Dostluk Nağmesi, Gurub Düşünceleri, Ürekdedir Sözün Kökü (şiir); Vicdan, Darağacı, Kızıl Elma, İkinci Ses, Özümüzü Kesen Kılınc, Feryad (oyun) sanatçının başlıca eserleridir.
MENİM ANAM
Savadsızdır,
Adını da yaza bilmir
Menim anam...
Ancag mene,
Say öğredip,
Ay öğredip,
İl öğredip;
En vacibi:
Dil öğredip
Menim anam...
Bu dil ile tanımışam
Hem sevinci,
Hem de gami...
Bu dil ile yaratmışam
Her şi’rimi,
Her nağmemi.
Yoh men heçem,
Men yalanam,
Kitap-kitap sözlerimin
Müellifi: menim anam!..
Bahtiyar Vahabzade, Şiirler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder