30 Mart 2020 Pazartesi

9. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2019-2020)


9 TDE 3. ÜNİTE ŞİİR 
9. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI  (2019-2020)

ŞİİR (NAZIM) NEDİR?
Ortak bir tanıma ulaşılamayan türlerden biri olan şiir, genel olarak “Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım…” şeklinde tanımlanmaktadır.

ŞİİRDE YAPI
Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlerin bir düzene bağlı olarak birleşmesiyle şiir meydana gelir.
Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan birimlere, “beyit, bent, kıta, şiir cümleleri” denir. Ve bunlar nazım şekillerini ortaya çıkarır.
Şiir birimleri bir tema etrafında birleşerek yapıyı oluşturur.
Nazım şekilleri bir düzen gereksinimi çerçevesinde oluşur. Her dönemin, her şairin tercih ettiği şiir düzenlerinin de nazım şekillerinin oluşmasında etkisi vardır.

Nazım Birimi: Bir şiirde, anlam bütünlüğü taşıyan en küçük parçaya “nazım birimi” denir.
Nazım birimi, şiiri oluşturan yapı taşıdır. Şiir içindeki mısraların kümelenmesinden meydana gelen nazım birimi; kümede bulunan mısraların sayısına göre ad alır: (Dize, beyit, bent, dörtlük)
NOT: Nazım birimi sorulunca dizeler "Bir'lik mi iki'lik mi üç'lük mü dört'lük mü?" diye düşünürseniz nazım birimini kolayca bulabilirsiniz…

Dize (Mısra): Şiirde yer alan her bir satıra dize ya da mısra denir. En küçük nazım birimi dizedir. Dize kendi başına bağımsız bir bütün de olabilir. Genellikle dize bir şiirin parçasıdır.

 “Aysel git başımdan, ben sana göre değilim”               (Attila İlhan)
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.            (Mehmet Akif)

Beyit: Anlam bütünlüğü olan iki dizelik bölümlere beyit denir. Beyit, özellikle divan edebiyatında çok yaygın bir şekilde kullanılır.

 Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkım zehri dermanımdadır (Fuzuli)

 Güzeller mihribân olmaz demek yanlışdır ey Bâki,
Olur vallâhi billahi heman yalvârı görsünler...  Bâki

Bent: Birbirine ölçü ve uyakla bağlanmış ikiden fazla dizeden oluşan dize kümelerine denir. 3-30 dize arasında olabilir.
Dörtlük: Anlam bütünlüğü taşıyan dört dizelik bölümlere dörtlük denir. Genellikle halk şiirinde yaygın bir şekilde kullanılır.

 İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı
Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. (Orhan Veli Kanık)

 Dörtlük: Anlam bütünlüğü taşıyan dört dizelik bölümlere dörtlük denir. Genellikle halk şiirinde yaygın bir şekilde kullanılır.
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye (Karacaoğlan)

ÖRNEKLER
Hâlini bilmez perîşânın perîşan olmayan.             (Ahmet Paşa)    DİZE



Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.      BEYİT

Yeşil pencereden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.            DÖRTLÜK

N'eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.    BENT


NAZIM BİÇİMİ (ŞEKLİ) NEDİR?
Nazım birimi, ölçü ve uyak örgüsüne göre şiirin biçimsel adlandırılmasıdır. Edebiyatımızda farklı dönemlerde farklı nazım şekilleri kullanılmıştır.
Örnek: Koşuk, mesnevi, koşma, gazel, murabba… Türk edebiyatında kullanılan nazım şekilleri aşağıdaki şemada gösterilmiştir.
 türk ÅŸiirinde nazım ÅŸekilleri ile ilgili görsel sonucu
NAZIM TÜRÜ NEDİR?
Bir şiirin işlediği konuya aldığı ada “nazım türü” denir. Aşağıdaki şemada Türk edebiyatı nazım türlerini görüyorsunuz.
türk şiirinde nazım türleri ile ilgili görsel sonucu

NOT: Bir şiirin nazım birimi, ölçüsü ve uyak örgüsü nazım biçimini oluşturur, Nazım türü ise şiirin konu bakımından sınıflandırılmış halidir.


ŞİİRDE AHENK UNSURLARI
Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Nasıl ki müzik, notalar arasındaki uyumla ortaya çıkıyorsa şiir de kendine özgü ahenk unsurlarının varlığıyla hayat bulur.
Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları şunlardır:
 Söyleyiş Tarzı (Vurgu - Tonlama)
 Armoni (Aliterasyon - Asonans)
 Ölçü ( Hece Ölçüsü - Aruz Ölçüsü)
 Uyak
 Redif
 İç Uyak

Vurgu ve tonlama: Bir şiirde bazı sözcükler diğerlerine oranla daha baskın okunur. Buna vurgu denir. Tonlama ise sesin alçalıp yükselmesidir. Böylece sesin rengi değişir. Ses tonu ile sesimiz sertleşir, yumuşar veya incelir. Vurgu ve tonlama, şiire ahenk yanında anlam gücü katar, duygu değeri kazandırır.

Aliterasyon: Aliterasyon, bir söyleyiş sanatı olup bir sesin ya da ses öbeğinin bir dizede, cümlede sık sık tekrarlanmasıdır. Böylece söyleyişe “ahenk” katılır.
Örnekler:
 Bir büyük boşlukta bozuldu büyü (b harfi)
 Canımdan canına nice can aksın ey can (c harfi)
 Gül dedi bülbül güle/Gülmedi gitti bülbül güle (l harfi)
 Dest-bûsı ârzûsuyla ölürsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su. (s harfi)

Asonans: Ünlü seslerin art arda tekrar edilmesiyle elde edilen uyumdur.
Örnekler:
Ayağın sakınarak basma aman sultanım (a harfi)
Neyzen sen, nefes sen, neylersin neyi,
Neyzensen, nefessen neylersin neyi. (e sesiyle asonans oluşturulmuştur)

Ses Akışı: Bir şiirde seslerin içeriği yansıtacak şekilde kullanılmadır. Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden; Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden.
Yukarıdaki dizelerde “ç, t, k, f, h, s, ş” gibi sızıcı, sert sesler kullanılarak âdeta savaş meydanındaki ok, kılıç, kalkan, at kişneme sesleri hissettirilmiştir. Şiirde bu şekilde temaya uygun seslerin kullanılmasına ses akışı denir.
Nakarat: Şiiri oluşturan üçlük, dörtlük vb. bölümlerin her birinin sonunda aynen tekrarlanan dizelerdir.

ÖLÇÜ
Şiirde ölçü, ahenk özelliğiyle ilgilidir. Bir şiirde dizelerin birbirine uygun kalıplarına ölçü denir.
Türk şiirinde bugüne kadar “hece ölçüsü” ve “aruz ölçüsü” olmak üzere iki tür ölçü kullanılmıştır. Bu ikisi dışında kalan şiirler ölçüsüzdür.
1) HECE ÖLÇÜSÜ
Dizelerdeki hece sayılarının eşitliğine dayanır.
Türk şiirinde yüzyıllardır kullanılan ulusal (millî) ölçüsüdür. Doğallığı, dil yapımıza uygunluğundan kaynaklanır:
Hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerde hece sayısı beş ile on beş arasında değişir. Saz şairleri, bunlardan en çok 7, 8 ve 11’li olanları kullanmışlardır. Anonim halk edebiyatında farklı sayılarda hece ölçülerine de rastlanır. Hece sayısı arttıkça durak gereksinimi doğar.
NOT: Hece sayısını hızlı bulmak için dizelerdeki ünlü harfleri sayman yeterli… Her ünlü harf bir hece oluşturur.

ÖRNEKLER:
Bırak beni haykırayım susarsam sen matem et 15
Unutma ki şairleri haykırmayan bir millet 15
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir. 15

ÇOCUKLUK
Affan dedeye para saydım, 9
Sattı bana çocukluğumu. 9
Artık ne yaşım var ne de adım; 9
Bilmiyorum kim olduğumu. 9
Hiç bir şey sorulmasın benden; 9
Haberim yok olan bitenden. 9   (Cahit Sıtkı Tarancı)
 Bu şiir 9’lu hece ölçüsüyle yazılmıştır.

SEMAİ
Gönül gurbet ele varma 8
Ya gelinir ya gelinmez 8
Her güzele meyil verme 8
Ya sevilir ya sevilmez 8  (Karacaoğlan)
Bu şiir 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır.

DURAK: Hece ölçüsünde uyumu pekiştirmek amacıyla dizelerin belli bölünmesini önler.
Kısa dizeler duraksız olabilir. Uzun dizelerdeki durak sayısı 1 ile 4 arasında değişir.
Edebiyatımızda en çok kullanılan hece ölçüleri şunlardır:
1. YEDİLİ (duraksız ya da 4+3 duraklı)
Sana kim baktı yarim (duraksız) Güzellerde / naz olur ( 4+3 duraklı)
4 + 3
En çok mani, türkü, ninni, ilahi ve nefeslerde görülür.
2. SEKİZLİ ( duraksız ya da 4+4 / 5+3 duraklı)
Yaradan güzel yaratmış (duraksız)
İncecikten / bir kar yağar. (4+4 duraklı)
4 + 4
En çok türkü, semai, varsağı, ilahi ve nefeslerde kullanılır.
3. ON BİRLİ (4+4+3 ya da 6+5 duraklı)
Ağır ağır / giden iller / bizimdir. (4+4+3 duraklı)
Kalktı göç eyledi / Avşar illeri. (6+5 duraklı)
Çok kullanılan bir ölçüdür. Koşma, destan, türkü, ağıt, ilahi ve nefeslerde görülür.
4. ON DÖRTLÜ (7+7 duraklı)
Bir gemi yelken açtı / hayat iklimlerine (7+7 duraklı)
Gerek eski gerekse yeni edebiyatımızda çok kullanılmıştır.

2) ARUZ ÖLÇÜSÜ
Hecelerin sayısına değil, “açıklık – kapalılık” ya da “uzunluk – kısalık” temeline dayanır. Arap edebiyatına özgü bir ölçü olan aruz, önce İran edebiyatına, oradan da 11. yüzyılda Türk edebiyatına girmiştir.
 Aruz ölçüsünde hecelerin değerlerini belirleme işlemine takti denir.
 Kısa ünlü ile biten heceler kısa (açık) hece kabul edilir: "a-ra-ba" sözcüğündeki hecelerin üçü de kısadır.
 Ünsüzle veya uzun ünlüyle biten heceler uzun (kapalı) hece kabul edilir: "bayrak, gönlüm, mahrem" sözcüklerindeki tüm heceler uzundur.
 Bu ölçüde açık heceler “·, +” şeklinde, kapalı heceler ise “ _ “ şeklinde gösterilir. Bunlar ölçü kalıplarını oluşturur.

Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten
. – – – / . – – – / . – – – / . – – – –
Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün / Me fâ î lün

3) ÖLÇÜSÜZ (SERBEST) ŞİİR
Aruz ya da hece ölçüsüne göre yazılmayan şiirlerdir. Serbest şiir, Türk şiirinde 1940'lardan sonra Orhan Veli Kanık (Garip Akımı) ile yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde yazılan şiirlerin çoğu serbest ölçüde yazılmaktadır. Bu tarz şiirlerde ahenk; söyleyiş, ses akışı ve özenli sözcük seçimi ile sağlanır.

DALGACI MAHMUT
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim. (Orhan Veli Kanık)

REDİF
 Dize sonlarında, görevleri aynı olan eklerin ya da anlamları aynı olan kelimelerin tekrarlanmasına “redif” denir.
Redifler daima dizenin sonunda bulunur, yani kafiyeden sonra gelir. Redif ve kafiyeyi doğru bulmak çekim ve yapım eklerini çok iyi bilmek gerekir. Redif olan ekler aynı görev ve anlamda olmak koşulu ile ünlü uyumlarından kaynaklanan bazı ses değişikliklerine uğrayabilir. Bunun ne demek olduğunu aşağıdaki örnekten anlayabilirsiniz... Bu dizelerde “ı-ü” ekleri iyelik ekidir ve aynı görevdedir, burada önemli olan ekin aynı görevde olmasıdır.

REDİFLER BEŞ ŞEKİLDE OLABİLİR:
Redifler yapılarına göre “ekler ile yapılan redifler”, “sözcük ile yapılan redifler”, “sözcük grubu ile yapılan redifler”, “hem ek hem söz ile yapılan redifler”, “dize ile yapılan redifler” olmak üzere beş grupta toplanabilir.

KAFİYE
Kafiye, en az iki mısra sonunda. anlamı ayrı, yazılışı aynı iki sözcük arasındaki ses benzerliğidir.
Kafiyenin sağladığı hususlar şunlardır:
a) Her mısraın ahenkli bir duygu ile kesilmesini sağlar.
b) Kafiye şiirin akılda kolayca kalmasını temin eder.
c) Anlamca ilgisiz görünen mısraları kaynaştırır.
d) Yeni fikirlerin bulunmasına katkıda bulunur.
e) Şiire söyleyiş güzelliği kazandırır.
Kafiyenin şartları:
1-Mısra sonundaki sözlerin ses bakımından benzemesi, anlamın ayrı olması gerekir.
Yollarda kalan gözler
Yıllardır seni gözler
mısralarında birinci “gözler” gözün çoğul şeklidir; ikinci “gözler” ise gözlemekten geniş zamandır. Her ikisi de aynı anlama gelseydi redif olurdu.

2- Kafiyeler kesinlikle rediften sonra gelmezler.
Vardım ki bağ ağlar, bağban ağlar
Sümbüller perişan, güller kan ağlar
“Bağban” ve “kan” kelimelerindeki -an sesi kafiye, ağlar kelimesi ise rediftir. Şayet şiir “... ağlar kan”, “... ağlar bağban” diye bitseydi -an sesi kafiye olur; fakat ağlar sözcüğü redif sayılmazdı.

3- Bir kelimenin redif olabilmesi için kendinden evvel mutlaka bir kafiyenin bulunması gerekir. Görevi ayrı olan bazı ekler kendinden önce kafiye olmadığı için -aslında redif oldukları halde- kafiye sayılır.
Sultan Murat eydür gelsin göreyim
Nice kahramandır ben de bileyim
Mısralarındaki “gör-` ve “bil-” fiil köklerinde benzer ses yoktur. Aynı mısralardaki -eyim ekinin görevi aynı olduğu için rediftir; fakat kendinden önce kafiye bulunmadığı için kusurlu olarak kafiye sayılır. Ya da sadece -e sesi yarım kafiye sayılıp -yim redif kabul edilir. Bu konuda kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Halk edebiyatı sözlü olduğu için r ve l sesinin kulağa birbirine yakın gelmesinden kaynaklanan bu tür kafiyeler halk şiirinde görülen bir husustur. Boğazdan çıkışına göre aynı grupta yer alan sesler arasında çok az da olsa kafiyenin varlığından söz edebiliriz.

4- Halk edebiyatında kalın sesliler (a, ı, u, o) ile ince sesliler (e, i, ü, ö) kafiyelendirilmiş olabilir.
Bakmaz mısın Karac'oğlan halına
Garip bülbül konmuş gülün dalına
Kadrin bilmeyenler alır eline
Onun için eğri biter menevşe (Karac'oğlan)

5- Kafiye ve rediflerin tespitinde Türkçedeki yapım ve çekim eklerini iyi bilmek gereklidir.

6- Art arda gelen mısralar içinde birbirine benzeyen seslerin sık ve ahenk sağlayacak güzellikte kullanılmasına aliterasyon denir.
Ak sütünü emdiğim kadınım ana
Ak pürçekli, izzetli canım ana
Akar sularına kargımagıl
mısralarındaki ak sesinin tekrarı ile aliterasyon yapılmıştır.

7- Kafiyede aranan nitelik sesin benzemesidir. Yazılışı başka başka olan kelimeler, aynı sesi verdikleri takdirde kafiyeli olabilirler.
Birdenbire sıyrıldı gözümden çözülen bağ
Bir hâtıranın dağdaki yâdıydı bu membâ
beytinde “bağ” ve “membâ” kelimelerini telaffuz ettiğimiz zaman bağ kelimesindeki ğ sesi zayıftır, membâ kelimesini telaffuz ederken bağ kelimesinin sonundaki ğ sesine yakın bir ses çıkar. Bu çeşit kafiyeler ses bakımdan yarım kafiyeden daha hafif bir benzeyiştir.

8- Nesir cümlelerinde tekrar edilen seslere seci denir. Özellikle Divan nesrinde bulunur.
Gözlerin nuru, gönüllerin süruru; başımızın tacı, dil ehlinin miracı... gibi

9- Ayrıca uzun bir sesli (â, û, î) ile oluşan kafiyeler de uzun sesliler iki ses değerinde kabul edildiği için tam kafiye sayılır.
İstiklâl Marşı'nın fedâ, şühedâ, Hüdâ ve cüdâ kelimeleriyle biten dörtlüğünün kafiye şeması aaaa olduğu için kafiye -edâ ve -üdâ seslerinde değil -dâ sesindedir. Şemada aynı harf ile gösterilen kelimeler arasındaki ortak ses kafiye kabul edilir.

10 - Rûhumun senden İlâhî, şudur ancak emeli
       Değmesin ma‘bedimin göğsüne nâ-mahrem eli
       Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-
       Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli
mısralarında "emeli" kelimesi diğer mısralarda da aynen geçtiği için tunç kafiye sayılır. Tunç kafiyeleri zengin kafiye saymak yaygın bir görüştür. Birinci, ikinci ve üçüncü mısralardaki -i sesi redif değildir; çünkü dördüncü mısradaki “i” sesi iyelik -i'si değildir. Kafiye sadece üç mısrada olsa idi o zaman bu ek redif olurdu.

UYAK(KAFİYE):Dize sonlarındaki ses benzerliklerine denir.

1-Yarım Uyak:Dize sonlarındaki tek ses benzerliğine denir.
Örnek: Yarın sen de gel
             Birgün bizde kal

2-Tam Uyak:Dize  sonlarındaki çift  ses benzerliğine denir.
 Örnek:Siyah dağınık bir bulut
            Birden  değişti ve yakut         

3-Zengin Kafiye:Dize sonlarındaki üç ve daha fazla ses benzerliğine denir.

Örnek: Ne güzel söylemiş şair
            Geçen günlere dair

4-Tunç Kafiye:Bir dizenin son sözcüğünün diğer dizedeki sözcüğünün içinde yer almasına denir.

Örnek:Bastığım yerleri toprak diyerek geçme tanı
           Verme dünyaları aslanda bu cennet vatanı


5-Cinaslı Kafiye:Bir dizenin sonundaki  kelime diğer dizenin sonundaki kelimenin  içinde tam olarak yer alırsa buna CİNASLI KAFİYE denir

Örnek:Terziye kumaş geldi
            Düşündü ki ne kese
            Ölçtü biçti
           Ne cep olur nekese


KAFİYE ÖRGÜLERİ (ŞEMALARI)
Şiirlerde kafiyelerin sıralanışına (diziliş) göre ortaya çıkan şemaya denir.

1) DÜZ UYAK ÖRGÜSÜ
Bu kafiye örgüsüne “mesnevi uyak“ da denir. Divan edebiyatı için her beyit kendi arasında kafiyeli olursa (aa,
bb, cc…) düz uyak olur.
Halk edebiyatında ise dörtlüğün ilk üç dizesi kafiyeli ( aaab,cccb…)son dize serbest olursa düz uyak olur.
Bir dörtlükte ya da beyitte bütün mısraların birbiriyle kafiyeli olmasıdır.
Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak
Sönmeden  yurdumun üstünde en son ocak
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak
O benimdir benim milletimindir ancak

2) SARMA UYAK ÖRGÜSÜ
Bir dörtlüğün birinci ve dördüncü dizesi kendi arasında, ikinci ve üçüncü dizesi de kendi aralarında kafiyeli
olursa sarma kafiye olur. Yani (abba) şeklindedir.
Vara vara vardım ol kara taşa --a
Hasret kodun beni kavim kardaşa --a
Sebep gözden akan bu kanlı yaşa --a
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm --b
Biliyorum gölgede senin uyuduğunu --a
Bir deniz mağarası kadar kuytu ve serin --b
Nazların âleminde yumulmuş kirpiklerin --b
Yüzünde bir tebessüm bu ağır öğle sonu --a

3) ÇAPRAZ KAFİYE ÖRGÜSÜ
Bir dörtlüğün birinci ve üçüncü, ikinci ve dördüncü dizeleri kendi aralarında kafiyeli olursa sarma kafiye
olur.Yani (abab) şeklindedir.
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere; --a
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. --b
Ormanlar koynunda bir serin dere, --a
Dikenler içinde sarı gül vardır. --b

4) MANİ TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ
Bir şiirin birinci, ikinci ve dördüncü dizeleri kendi aralarında üçüncü dize de serbest olursa mani tipi kafiye
olur. Yani (aaxa) şeklindedir.
Her yalana kanmışım --a
Her söze inanmışım --a
Ben artık sevgiden de --x
Bıkmışım, usanmışım --a

5) KOŞMA TİPİ KAFİYE ÖRGÜSÜ
“abab, cccb, dddb” şeklinde oluşan kafiye örgüsüne denir.
Bülbül ne yatarsın bahar erişti --a
Ulu sular göl olduğu zamandır --b
Kat kat oldu gül yaprağa karıştı --a
Gene bülbül kul olduğu zamandır --b

Gene bahar oldu açıldı güller --c
Figana başladı gene bülbüller --c
Başka bir hal olup açtı sümbüller --c
Aşıkların del'olduğu zamandır --b
(Karacaoğlan)




MANZUME
Ölçü ve kafiye gözetilerek nazım biçiminde yanı dizeler şeklinde metinlere manzume denir. Edebiyatımızda Mehmet Akif ve Tevfik Fikret’in ünlü manzumeleri vardır.

Manzume ile Şiir Arasındaki Farklar
 Şiirde anlatılanları düz yazıyla ifade edemeyiz, manzumede anlatılanları düz yazıyla ifade edebiliriz.
 Şiir sanatsal yönden daha kuvvetlidir, manzumelerde sanat arka plandadır.
 Şiirde olay örgüsü yoktur, manzumede olay örgüsü vardır.
 Şiirde bireysellik duygu ve çağrışım ön plandadır; manzumede toplumsal konular yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar işlenir.
 Şiirde çok anlamlılık ve imge ağır basarken manzumede sözcükler genellikle gerçek anlamında kullanılır.
 Manzumeler genellikle didaktik metinlerdir, şiir ise daha çok duygu ve heyecana seslenir.

KOCA KARI İLE ÖMER
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.
«Açız! Açız! » diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:
— Durundu yavrularım, işte şimdicek pişecek...
Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!
Çocukların yeniden başlamıştı nâleleri...
Selâmı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
Selâmı aldı kadın pek beşûş bir yüzle.
— Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?
— Bugün ikinci gün, aç kaldılar...
— O halde, neden biraz yemek komuyorsun?
— Yemek mi? Çömleği sen tirid mi zannediyorsun? İçinde sâde su var;
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
Ne çâre! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.      …            (Mehmet Akif Ersoy)

KONULARINA GÖRE ŞİİR TÜRLERİ
LİRİK ŞİİR:Duyguların  coşkun  bir dille anlatıldığı şiirlerdir. Akıldan çok hayal gücüne ,duygusallığa hitap eder.(Gurbet,ayrılık,Hasret)
                    Gurbet  o kadar acı ki
                    Ne varsa içimde
                    Ben gurbette değilim
                    Gurbet benim içimde
Not:Edebiyatımızda lirik şair olarak;Fuzuli,Nedim,Yunus Emre, Karacaoğlan,Yahya Kemal, ve Ahmet Haşim’i sayabiliriz.

DİDAKTİK ŞİİR:Bir şeyler öğretmek,bilgi vermek, amacıyla yazılan duyguyu değil fikri konu edinen  şiirlerdir.Fabllar didaktik şiir türlerine örnektir.
                  Her canlıya hak layık  olan cevheri verdi
                  Tırtıl iki diş bulsaydı bütün ormanı yerdi
                  Şayet kediler haftada bir gün  uçsaydı
                  Dünyadaki bütün serçelerin nesli  tükenirdi
Not:Edebiyatımızda didaktik şair olarak Nabi, Tevfik Fikret,M. Akif  ve Mehmet Emin Yurdakul vardır.

PASTORAL ŞİİR:Kır  ve tabiat güzellikler,inin konu edildiği şiirlere denir.
Tabiat hayatı ,çoban hayatı sade süsten  ve özentiden uzak bir dille anlatılır.
                 Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burada
                 Bu çamlıkta söylemiş son  sözlerini babam
                 Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda
                 Sunam’ın başka köye gelin gittiği akşam
Not:Pastoral şiir türünde şiir yazan şairlerimiz Kemalettin Kamu,Faruk Nafiz bu türde şiirler yazmıştır.Abdülhak Hamid’in Sahra ‘sı bu türde yaxzılmış şiirleredendir.

EPİK ŞİİR:Kahramanlık ve yiğitlik konularını işleyen şiir türüdür.Epik şiirde olağanüstü olaylar ve kahramanlıklar dikkat çekici özelliklerdir.
               Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
               Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
               Ak Tolgalı beylerbeyi haykırdı:İlerle
              Bir yaz günü geçtik Tuna’dan  kafilelerle
Not:Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Üç Şehitler Destanı bu türe örnek verilebilir

SATİRİK ŞİİR:Toplum hayatındaki bozuklukların,insan hayatındaki zaafların güldürü unsuru katılarak dile getirildiği şiir türüdür.Divan şiirindeki hicivler ve halk edebiyatındaki taşlamalar bu türün örneklerindendir.Günümüzde de yergiler bu türdendir.

             Adalet kalmadı hep zulüm doldu
             Geçti şu baharın gülleri soldu
             Dünyanın gidişi acayip oldu
             Koyun belli değil,kurt belli değil
Not:Edebiyatımızda Şeyhi,Bağdatlı Ruhi,Nef’i, Ziya Paşa,Neyzen Tevfik ve Şair Eşref  bu türde şiir yazan şairler arasındadır. 

DRAMATİK ŞİİR: Acıklı veya korkunç bir konuyu anlatan şiire denir. Acıklı ve korkunç bir olayı insanın gözü önünde tiyatro gibi canlandıran şiirdir. Eski Yunan’daki tragedyalar ile başlayan dramatik şiir, günümüzde manzum tiyatrolarla varlığını sürdürmektedir. Batı’da Cornille, Shakespeare vardır. Türk edebiyatında şiir ile yazılan tiyatro Tanzimat edebiyatında başlar. Namık Kemal, Abdülhak Hamit, Faruk Nafiz dramatik şiirin ilk örneklerini verirler.

EDEBİ SANATLAR (SÖZ SANATLARI)
1) TEŞBİH (BENZETME)
Sözün anlamını kuvvetlendirmek için aralarında ilgi bulunan iki unsurdan zayıf olanın güçlü olana benzetilmesine denir.
 Kazancın ana sütü gibi tertemiz olsun.
 Senin gibi yakışıklı bir çocuktu gelen.
         Tam bir benzetmede dört öğe bulunur.
1-Benzeyen:Bir birine benzetilen kavramlardan nitelikçe güçsüz olanıdır.
2-Kendisine Benzetilen:Benzetilen kavramlardan nitelikçe güçlü olanıdır.
3-Benzetme Yönü:Benzeyenle benzetilen arasındaki ortak özelliktir.
4-Benzetme Yönü:Benzetmeyle benzetilen arasında ilişkiyi kuran  sözcüktür.gibi,kadar,sanki……
Adam aslan gibi kuvvetliydi.
Benzeyen K.B B.E B.Y
   
 CENNET            GİBİ                         GÜZEL                         VATAN
Kendisine          benzetme              benzetme                   benzeyen
Benzetilen           edatı                       yönü

  NOT: Benzetme yaparken her zaman bu dört öğenin bulunması gerekmez
Örnekler:
 Kömür gibi kapkara gözleri vardı kızın.
 Minik yavrucak elma gibi kıpkırmızı yanaklarıyla
gülücükler saçıyordu.
 Binalar kale gibi olduğundan içeri girilemiyordu.
 Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
2) TEŞBİH-İ BELİĞ (GÜZEL BENZETME)
Benzetme ögelerinden sadece “kendisine benzetilen ve benzeyen” ile yapılan teşbih çeşididir.
Örnek: Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
3) İSTİARE (EĞRETİLEME)
Benzetmenin asıl unsuru olan benzeyen ve benzetilenden yalnızca biri kullanılarak yapılır.
a) Açık İstiare: Benzeyenin bulunmayıp yalnızca benzetilenle yapılan istiaredir.
b) Kapalı İstiare: Benzetilenin bulunmayıp yalnızca benzeyenle yapılan istiaredir.
           Her hangi bir varlığa,benzerlik dolayısıyla  asıl adının benzediği başka bir varlığın adının verilmesine denir.Bu sanatın özünün teşbih oluşturur.Ancak istiarede benzeyen ve kendisine benzetilenden sadece biri söylenir.
Şakaklarıma kar mı yağdı ,ne var?
Kendisine  benzetilen :kar
Benzeyen:şakaklardaki kır saçlardır.Ancak söylenmemiştir.Biz bunu mantıkla buluyoruz.
      Benzeyenin ya da benzetilenin kullanılmasına bağlı olarak iki çeşit istiare vardır.
       1-Açık İstiare:Yalnız kendisine benzetilenin kullanılmasıyla yapılır.
Semanın kandilleri yanıyor
Benzeyen:yıldızlar(yok)
Kendisine benzetilen:kandil(var)
Her güzelin  kalbinde bir aslan yatar
Benzeyen:sevgili(yok)
Kendisine benzetilen:aslan(var)
    Her güzelin kalbinde bir aslan yatar
   Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
  Yüce dağ başında siyah tül var
  Havada bir dost eli okşuyor tenimizi
      2-Kapalı İstiare:  Benzeyenin  ve benzetme yönünün kullanılmasıyla yapılan istiaredir.
      Yüce dağların başında
      Salkım salkım olan bulut.
Benzeyen:Bulut(var)
Kendisine benzetilen:üzüzm(yok)    
           O giderken ağlıyordu gökler
Benzeyen:gökler(var)
Kendisine benzetilen:insan(yok)

O giderken ağlıyordu gökler
  Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyordu
  Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
  Yürüyordum ağlıyordu ırmaklar
Örnekler:
 Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor. (A.İ)
 Ay, altın ağaçlardan yere damlıyordu. (K.İ)
 Bahar gelince bir ağızdan şarkılar söyler kuşlar.(K.İ)
 Bugün gökten inciler yağıyordu. (A.İ)
 Genç adamın sözleri, kızın yüreğini yakıyordu. (K.İ)
 Kurban olam, kurban olam,
Beşikte yatan kuzuya. (A.İ)
4) TEŞHİS (KİŞİLEŞTİRME)
İnsana ait özelliklerin insan dışı varlıklarda kullanılmasına denir.
Ağlama karanfil beni de ağlatma
Sil göz yaşlarını
Ağlamak insana özgü bir niteliktir burada karanfilin ağlaması, göz yaşlarını silmesi kişileştirildiğini gösterir.
Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın
 Telli turnam selam götür.
 Güller yârin kokusunu kıskanır.
 O çay ağır akar, yorgun mu bilmem,
Mehtabı hasta mı, solgun mu bilmem.
5) KİNAYE
Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlamda kullanmaktır.
Uyarı: Kinayede daha çok mecaz anlam kastedilir.
Örnek: "Bulamadım dünyada gönle mekân
Nerde bir gül bitse etrafı diken"
Bu dizelerde kinaye vardır. “Gül” ve “diken” sözcükleriyle kinaye yapılmıştır. Gerçekte her gülün etrafında diken de vardır. Bu gerçek anlamdır; ama kastedilen bu değildir. Bundan hareketle mecaz anlam anlatılmak istenmiştir: Nerede bir iyilik, güzellik varsa onun etrafında kötülükler de vardır.
6) MECAZ I MÜRSEL (AD AKTARMASI)
Benzetme amaç güdülmeden bir sözün ilgili olduğu başka bir söz yerine kullanılmasıdır.
Örnek:
“Ah efendi bize karşı İstanbul
Neden böyle bir yalçın taş gibi”
“İstanbul” ile kastedilen bu şehirde yaşayan insan topluluğu kastedilmiştir.
Ankara bu olaya tepki gösterdi.
Burada tepki gösteren şehir değil. Ankara da bulunan hükümettir.Mecaz-ı mürsel yapılmış.Şehir söylenmiş hükümet kastedilmiştir.
 Cemil Meriç’i her okuyuşumda yeni bir şeyler buluyorum. (Kitabını okuyorum kendisini değil)
7) İNTAK (KONUŞTURMA) İnsan dışındaki varlıkları konuşturmaktır.
Her intak sanatında teşhis sanatı vardır; ancak her teşhiste intak sanatı yoktur. Örnek: Deniz ve Mehtap sordular seni: Neredesin?
Sordum sarı çiçeğe:
    -Annen baban var mıdır?
    Çiçek eydür derviş baba :
    -Annem babam topraktır.
8) TECAHÜL-İ ARİF (BİLMEZDEN GELME)
Anlam inceliği oluşturmak için herkesçe
bilinen bir gerçeği bilmiyormuş gibi aktarmalıdır.
Örnek: Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz.
Sular mı yandı,neden tunca benziyor mermer?
9) İSTİFHAM (SORU SORMA SANATI)
Sözü, cevap beklemeksizin anlamı güçlendirmek için soru soruyormuş gibi kullanma sanatıdır.
Örnekler:
"Hani o, bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın?
Alnına koyarken veda busemi
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın?
Şair, birinci dörtlüğün ikinci ve dördüncü, dizesinde soru sorma yoluna gitmiştir. Ancak bu sorular cevap gerektirmemektedir.
10) HÜSNÜ TA’LİL (GÜZEL SEBEBE BAĞLAMA)
Sebebi bilinen bir olayın meydana gelişini, gerçek sebebinin dışında başka, güzel bir nedene bağlamadır.
Örnek:
Ateşten kızaran bir gül arar da
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi

Üzüm üzüme baka baka kararır
Gök masmavi bu sabah, Güzel şeyler düşünelim diye. Yemyeşil oluvermiş ağaçlar, Bulutlara hasretinden.
11) MÜBALAĞA (ABARTMA)
Sözün etkisini güçlendirmek için bir şeyi olduğundan daha çok ya da olduğundan daha az göstermektir.
Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle
 Bir ah çeksem dağı taşı eritir,
 Gözüm yaşı değirmeni yürütür.
 Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın…
12) TEZAT (KARŞITLIK)
Aralarında ilgiden dolayı, birbirine zıt kavramları bir arada kullanmaktır.
Gece uyurum,gündüz çalışırım---------(tezat değil)
Ağlarım hatıra geldikçe gülüştüklerimiz
Ağzına yok dediler dediklerince var imiş
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
13) TEVRİYE (İKİ ANLAMLILIK)
İki değişik anlamı olan bir sözcüğün bir dize ya da beyitte iki anlamının da kullanılmasıdır.
Örnek:
Bu kadar letafet çünkü sende var,
Beyaz gerdanında bir de ben gerek.
Bu beyitte geçen "ben" sözcüğü, tevriye sanatının olduğu kısımdır. Yakın anlamı "vücut derisindeki siyah ben" iken uzak anlamı "I. tekil kişi"dir. Şair, burada asıl kendisini kastetmiştir.
Ulusun korkma ,nasıl böyle bir imanı boğar
  Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar
    Yukarıdaki dizelerde geçen ulusun  kelimesi hem yücesin anlamı hem de köpek gibi ulumak anlamı taşır. Bu anlamların ikisi de gerçektir.
    Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş
I.anlam:şairin kendisi     II.anlam:ebedi
14) TELMİH (HATIRLATMA)
Söz arasında herkesin bildiği bir olaya ya da kişiye işaret etme sanatıdır.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedr’in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
(II. dizede Peygamberimizin katıldığı savaşlardan olan Bedir Savaşı’na telmih yapılmıştır.)
    Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
    Sana da bana da kalmaz
(Bu dizede hayvanlarla konuşabilen Hz. Süleyman peygamber anımsatılmıştır
    Gökyüzünde İsa ile
    Tur dağında Musa ile
    Elindeki asa ile
   Çağırayım Mevla’m seni
15) TARİZ (İĞNELEME)
Bir kişiyi iğneleme, bir konuyla alay etme veya sözün tam tersini kastetmedir.
Yaramaz bir çocuk için “o çok usludur “ denmesi
 Geç kalan birisine “Beyefendiler niçin erken teşrif buyurdular” denmesi
Örnek:
Her nere gidersen eyle talanı
Öyle yap ki ağlatasın güleni
Bir saatte söyle yüz bin yalanı
El bir doğru söz söylerse inanma
16) TEKRİR
Anlatımı güçlendirmek için bir sözü sık sık tekrar etmektir.
Örnek:
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim)
17) TENASÜP (UYGUNLUK)
Anlam yönünden birbiriyle ilgili sözcükleri bir arada kullanmaktır.
Örnek:
Arım, balım, peteğim,
Gülüm, dalım, çiçeğim,
Bilsem ki öleceğim,
Yine seni seveceğim,

Gün bitti ağaçta neşe söndü
Yaprak ateş oldu kuşta yakut
Yaprakla kuşun parıltısından
Havuzun suyu erguvane döndü
18) İRSALİMESEL
Anlatıma güç kazandırmak için söz, yazı veya şiirde özdeyiş ve çok bilinen yaygın bir atasözünü kullanma sanatıdır.
Örnek:
Deme olmaz küçüktür büyük
Damlaya damlaya göl olur zira.
19) NİDA (SESLENME)
Şiddetli duyguları, heyecanları coşkun bir seslenişle anlatmadır. Daha çok ay, ey, hay, ah ünlemleriyle yapılır.
Örnekler: Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü! Ey benim sarı tamburam!
20) SECİ
 Düz yazıda kafiyeli sözcüklerin kullanılmasıdır.
 İlahi! kabul senden, red senden;şifa senden, dert senden.
İlahi! iman verdin,daim eyle; ihsan verdim, kaim eyle
21) CİNAS
    Şiirde yazılışları aynı anlamları farklı sözlerin bir arada kullanılması sanatıdır.
     Neden içsin kuzu su
     Beni inim inim inleten
     Bir ananın kuzusu
    Kısmetindir yer yer gezdiren seni
    Arşa çıksan akıbet yer yer seni


KISA -  KISA -  KISA

1.      TEŞBİH (BENZETME): zayıf olanı, nitelikçe daha üstün olana (güçlü olana) benzetme sanatıdır. 
2.      İSTİARE (Eğretileme): benzetilen ya da kendisine benzetilen söylenmesiyle yapılan benzetmedir.
a) Açık istiare (eğretileme): Yalnız “kendisine benzetilen” kullanılarak yapılan benzetmedir.
b) Kapalı İstiare (eğretileme): Yalnız “benzeyen” kullanılarak yapılan benzetmedir.
3.      MECAZ-I MÜRSEL (Ad Aktarması): Bir sözcüğü benzetme amacı gütmeden, gerçek anlamı dışında başka bir sözcüğün yerine kullanma sanatıdır.
4.      KİNAYE: Bir sözcüğün ya da sözün hem gerçek hem de mecaz anlamını düşündürecek biçimde birlikte kullanılmasıdır. Asıl geçerli olan mecaz anlamdır.
5.      TEŞHİS (Kişileştirme) ve İntak (Konuşturma): İnsan dışındaki varlıklara ya da kavramlara insan kişiliği kazandırma sanatına kişileştirme (teşhis) denir. İnsanın konuşma yetisinin başka varlıklara aktarılmasına da intak (konuşturma) sanatı denir.
6.      TARİZ (İğneleme, söz dokundurma): Söylenen sözün ya da kavramın, gerçek ya da mecaz anlamı dışında tamamen tersini anlatma sanatıdır. 
7.      TENASÜP (uyum, uygunluk): Anlamca birbirine uygun, birbiriyle ilişkili sözcüklerin bir arada kullanılması sanatıdır. 
8.      TEVRİYE (Çift gerçek anlamlı, ): Bir sözcüğün bir beyitte, bir cümlede, birden çok gerçek anlamı sezdirecek biçimde ve yakın anlamdan çok uzak anlamı kastedilerek kullanılmasıdır. Bir başka deyişle sesteş sözcüklerin birden çok anlamıyla kullanılmasına “tevriye” denir. Gül yağını eller sürünür, çatlasa bülbül
9.      TECAHÜL-İ ARİF (Bilmezlikten Gelme):Bilinen bir gerçeği, bir nükteye, (espri, ince anlamlı şaka söz) dayanarak bilmiyormuş gibi söyleme sanatıdır.
10.    HÜSN-İ TALİLSanatçı gerçek sebebi hayali ve güzel bir nedene bağlar.
11.    TEZAT (Zıtlık, karşıtlık): Anlamı güçlendirmek için karşıt kavramların özellikleri bir arada kullanılır. Zıt kavramlardan birinin gerçek, diğerinin ise mecaz anlamda kullanılmaktır.
12.    LEFF -Ü NEŞR (Açma ve Yayma): Birkaç şeyi söyledikten sonra, onlarla ilgili kavramları bir cümle ya da manzumede belli düzenlerle sıra gözeterek anlatma sanatıdır. Bahçıvan güller ekmiş Dikeniyle bahçeye
13.    TELMİH (Çağrışım, anıştırma):Herkesçe bilinen geçmişteki bir olayı, efsaneyi, çağrıştırma, anımsatma sanatıdır. Bi sözün telmih olduğunu anlayabilmek için, çağrıştırılan olay, durum ve kişi hakkında bir bilgiye sahip olmalıyız.
14.    MÜBALAĞA (Abartma): Bir varlığı, olayı ya da düşünceyi olduğundan çük daha büyük (ya da küçük) gösterme sanatıdır.
15.    TEKRİR (Tekrar, Yineleme) Söze güç kazandırmak için, belli sözcüklerin düzyazıda ya da şiirde yineleme sanatıdır.
16.     NİDA (seslenme) Söze söyleyişle (nazım ve nesirde) coşku katmak için ünlem görevli sözcükleri sıkça kullanmaktır.
17.    İSTİFHAM (Soru sanatı):Duygu ve düşüncelerin daha etkili olabilmesi için soru biçiminde anlatımdan yararlanma sanatıdır. 
18.    RÜCU (Cayma, dönme, vazgeçme): Önceden söylenen sözden cayma ya da birbiriyle çelişir görünen düşünceleri ileri sürmektir.
19.    TERDİD (Beklenmezlik): Bir olayı, bir düşünceyi beklenmedik bir biçimde sonuçlandırarak okuyucuyu şaşırtmayı amaçlayan bir sanattır.
20.    KAT’I (Kesiş): Anlamın daha da etkili olması için sözü yarıda kesme sanatıdır.
21.    SEHL-İ MÜMTENİ: İlk bakışta kolay gibi görünen, ama benzeri söylenmeye çalıştığı zaman ne kadar güç olduğu anlaşılan yalın anlatımlara denir.
22.    AKİS: Cümle ya da dizedeki söz sırasının bir öncekinin tersi olarak düzenlenip tekrarlama sanatıdır.
 Yaşamak için yemeli Yemek için yaşamamalı
23.    CİNAS: Seslen aynı, anlamları farklı sözleri bir arada kullanma sanatıdır. Yani sesteş sözcüklerin ayrı ayrı anlamlarda kullanılmasıdır. Her nefeste eyledik yüz bin günah /// Bir günaha etmedik hiçbir gün ah
24.     ALİTERASYON (ses ve hece yinelemesi) Düzyazıda ya da manzumede, bazı ses ya da hecelerin tekrarıyla ses güzelliği yaratmadır.
25.    SECİ (İç Uyak): Düzyazı cümleleri içinde ya da sonlarında yapılan uyaklara seci denir.
26.    İRSAL-I MESEL (Örnekleme): Şiir ya da düzyazıda, konuya uygun düşen ata sözlerinin kullanılmasıdır.




ŞİİRDE İMGE NEDİR?                     NASIL YAPILIR?                                ÖRNEKLER
Şiir dili mecazlar, yan anlamlar ve çağrışımlar bakımından zengindir. Şiir dilinde imge, alışılmamış bağdaştırmalar ve söz sanatları vardır. Günlük konuşma dilinden farklı bir dille oluşturulur şiir dili...
İmge, dinleyici ya da okuyucunun zihninde oluşturulan, üretilen, çizilen görüntü ve duygulardır.
İmgelerin ortaya çıkış sebebi:
 Dil göstergelerinin (kelime, kavram ve deyişlerin) sayılı ve belirli olması;
 İnsan hayali ve düşüncesinin ise sınırlı olmaması sonucunda, sınırlı olanla sınırsızı ifade etme arzusu...
 Yeni karşılaşılan bir durumu ya da olayın yeni bir söyleyişle karşılanması
 İmge yapılırken söz sanatlarından ve mecazlardan yararlanılır.
İMGE ÖRNEKLERİ:
ben sana mecburum bilemezsin adını mıh gibi aklımda tutuyorum
(Attila İlhan)
Bu dizelerde şair, sevgilisine duyduğu tutkulu aşkı ve ona sımsıkı bağlılığını sevgilisinin adını mıh gibi aklında tutması imgesiyle ifade etmiştir. Bu imgeyi yaparken teşbih (benzetme) sanatından yararlanmıştır.
“İkiz hayaletler gibi yürüdük
Puslu aydınlıkta o bahar günü.”
(Ahmet Hamdi Tanpınar)
Bu dizelerde şair bir bahar günü sevgiliyle gezintisini "ikiz hayalet" imgesiyle ifade etmiştir.
Yeşil pencerenden bir gül at bana Işıklarla dolsun kalbimin içi Geçiyorum işte mevsim gibi kapından Gözlerimde bulut saçlarımda çiğ (Ahmet Muhip Dıranas)
Bu dizelerde şairin sevgilisinin yeşil penceresinden kendisine gül attığını hayal etmesi bir imgedir. Kalbin ışıklarla dolduğunu düşünmek de bir imgedir. Şairin gözlerinde bulut ve saçlarında çiğ olduğunu hayal ederek ve kendisini bir mevsim gibi sevgilinin kapısından geçtiği görüntüsü de bir imgedir.

ŞİİRLE İLGİLİ BAZI ÖNEMLİ KAVRAMLAR
Söyleyici: Şiirde konuşan, şairin sesini ve söyleyişini emanet ettiği kişi veya varlığa “söyleyici” adı verilir. Söyleyici kavramı “şiirin öznesi”, “şiirsel ben” veya “lirik ben” olarak da adlandırılır.
Nazire: Sevilen şairlerin şiirlerine özellikle gazellerine başka şairler tarafından vezin, kafiye ve redifi aynı olmak şartıyla yazılan şiirlerdir.
Mahlas: Divan edebiyatı şairlerinin kullandıkları takma ada mahlas denir. Örneğin tam adı Mehmet bin Süleyman olan divan edebiyatının en büyük şairi, Fuzûlî mahlasını kullanmıştır.
Tapşırma: Halk edebiyatı şairlerinin şiirlerde kullandıkları takma ada denir.
Karac'oğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm

Tema: Bir konuşmada ya da yazılı metinde işlenen genel konuya veya temel duygu ve düşünceye “tema” denir. Tema, yalnızca birkaç sözcükle ifade edilir. Örneğin; aşk, ayrılık, kahramanlık, vatan, özgürlük, hoşgörü, vb. ifadeler temadır.
Çağrışım: Sözcüklerin, düşüncelerin, hayallerin aralarında bulunan benzerlik, birlik, yakınlık ya da karşıtlık gibi bağlantılarla birbirlerini anımsatması.
Eglog: Batı edebiyatlarında birkaç çobanın kır hayatı, aşk gibi konular üzerinde karşılıklı konuşmaları tarzında yazılan pastoral şiirlere eglog denir. Eglog, Türk edebiyatında hemen hemen hiç kullanılmamıştır.
İdil: Batı edebiyatlarında doğrudan doğruya kır hayatının güzelliğini işleyen kısa pastoral şiirlere idil denir. Bu şiirlerde şair, doğa karşısındaki duygulanmasını anlatır.

------------------------------------------------------------------------------------

SIFATLAR
  
İsimlerden önce gelerek onların anlamlarını sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlayan; onları niteleyen ve belirten kelimelere sıfat denir. bu iki kelimenin (sıfat ve isim) oluşturdukları kelime grubuna da sıfat tamlaması denir ki bütün sıfat çeşitleriyle sıfat tamlaması oluşturulabilir.
 Kolay iş, bu sorular, küçük çocuk, hangi ev, iki elma, üçüncü sınıf...

 A. Sıfatların Özellikleri
 1. Sıfatlar isimlerden önce gelerek onları sayı, renk, durum, hareket, biçim, yer, işaret ve soru yönlerinden tamamlar; onları niteler veya belirtir:
 O zaman gördü ki, küçük çocuk, memleketlisi, minimini yavru ağlıyor... Sessizce, titreye titreye ağlıyor. Yanaklarından gözyaşları birbiri arkasına, temiz vagon pencerelerindeki yağmur damlaları nasıl acele acele, sarsıla çarpışa dökülürse öyle, bağrının sarsıntılarıyla yerlerinden oynayarak, vuruşarak içlerinde güneşli mavi gök, pırıl pırıl akıyor.”
o zaman, küçük çocuk, minimini yavru, temiz vagon pencereleri, güneşli mavi gök
 2. Tek başlarına kullanıldıkları zaman isim değerindedirler. Çünkü ancak bir isimden önce geldikleri zaman sıfat oldukları anlaşılabilir:
 yeşil elbise         (sıfat)                   yeşili severim (isim)
İhtiyar kadın (sıfat)                        İhtiyarlara iyi davranmalıyız (isim)
Büyük park (sıfat)                          parkların en büyüğü (isim)
 3. Tek başlarına kullanıldıklarında isim değerinde oldukları için alabildikleri isim çekim eklerini, yani hâl eklerini, iyelik eklerini ve çoğul ekini, bir isimden önce gelerek onu niteledikleri ya da belirttikleri zaman, yani sıfat olarak kullanıldıkları zaman alamazlar:
 Bir basamak yukarı çık.               sıfat
Birler basamağı                               isim
Yürüyen merdiven                          sıfat
Yürüyenler ve koşanlar isim
 4. Bir sıfatla onun nitelediği ya da belirttiği bir isim arasına noktalama işareti (özellikle virgül) konmaz. Virgül konursa ilk kelime tek başına kalmış olur, dolayısıyla isimleşir.
 Genç adama gülümseyerek baktı. (genç: sıfat)
Genç, adama gülümseyerek baktı. (genç: isim, özne)
 5. Birkaç sıfat, arka arkaya sıralanarak bir ismi niteleyebilir veya belirtebilir:
 Karanlıkbüyükkorkutucu ve nemli bir evdi.
 6. Sıfatın varlığından bahsedildiği her yerde mutlaka sıfat tamlaması vardır; o sıfatla (soru sıfatı da olsa) bir tamlama oluşturulmuştur.

B. Sıfat Çeşitleri
 Sıfatlar görev ve anlam yönünden, yani kendilerinden sonra gelen isme kattıkları anlam yönünden önce ikiye, sonra daha alt başlıklara ayrılırlar:
 1.      Niteleme Sıfatları
2.      Belirtme sıfatları
a.İşaret sıfatları
b. Sayı sıfatları
Asıl sayı sıfatları
Sıra sayı sıfatları
Kesir sayı sıfatları
Üleştirme sıfatları
c. Belgisiz sıfatlar
d. Soru sıfatları

 1. Niteleme Sıfatları
 ]İsimlerin şeklini, durumunu, hareketini, rengini, kısacası kalıcı özelliklerini gösteren sıfatlardır. Nitelene sıfatları isimlere sorulan “nasıl” sorusunun cevabıdır:
 Penceresinden kavak ağaçları görünen / bir sağlık ocağı
yanaklarımı pembeleştiren / makaslar
uçuşan / pamukçuklar
Kavakları silkeleyen / rüzgâr
Koca / bahçe
Tasasız / gözler
Güzel / çerçeveler
Kocaman / bir masası ve koltuğu
 Mavi deniz, tatlı su, kötü gün, yakın arkadaş, çalışkan öğrenci, susuz yaz, yuvarlak masa, bayan memur, erkek adam, temiz giysi, güzel insan, düz yol, çatal çivi, sivri tepe, yassı burun...
  
2. Belirtme Sıfatları
 İsimleri sayı yönünden tamlayan; yerlerini işaret eden; özelliklerini belli belirsiz olarak bildiren; onların özelliklerini soran sıfatların tümüne belirtme sıfatları denir. Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini bildirirler:
 Bu adam, o adam, şuradaki adam, (herhangi) bir adam, bir (tane) adam, kaçıncı adam, hangi adam?...
 Belirtme sıfatları alt başlıklara ayrılır:
 a. İşaret Sıfatları
 İsimleri işaret ederek belirten ve yerlerini bildiren sıfatlardır.
 “bu, şu, o, öteki, beriki, böyle, şöyle...”
 Bu soruyu kim cevaplayacak?
Kitabı şu genç almıştı.
O eşyaları nereye götürüyorsun?
Öteki sorulara geçiniz.
Beriki masaları da taşıdık.

b. Sayı Sıfatları
 İsimlerin sayılarını, bölümlerini, sıralarını, parçalarını kesin olarak belirten sıfatlardır. Sayı sıfatlarının çeşitleri şunlardır:

ı. Asıl Sayı Sıfatları
 İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır:
 Her gün iki saat ders çalışır, bir saat de kitap okurum.
Bir ağaç bile bırakmamışlar; kesmişler.
Yüz yıl öncesine geri döndük.
Türkiye nüfusunun yetmiş milyon olduğu söyleniyor.
Beş milyon ton patates
 10 cm ip, 2 m kumaş, 100 ton kömür, 3 kg şeker...
 ]Başında asıl sayı sıfatlarından biri bulunan bir isme çoğul eki getirilmez. ”Beşevler, Altmışevler, Yedi Cüceler, üç aylar, Kırk Haramîler, beş milyonlar, on milyonlar (banknotlarımız)”gibi örnekler bu kurala uymaz.
 ]Sayı sıfatlarıyla niteleme sıfatları art arda kullanılırsa sayı sıfatı önce gelir:
iki değerli arkadaş, üç kırık cam...

ıı. Sıra Sayı Sıfatları
 İsimlerin sıralarını, derecelerini belirten sıfatlardır.
“-ncİ” eki ya da nokta kullanılır.
 77. yıl, 11’inci bölük, birinci gün, ikinci gelişimiz...
üçüncü kişiler, ikinci katlar...
 ] “ilk” kelimesi birinci anlamındadır:
İlk (birinci) caddeden sağa dönün.
 ] “son, sonuncu, ortanca” kelimeleri de sıra sayı sıfatıdır:
son fırsat, ortanca çocuk, sonuncu kişi...

ııı. Kesir Sayı Sıfatları
 İsimlerin, bütünün kaçta kaçı olduğunu gösteren sıfatlardır.
Yüzde bir ihtimal, yarım ekmek, çeyrek (dörtte bir) ekmek, yarıyıl, iki buçuk lira...
 ]Bu tamlamalarda tamlanan çoğul yapılabilir.
Kardeşlerin üçte bir payları var.
 ]Tamlayan çoğul yapılıp tamlananla yeri değiştirilebilir:
Yüzde otuz artış düşünülüyor.  Düşünülen artış yüzde otuzlarda.

ıv. Üleştirme Sayı Sıfatları
İsimlerin bölümlere ayrıldığını, bölüştürüldüğünü gösteren sıfatlardır.
“-(ş)er” ekiyle yapılır.
Üçer kişi, ikişer elma, yedişer kişi, ellişer milyon, birer gün arayla,

v. Topluluk Sayı Sıfatları
Bir defada doğan birden fazla kardeşler için kullanılır.
Bunlardaki “z” sesi çokluk bildirir.
Tamlanan çoğul olabilir.
üçüz bebek, beşiz çocuklar.

c. Belgisiz Sıfatlar
İsimlerin sayılarını ve miktarlarını kesin olarak değil, yaklaşık, aşağı yukarı, belli belirsiz bildiren sıfatlardır.
“bir, birkaç, birçok, az, çok, biraz, birtakım, bütün, bazı, tüm, her, hiçbir, herhangi bir, kimi...
başka / bir / boyut,
kimi insanlar,
bir yaz günü,
bazı sıfatlar
herhangi bir zaman
her soru,
birtakım insanlar,
birkaç kişi,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
tüm insanlar,
bütün varlıklar...

Bunlardan bazılarının belirttiği isimler çoğul eki alamaz, bazılarının tamlananları çoğul olmak zorundadır; bazılarınınki de yerine göre tekil de olabilir, çoğul da.
 Bütün insan  bütün insanlar
Birkaç kişi  birkaç kişiler
Çoğu insan  çoğu bitkiler
 Not: Asıl sayı sıfatı olan “bir” ile belgisiz sıfat olan “bir” karıştırılabilir. “bir” kelimesi “tek” kelimesinin karşılığı ise asıl sayı sıfatıdır. Değilse belgisiz sıfattır:
 Bir çiçekle yaz olmaz                     bir tane çiçek.                                   asıl sayı sıfatı
Onu bir akşam vakti gördüm. Herhangi bir akşam vakti              belgisiz sıfat
  
d. Soru Sıfatları
Soru sıfatları, isimlerin nitelik ve niceliklerini soru yoluyla öğrenmeyi amaçlayan, cevapları da herhangi bir sıfat olan kelimelerdir.
 “ne, nasıl, nice, ne gibi, ne biçim, kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne türlü...”
 Özellikleri
 ]Soru sıfatları cümleyi soru cümlesi yapar. Bazı durumlarda da yapmaz:
 Bu nasıl bir dünya; hikâyesi zor...
Nasıl kitaplardan hoşlanırsın?
 ]Soru sıfatlarıyla da sıfat tamlaması oluşturulur.
 Kaç gün sonra geleceksin?
Eve giderken hangi otobüse bineceğiz?
 Örnekler
 Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.
Kaçıncı sınıfta okuyor?
Ne gün geleceğini söyledi mi?
Kaçar kişilik gruplar hâlinde gideceğiz?
Kaçta kaç hisse istersin?
 Not: “ne” kelimesi sıfat, zarf ve zamir olarak kullanılabilir.
 Ne bakıyorsun?                              Zarf
Ne almak istiyorsun?                    Zamir
Ne gün geleceksin?                        Sıfat
Ne iş yapıyordunuz?                      sıfat
Bugün ne çalıştık ama. zarf

C. Sıfatlarda Anlam

 1. Sıfatlarda Anlam Kuvvetlendirme
 ]Zarflarla ve edatlarla anlam kuvvetlendirilebilir:
 çalışkan arı gibi çalışkan arı gibi çalışkan çocuk
güzel Cennet kadar güzel Cennet kadar güzel vatan
verimli  çek verimli  çok verimli topraklar
 Burada “cennet kadar” kelime grubu “güzel” sıfatını; sonra hepsi birden “vatan” kelimesini nitelemiş.
 ]Pekiştirme sıfatları ile de anlam kuvvetlendirilebilir:
 Bir sıfatın ilk iki sesine “m, p, r, s” ünsüzlerinden biri eklenip, oluşan hecenin o sıfatın başına getirilmesiyle oluşur. Ünlüyle başlayan sıfatlarda ilk ünlüye “m, p, r, s” ünsüzlerinden biri eklenir.
 Sarı sayfalar sapsarı sayfalar
Kırmızı  kıpkırmızı elbise
Mor  mosmor bir yüz
Yeşil  yemyeşil tabiat
Temiz  tertemiz toplum
Uzun  upuzun araba
 Bu kurala uymayan pekiştirme sıfatları da vardır:
 Sapasağlam, yapayalnız, çırılçıplak, çepeçevre...
 ]Tekrar yoluyla da anlam kuvvetlendirilebilir. Tekrar edilen kelimeler arasına “mİ” soru eki de konabilir:
 doğru dürüst bir iş, boylu poslu bir adam, az buz para değil...
yüce yüce yaylalar, Mini mini eller, tatlı tatlı diller...
tatlı mı tatlı diller, sevimli mi sevimli bir yüz, sıcak mı sıcak bir hava...

2. Sıfatlarda Anlam Daraltma
 ]Sıfatların anlamlarında, bazı eklerden yararlanarak kısma, daraltma, küçültme yapılabilir. Bunun için “-Cİk, -ÇE, -cEk, -(İ)msİ, -(İ)mtırak” ekleri kullanılır:
 Geniş bir oda                   daha az genişi                  genişçe bir oda
Uzun bir çocuk daha az uzunu uzunca bir çocuk
Büyük ev                             daha az büyüğü              Büyükçe / büyücek bir ev
Küçük çocuk      daha az küçüğü               küçükçe / bir çocuk
Tatlı elma                           daha az tatlısı                   tatlımsı bir elma
Ekşi erik                               daha az ekşisi   ekşimsi / ekşimtırak erik
 “-Cİk” eki küçüklük, azlık anlamı taşıyan sıfatlara getirilir ve aşırılık anlamı katar:
 Kısa kol                               daha da kısası                  kısacık kol
İnce ip                                  daha da incesi  incecik ip
Az ekmek                            daha da azı                       azıcık ekmek
Minik yavru                       daha da miniği Minicik yavru
Küçük kız                            daha da küçüğü              Küçücük kız
Ufak el                 daha da ufağı                  Ufacık el
Yumuşak eller   daha da yumuşağı         Yumuşacık eller

3. Sıfatlarda Karşılaştırma
 Aynı özelliklere sahip olan varlıkları karşılaştırarak o özelliğe hangisinin daha çok sahip olduğunu göstermek için sıfatın başına “en, daha, pek” kelimeleri getirilir.
 En kuvvetli millet
Daha dürüst insanlar
Pek çalışkan işçi



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

12. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)

3. ÜNİTE ŞİİR 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI    (2023-2024) 1. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI   SAF (ÖZ) ŞİİRİN O...