§ Ünite İçeriği
§ Edebiyat kavramı
§ Edebiyatın bilimle ve güzel sanatlarla ilişkisi
§ Metinlerin sınıflandırılması
§ Dilin kullanımdan doğan türleri
§ Yazma süreci
§ İletişim ve ögeleri
§
EDEBİYAT NEDİR?
Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır. Diğer bir tanımla edebiyat dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir.
Arapça edeb kökünden gelen edebiyat aslında ilm-i edeb’in bütün anlamlarını toplayan çoğul bir kelimedir. Tanzimat’tan sonra Türkçede tekil olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.Þ Edebiyat; sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır:Þ Sözlü edebiyat; anlatım aracı olarak sözün kullanıldığı, yazının bulunmadığı çağlarda üretilmiş, dilden dile söylenerek günümüze kadar gelmiş, halkın ortak malı olmuş edebiyat ürünlerinin genel adıdır.Þ Yazılı edebiyat ise anlatım aracı olarak yazının kullanıldığı, yazarı belli olan, her tür edebiyat ürününün toplu adıdır.
Olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatıdır. Diğer bir tanımla edebiyat dille gerçekleştirilen güzel sanat etkinliğidir.
Arapça edeb kökünden gelen edebiyat aslında ilm-i edeb’in bütün anlamlarını toplayan çoğul bir kelimedir. Tanzimat’tan sonra Türkçede tekil olarak bugünkü anlamında kullanılmıştır.Þ Edebiyat; sözlü ve yazılı olmak üzere ikiye ayrılır:Þ Sözlü edebiyat; anlatım aracı olarak sözün kullanıldığı, yazının bulunmadığı çağlarda üretilmiş, dilden dile söylenerek günümüze kadar gelmiş, halkın ortak malı olmuş edebiyat ürünlerinin genel adıdır.Þ Yazılı edebiyat ise anlatım aracı olarak yazının kullanıldığı, yazarı belli olan, her tür edebiyat ürününün toplu adıdır.
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ
1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat
2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI
a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı
1)Anonim Türk Halk Edebiyatı
2)Dini-Tasavvufi Türk Halk Edebiyatı
3)Âşık Tarzı Türk Halk Edebiyatı
3) BATI TESİRİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
Tanzimat Edebiyatı
Servet-i Fünun Edebiyatı
Fecr-i Ati Edebiyatı
Milli Edebiyat
Beş Hececiler
Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
Yedi Meşaleciler
Garipçiler (Birinci Yeniciler)
İkinci Yeniciler
Toplumcu Gerçekçiler
Maviciler
Hisarcılar
EDEBİYATIN DİĞER BİLİMLERLE İLİŞKİSİ
Edebiyatın konusu insandır, edebiyat insanların iç dünyalarına, ilişkilerine, doğal ve sosyal çevrelerine, toplum yaşamına, ekonomik, siyasi ve sosyal değişmelere ayna tutan güzel sanatlar dalıdır. Edebiyat hem bu yönüyle psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe ve coğrafya gibi bilim dallarıyla yakından ilişkilidir hem de anlatım biçimlerini ve dili araç olarak kullanan bütün bilim dallarıyla benzer özellikler taşır. Edebiyat, ürünlerini ortaya koyarken bu özelliklerden dolayı çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar.
Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi
⇒Edebiyat - Tarih İlişkisi:
Her edebi metnin, içinde oluştuğu tarihi bir dönem vardır ve edebi metinlere bu dönemin özellikleri ve izleri yansır. Edebi metinlerin konusunu, yazıldığı dönemin olayları, sosyal ve siyasal yapısı, dünya görüşü oluşturur. Bu eserleri anlamak ve doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihini bilmek gerekir. Ayrıca kimi edebi eserler konusunu doğrudan tarihsel gerçeklerden alır, bu tür eserler de tarih bilimine yardımcı olur, kaynak oluşturur.⇒Edebiyat - Coğrafya İlişkisi:
Özellikle belli bir olayı anlatan edebi eserlerde mekân (yer) kavramı vardır. Olaylar belli mekânlarda cereyan eder ve o mekânın (coğrafyanın) eserdeki kahramanlar üzerinde yarattığı etkiye yer verilir. Böylece edebiyat, coğrafya biliminden yararlanmış olur. Gezi yazısı gibi bazı metinler de belli bir çevreyi, coğrafyayı tanıtmak amacıyla yazılır, bu durumda da edebiyat, coğrafya bilimine katkıda bulunmuş olur.⇒Edebiyat - Sosyoloji İlişkisi:
İnsan toplumsal bir varlıktır ve edebiyatın konusu da insandır. Edebi eserler insan ilişkilerine, toplumun duyuş ve düşünüşüne göre şekillenir. Sosyolojinin konusu da toplum olduğu için her iki bilim dalının pek çok ortak özelliği bulunur. Edebi eserlerin bir kısmı, topluma öncülük etmek, onu değiştirip geliştirmek amacını taşır, bu yönüyle de edebiyat sosyoloji bilimine katkıda bulunur, kaynaklık eder.
⇒Edebiyat - Psikoloji İlişkisi:
Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar. Geniş ruh çözümlemeleri yapar, insanın iç dünyasını, duygu ve hayallerini anlatır. Böylece okurun “insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına yardımcı olur. Bireyin iç dünyasını konu alan bu eserler, hem psikolojiden yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı sağlamış olur. Örneğin Mehmet Rauf’un “Eylül”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gibi romanları psikolojik tasvir ve tahlillere geniş yer verir.⇒Edebiyat - Felsefe İlişkisi:
Felsefe, maddeyi ve yaşamı çeşitli yönlerden inceleyen bir düşünce sistemidir. Bazı edebi metinler felsefi bir düşünce sistemine göre oluşur. Örneğin klasisizm akımına bağlı sanatçılar, Descartes’in “Rasyonalizm” ine göre yaşamı ve insanı anlatmıştır. Bu durumda edebiyat doğrudan felsefeden, felsefi düşünce sisteminden yararlanmış olur. Kimi edebi eserlerde yer alan fikirler ve bakış açısı felsefede yeni bir düşünce sisteminin oluşmasına katkı sağlar.⇒Edebiyat - Bilim ve Teknik İlişkisi
Bilimsel gelişmelerin bir kısmı edebiyatı doğrudan etkilemiştir. Örneğin matbaanın icat edilmesi, kitapların çoğaltılmasını kolaylaştırmış ve kitap daha çok insana ulaşmıştır, böylece teknoloji edebiyata katkı sağlamıştır. Edebi eserler de bilimsel çalışmalarda kullanılabilir ve bilim için ilham kaynağı olabilir. Edebi eserler yeni buluşlara ilham verebilir. Buna en güzel örneği Jules Verne’in “Aya Yolculuk” adlı romanıdır. Bu roman daha aya gidilmediği bir dönemde yazılmıştır ve bilime kaynaklık etmiştir. Ayrıca aynı yazarın Denizler Altında Yirmi Bin Fersah romanı da örnek verilebilir.
Edebiyatın konusu insandır, edebiyat insanların iç dünyalarına, ilişkilerine, doğal ve sosyal çevrelerine, toplum yaşamına, ekonomik, siyasi ve sosyal değişmelere ayna tutan güzel sanatlar dalıdır. Edebiyat hem bu yönüyle psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe ve coğrafya gibi bilim dallarıyla yakından ilişkilidir hem de anlatım biçimlerini ve dili araç olarak kullanan bütün bilim dallarıyla benzer özellikler taşır. Edebiyat, ürünlerini ortaya koyarken bu özelliklerden dolayı çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar.
Edebiyatın Diğer Bilimlerle İlişkisi
⇒Edebiyat - Tarih İlişkisi:
Her edebi metnin, içinde oluştuğu tarihi bir dönem vardır ve edebi metinlere bu dönemin özellikleri ve izleri yansır. Edebi metinlerin konusunu, yazıldığı dönemin olayları, sosyal ve siyasal yapısı, dünya görüşü oluşturur. Bu eserleri anlamak ve doğru yorumlayabilmek için o dönemin tarihini bilmek gerekir. Ayrıca kimi edebi eserler konusunu doğrudan tarihsel gerçeklerden alır, bu tür eserler de tarih bilimine yardımcı olur, kaynak oluşturur.⇒Edebiyat - Coğrafya İlişkisi:
Özellikle belli bir olayı anlatan edebi eserlerde mekân (yer) kavramı vardır. Olaylar belli mekânlarda cereyan eder ve o mekânın (coğrafyanın) eserdeki kahramanlar üzerinde yarattığı etkiye yer verilir. Böylece edebiyat, coğrafya biliminden yararlanmış olur. Gezi yazısı gibi bazı metinler de belli bir çevreyi, coğrafyayı tanıtmak amacıyla yazılır, bu durumda da edebiyat, coğrafya bilimine katkıda bulunmuş olur.⇒Edebiyat - Sosyoloji İlişkisi:
İnsan toplumsal bir varlıktır ve edebiyatın konusu da insandır. Edebi eserler insan ilişkilerine, toplumun duyuş ve düşünüşüne göre şekillenir. Sosyolojinin konusu da toplum olduğu için her iki bilim dalının pek çok ortak özelliği bulunur. Edebi eserlerin bir kısmı, topluma öncülük etmek, onu değiştirip geliştirmek amacını taşır, bu yönüyle de edebiyat sosyoloji bilimine katkıda bulunur, kaynaklık eder.
⇒Edebiyat - Psikoloji İlişkisi:
Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlar. Geniş ruh çözümlemeleri yapar, insanın iç dünyasını, duygu ve hayallerini anlatır. Böylece okurun “insan” denen varlığı çok yönlü olarak tanımasına yardımcı olur. Bireyin iç dünyasını konu alan bu eserler, hem psikolojiden yararlanmış hem de psikoloji bilimine katkı sağlamış olur. Örneğin Mehmet Rauf’un “Eylül”, Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” gibi romanları psikolojik tasvir ve tahlillere geniş yer verir.⇒Edebiyat - Felsefe İlişkisi:
Felsefe, maddeyi ve yaşamı çeşitli yönlerden inceleyen bir düşünce sistemidir. Bazı edebi metinler felsefi bir düşünce sistemine göre oluşur. Örneğin klasisizm akımına bağlı sanatçılar, Descartes’in “Rasyonalizm” ine göre yaşamı ve insanı anlatmıştır. Bu durumda edebiyat doğrudan felsefeden, felsefi düşünce sisteminden yararlanmış olur. Kimi edebi eserlerde yer alan fikirler ve bakış açısı felsefede yeni bir düşünce sisteminin oluşmasına katkı sağlar.⇒Edebiyat - Bilim ve Teknik İlişkisi
Bilimsel gelişmelerin bir kısmı edebiyatı doğrudan etkilemiştir. Örneğin matbaanın icat edilmesi, kitapların çoğaltılmasını kolaylaştırmış ve kitap daha çok insana ulaşmıştır, böylece teknoloji edebiyata katkı sağlamıştır. Edebi eserler de bilimsel çalışmalarda kullanılabilir ve bilim için ilham kaynağı olabilir. Edebi eserler yeni buluşlara ilham verebilir. Buna en güzel örneği Jules Verne’in “Aya Yolculuk” adlı romanıdır. Bu roman daha aya gidilmediği bir dönemde yazılmıştır ve bilime kaynaklık etmiştir. Ayrıca aynı yazarın Denizler Altında Yirmi Bin Fersah romanı da örnek verilebilir.
GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ
Sanat insanın güzellik karşısında duyduğu heyecan ve hayranlığı uyandırmak için ortaya koyduğu yaratıcılıktır. Sanatın temelinde insan sevgisi, hoşgörü, yaratma özgürlüğü vardır. Sanatın amacı insanlarda güzel duygular uyandırmak, insan hayatını renklendirmek, güzelleştirmektir.
İnsanoğlu hayatı boyunca güzeli istemiştir. Sözüne yazısına (edebiyat) sesine (müzik) kullanabildiği
renklere (resim) yaşadığı mekana (mimarlık) işleyebildiği her türlü maddeye (heykeltıraş) güzellik vermek insanoğlunun yaşam felsefesi olmuştur ki bu da güzel sanatlar dediğimiz şubeleri doğurmuştur.
Edebiyat bu güzel sanatların bir koludur. Edebiyat; sözde, yazıda, düşüncede, hayalde güzellik demektir.
Edebiyat; dil ile gerçekleştirilen, malzemesi dil olan güzel sanat etkinliğidir. Edebi eser öncelikle sanat değeri olan eserdir. Edebi eserlerde dikkatle kullanılmış bir dil vardır. Bilim nasıl ki akla, mantığa, öğretmeye yönelik ise sanat da insan ruhunu doyurmaya, güzelleştirmeye yöneliktir.
Görsel (plastik) sanatlar, maddeye biçim veren sanatlardır. Bu madde taş, mermer, boya, çamur vb. olabilir. Görsel sanatlar, adından da anlaşılacağı üzere göze hitap eden sanatlardır.
İşitsel (fonetik) sanatlar sese biçim veren, malzemesi ses ve söz olan sanatlardır. Edebiyat, fonetik bir sanattır. Çünkü edebiyatın malzemesi, dildir. Dil ise seslere dayanan bir iletişim sistemidir.
Dramatik (ritmik) sanatlar, harekete biçim veren sanatlardır. Dramatik sanatların çoğunda hareket öğesinin yanında işitsel ve görsel öğeler de bulunur. Söz gelimi dramatik sanatlar içinde sınıflandırılan tiyatro, edebiyattan, dolayısıyla da fonetik sanatlardan ayrı düşünülemez. Çünkü birkaç modern tiyatro türü hariç bütün tiyatro türlerinde diyaloglara, dolayısıyla da sese, söze, kelimelere, cümlelere yer verilir. Bu nedenle de tiyatro oyuncularının konuşmalarının ve hareketlerinin yer aldığı tiyatro metinleri, birer edebî metin kabul edilir. Benzer durumlar bale, dans, opera, sinema gibi sanat dallan için de söz konusudur. Söz gelimi sözlerinin tümü ya da büyük bölümü şarkı olarak söylenen, müziğe uyarlanmış sahne yapıtı olan “opera”da müzik, edebiyat ve dans iç içedir. Bu sebeple bu çeşit sanatları karma sanatlar başlığı altında gruplandırmak da mümkündür.
Edebiyatın Diğer Sanat Dallarından Ayrılan Yönleri
§ En önemli fark kullanılan malzemedir. Edebiyatın malzemesi dildir.
§ Amaçları bakımından farklıdır.
§ İfade edişleri farklıdır.
§ Gerçekliği ele alışları farklıdır.
SANAT VE ZANAATIN ORTAK VE FARKLI YÖNLERİ
Farklı Yönleri
§ Sanat eseri biriciktir; zanaat eseri ise çoğaltılabilir.
§ Sanat eseri alışılmışın dışında özgündür; zanaat eseri alışılmış bilinen tekrar edilendir.
§ Sanatta yaratıcılık ön planda olmasına karşılık zanaatta ustalık ön plandadır.
§ Sanat eseri güzellik amacı güder; zanaat ise yarar amacı.
§ Sanatçı eserini oluştururken para kazanma amacı gütmez; zanaatçı para kazanmak ister.
Benzerlikleri:
§ Her ikisi de el emeği ister.
§ Her ikisi de biçim oluşturur.
§ Her ikisi de bir beceri izlenimi verir.
§ Her ikisinin de temelinde bir tasarım vardır.
METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI
Bilimin ve edebiyatın gelişmesi, buna bağlı olarak farklı alanlarda metinlerin yazılması, metinlerin sınıflandırılması sonucunu doğurmuştur. Bu sınıflandırma, metin türlerinin birbirinden ayrılmasını ve anlaşılmasını kolaylaştırmıştır.
Metinler
gerçeklikle ilişkilerine
dilin işlevlerine
anlatım türlerine
yazılış amaçlarına göre gruplandırılabilir.
Buna göre metinler genel olarak öğretici metinler ve edebî (sanatsal, kurmaca) metinler olarak ikiye ayrılır.
EDEBİ METİNLERLE ÖĞRETİCİ METİNLER ARASINDAKİ FARKLAR
· Edebi metinlerin yazılış amacı sanat yapmaktır. Öğretici metinlerin amacı ise okuyucuya bilgi vermektir.
· Edebi metinler, gerçeklikle ilişki içinde olsa da kurmacadır. Öğretici metinlerde anlatılanlar gerçeğin kendisidir.
· Edebi metinlerde dil, günlük dilden farklı sanatsal işleviyle kullanılır. Öğretici metinlerde ise dil genellikle göndergesel işleviyle kullanılır.
· Edebi metinlerde estetik zevk ön plandadır. Öğretici metinler ise sanat kaygısıyla yazılmaz.
· Edebi metinlerin ana düşüncesi kendi içindedir, yani sezdirme, hissettirme, çağrıştırma esastır. Öğretici metinler ise göndergeyi anlatır, açıklar, yorumlar.
· Edebi metinleri her okuyan, metinden yeni ve farklı anlamlar çıkarabilir. Yani edebi metinlerin tek değil, birden çok anlamı vardır. Öğretici metinlerin tek anlamı vardır, her okuyan aynı şeyi anlar.
· Edebi metinlerde sözcüklerin yan ve mecaz anlamları öne çıkar, imgelerden, sözcüklerin çağrışım değerlerinden yararlanılır. Öğretici metinlerde ise sözcükler gerçek anlamlarıyla kullanılır.
ÖRNEK METİN İNCELEMESİ
“Çanakkale Savaşı Türk tarihinin dönüm noktalarından bir tanesidir. Bu zaferle ülke düşmandan tamamen temizlenmiştir. Düşman gemilerinin boğazdan geçişleri büyük oranda engellenmiş, karaya çıkanlarla da göğüs göğse bir mücadele örneği ortaya konmuştur. Bu savaş sonucunda tam bir insan kıyımı yaşanmıştır: beş yüz bin ölü…”
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
—Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde gösterdiği vahşetle bu: bir Avrupalı (Mehmet Akif ERSOY)
Soru: Yukarıdaki iki metni aşağıdaki ölçütlere göre karşılaştırınız...
a) Konusu: Her ikisi de Çanakkale Savaşı'ndan bahsetmektedir.
b) Yazılış amacı: Çanakkale Savaşı ile bilgi vermek , II . Metin ise duyguları estetik bir biçimde okura aktarmak için…
c) Gerçeklik : I .metin gerçek , II. metin kurmaca gerçekliği olan bir metindir.
d) Dilin işlevi : Göndergesel , sanatsal işlev
e) Metin türü: İlk metin öğretici metin, ikinci metin sanatsal metin
DİLBİLGİSİ
DİLİN KULLANIMDAN DOĞAN TÜRLERİ
Bir dilin kullanımında, bölgesel ve kültürel farklılıklar sonucu, dil içindeki çeşitlenmelerle ağız, şive
ve lehçe oluşur. Dilin belirli çevrelerdeki özel kullanımıyla da argo ve jargon oluşur.
Ağız: Bir dilin bir ülke sınırları içindeki farklı yerleşim bölgelerinde ses, şekil, söz dizimi ve anlamca farklılaşan konuşma biçimidir: Kayseri ağzı, Erzurum ağzı, Trakya ağzı...
Örnek: Beni bak gıı, n’apıp durun? (Bana bak kız, ne yapıyorsun?) (Ege ağzı)
Şive: Bir dilin, yazılı kaynaklarla izlenebilen tarihî gelişimi içinde ayrılmış kollarıdır. Şiveler; bir milletin tarihî, siyasi, sosyal ve kültürel nedenlerle farklı yurt coğrafyalarına dağılmasıyla ortaya çıkar: Azeri Türkçesi, Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi vb. Şiveler arasındaki ses, şekil ve kelime farklılıkları anlaşmayı engelleyecek kadar derin değildir.
Örnek: Neçe yaşın var? (Kaç yaşındasın?) (Azeri şivesi)
|
Lehçe: Bir dilin, tarihî gelişimi içinde yazılı kaynaklarla izlenemeyen dönemlerinde ayrılmış kollarıdır.
Türk dilinin Çuvaş lehçesi ve Yakut lehçesi gibi. Lehçeler arasındaki ses, şekil ve kelime farklılıkları anlaşmayı güçleştirecek kadar derindir. Bu durum daha çok tarihî, siyasi ve coğrafi nedenlerden kaynaklanır.
Örnek: En ubayın hanna üöreneriy? (Senin ağabeyin nerede okuyor?) (Yakut lehçesi)
Argo: Ortak dilden ayrı olarak belirli toplulukların ses, yapı, söz dizimi ve anlam bakımından farklılık gösteren dili veya kelime dağarcığıdır. Farklı bir anlaşma biçimi sağlamak üzere oluşturulur. Argo oluşturulurken ortak dildeki kelimelere özel anlamlar verilir, bazı kelimelerde değişiklik yapılır; dilin lehçelerinden, eskimiş ögelerinden ve yabancı kelimelerden yararlanılır. Argo, çoğunlukla kaba bir söyleyiş özelliği gösterir.
Örnek: Adam afili, etrafa caka satıyor. Örnek: Mangır------para
Kesik atmak---- haraç almak
Okutmak--- satarak elinden çıkarmak
Pekmezini akıtmak-------Kan akıtmak
Jargon: Aynı meslek veya topluluktaki insanların ortak dilden ayrı olarak kullandıkları özel dil veya
söz dağarcığıdır.
Örnek: “Hasta dün gece eks oldu.” cümlesindeki “eks olmak” ifadesi bir tıp jargonudur. (ÖLDÜ)
Spinal yaşayan (beynini kullanmadan yaşayan)
YAZI DİLİ (STANDART DİL):Bir dilde birliği ve anlaşma kolaylığını sağlamak için kullanılan dildir. Buna kültür dili ya da edebî dil de denir. Konuşma dili her bölgenin doğal, günlük dili olmasına karşılık yazı dili, okuma yazmada kullanılan ortak dildir.
Bir dil, o dilin lehçe veya ağızlarından birine göre yazılır ve bu yazılış, standart yazı dilini oluşturur. Yazı dili olma vasfını taşıyan ağız, bir memleketin kültür merkezi olarak gelişen yerinin ağzıdır ve konuşma dillerinin en gelişmişidir. Türkiye Türkçesinin yazı dilinde İstanbul ağzı esas alınmıştır.
Örnek
Gittiğin aklıma geldikçe canım çok sıkılıyor. Nasıl dayanacağım yokluğuna, bilemiyorum. Her yerde gözlerim hep seni arayacak. Aşağı mahallede oturduğunu da yeni öğrenmiştim.
KONUŞMA DİLİ: Günlük hayatta insanlarla iletişim kurmak için kullanılan dildir. Bu dil, doğal olduğu için konuşma esnasında cümlenin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp sıralanmadığına, söyleyişin doğru olup olmadığına pek dikkat edilmez. Bu sebeple zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş ve kelime farklılıkları ortaya çıkar.
Örnek
Giddiin aklıma geldikçe canım çok sıkılıyo. Nası dayanıcam yokluuna bilemiyom. Her yerde gözlerim hep seni arıyacak. Aşşaa maallede oturduunu da yeni orenmişdim.
ÖRNEKLER
Döviz piyasalarında bu hafta dalgalanma bekleniyor. JARGON
Adamı sokakta kıstırıp bir güzel marizlemişler. (ARGO)
Haydah oloroğut.? (Nasılsın?) (LEHÇE)
Bir toplumun gelişmesi eğitime verdiği öneme bağlıdır. (STANDART DİL)
Menden heç ne soruşma. (ŞİVE)
Sene diyirem ! Gaç gündür ariram, yoksan, e ben neyidim? (AĞIZ)
İLETİŞİM ÖGELERİ
Gönderici ile alıcı arasındaki bilgi alışverişine iletişim denir. Yani her türlü bilgi alışverişi iletişimdir. Bu alışveriş her şekilde olabilir. Sözlü, yazılı, sanal... işaret, simge aracılığıyla, hatta el kol hareketleri ile..
GÖNDERİCİ (KAYNAK/ VERİCİ): Duygu, düşünce ve isteklerin aktarılmasında iletiyi hazırlayan, gönderen kişi ya da topluluktur.
ALICI: Göndericinin gönderdiği bilgiyi (ileti/mesaj) alan taraf... Göndericinin muhatabı da diyebiliriz. Alıcı, tıpkı gönderici gibi kişi, kişiler veya kurum olabilir.
İLETİ (MESAJ): Göndericinin alıcıya gönderdiği her türlü bilgi... İleti; sözlü, yazılı, görsel; hatta bir işaret bile olabilir.
KANAL: İletinin alıcıya ulaşmasında kullanılan yol ve araçtır. Işık, hava, ses vb. iletiyi alıcıya taşıyan kanaldır. İnsan duyu organlarıyla iletiyi alır ve anlamlandırır.
DÖNÜT: Alıcının iletiye verdiği tepki.
KOD: iletinin üretildiği şifreleme sistemi. Bütün doğal diller koddur. Mesela Türkçe.
BAĞLAM: İletişimde görev alan unsurların birlikte meydana getirdikleri ortam... Bir söz unsurunun aynı kişilerde farklı zamanlarda farklı algılanmasının nedeni bu iletişimin gerçekleştiği bağlamdır.
ÖRNEK-1:
Bir hikâye üzerindeki iletişim ögelerini gösterelim: Örnek hikâyemiz usta öykücü Halikarnas Balıkçısı'nın "doğa sevgisi" temasını Deli Davut karakteri üzerinden verdiği Gülen Ada hikâyesi...
Hikâyenin İletişim Ögeleri:
Gönderici: Yazar
Alıcı: Okuyucular
İleti: Doğa sevgisi
Kanal: Gülen Ada hikâyesi
Bağlam: Metin
Kod: Türkçe
ÖRNEK-2
Edebiyat öğretmeni sınıfta "İletişim" konusunu işlemektedir. Arka sırada oturan Berke'ye "Oğlum konuyu anladın mı?" diye sorar. Berke de "Çok iyi anladım Hocam?" cevabı verir.
iletişim örneğinin ögeleri
Gönderici: Öğretmen
Alıcı: Öğrenci (Berke)
İleti: "Oğlum, konuyu anladın mı?"
Dönüt: "Evet çok iyi anladım"
Bağlam: Sınıf
Kanal: Ses Dalgaları
Kod: Dil( Türkçe)
DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI
1. Tanımlama: Bir kavrama ya da olayın belirgin özellikleriyle tanıtılmasına tanımlama denir. Tanım kısaca “nedir” sorusuna verilen cevaptır.
ÖRNEK: Doğruluk kimseyi aldatmamaktır. Kimseye yalan söylememek, tutamayacağın sözler vermemektir. Herkesin sana en değerli şeylerini gönül rahatlığıyla emanet edebileceği kadar güvenilir olmaktır doğruluk.
2. Örneklendirme: İfade edilen düşünceye uyan olay, durum ya da kavramlarla düşüncenin desteklenmesidir. Anlatılmak istenenin somutlaştırılması yöntemidir.
ÖRNEK: Anadolu’nun her köşesinden tarih fışkırır adeta. Ayasofya’dan Sümela’ya, Efes Antik Kenti’nden Mevlana’ya… saymakla bitmez.
3. Tanık Gösterme: Anlatılmak istenilen düşüncenin başkalarının görüşlerinden, sözlerinden yararlanarak açıklanması yoludur. Başkalarının aynı konuda söylediği sözler yazı içerisinde alıntı olarak gösterilir. Tanık olarak düşüncesine başvurulan kişinin, konusunda uzman güvenilir olması gerekir.
ÖRNEK: Mutluluk, aslında herkesin çok yakınında. İsteyen herkes, her an mutlu olabilir. Filozof Sokrates: “Bir kitap, bir çiçek, bir kuş… ne büyük saadet!” derken bunu anlatmıyor mu?
4. Karşılaştırma: Aralarında benzerlik ya da karşıtlık bulunan varlık veya kavramların bu özelliklerinin ortaya konmasıdır. Anlatılanlar, kavramlar arasındaki benzer ve farklı özellikler yardımıyla daha anlaşılır hâle gelir.
ÖRNEK:
Yabancı sözcük oranının %1 olarak saptandığı Orhun Yazıtlarında (...) yazınsal bir dil vardır. Soyut kavramların da yer aldığı bu yazıtlar, Türkçe yazı dilinin çok uzun bir geçmişi olduğuna tanıklık eder. Uygurcada ise yabancı sözcük oranının arttığı görülür. Bu olguda, Uygurcaya çevrilen dinsel metinlerin etkisi vardır. (Muhittin Bilgin, Anlamdan Anlatıma Türkçemiz)
5. Sayısal Verilerden Yararlanma: Yazar düşüncesini inandırıcı kılmak için bazı sayısal verilerden yararlanır.
ÖRNEK: TÖMER, 1992-1993 yıllarında 25 şubesi ve 900 kadar çalışanı ile 54000 öğrenciye hizmet vermiştir.
6. Somutlama: Soyut kavramları zihinde görünüşleştirmeye somutlama denir. Somutlama, benzerliklerden yararlanma, örnekleme ve somut kavramları soyut kavramların yerine kullanma yoluyla gerçekleşebilir.
ÖRNEK: "Hayat bir nehir gibi hızlı akıp gidiyor"
Bu cümlede somutlama vardır. Soyut olan "hayat" kavramı somut bir varlık olan nehre benzetilerek somutlama yapılmıştır.
7. Benzetme: Aralarında çeşitli ilgiler bulunan varlık veya kavramlardan benzerlik bakımından nitelikçe zayıf olanın güçlü olana benzetilerek anlatılmasıdır.
ÖRNEK: Yırtık gömleğiyle paçaları parçalanmış pantolonunun içinde ince bir değnek gibi duran narin vücuduna bakılsa belki daha küçük zannedilirdi.
DİLİN İŞLEVLERİ
Kafasında kurduğu olayları bir öykü ya da bir roman biçiminde yansıtan yazar ile bilimsel araştırmasını makale şeklinde ortaya koyan bir bilim adamı dili aynı işlevde kullanmaz. Çünkü bunların amacı farklıdır. Yazar kendi kurduğu dünyayı kelimelerin yan, mecaz ve çağrışımsal anlamlarından da yararlanarak öznel bir şekilde aktarır. Bilim adamı ise var olan gerçekliği değiştirmeden, kelimelerin daha çok gerçek anlamlarından yararlanarak bilimsel bir üslupla aktarır. Dolayısıyla dili farklı işlevlerde kullanmış olurlar. Kısaca dil, her zaman aynı şekilde ve aynı işlevde kullanmaz. Dilin işlevi insanın dili kullanma amacına göre değişiklik arz eder. Şimdi dilin işlevlerini kısaca açıklayalım:
1. Göndergesel İşlev
İletinin, dilin göndergeyi olduğu gibi ifade etmesi amacıyla oluşturulmasıdır. Dilin bilgi verme işlevidir. İletişimde bilgiler alıcıya nesnel bir anlatımla aktarılıyorsa bu, dilin göndergesel işlevde kullanıldığını gösterir. Dilin göndergesel işlevi daha çok, öğretici metinlerde, ders kitaplarında, ansiklopedilerde, kullanma kılavuzlarında, bilimsel metinlerde karşımıza çıkar.
“İstanbul’da Sarayburnu sırtlarında kurulan ve yaklaşık 400 yıl Osmanlı Devleti’nin yönetim merkezi olan Topkapı Sarayı, dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişidir.”
Bu cümlede Topkapı Sarayı ile ilgili bilgi aktarılmıştır. Bilgiye herhangi bir yorum eklenmemiş, yani bilgi nesnel bir üslupla aktarılmıştır. Dolayısıyla bu cümlede dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.
2. Heyecana Bağlı İşlev
Gönderici (kaynak) iletisini, duygu ve heyecanlarını dile getirme amacıyla aktarmışsa, dil “heyecana bağlı işlev’ de kullanılmıştır. Bu işlevde duygular, heyecanlar söz konusudur. Dilin heyecana bağlı işlevinde yorum, öznellik hâkimdir. Özel mektuplar, lirik şiirler, eleştiri yazıları, hitabetler (söylev) dilin bu işleviyle oluşturulur.
“Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!”
Bu cümlede dil heyecana bağlı işlevde kullanılmıştır.
3. Şiirsel (Sanatsal) İşlev
İletinin iletisi kendinde ise dil “şiirsel işlev” inde kullanılmış demektir. İleti, bir anlam aktarmaktan çok, karşı tarafta farklı çağrışımlar uyandırır. Bu durumda ileti, kendi dışında herhangi bir şeyi, herhangi bir olguyu ifade etmez, yansıtmaz. Obje, iletinin kendisidir ancak bu; iletinin insandan, hayattan ve yaşanandan soyutlanması değildir. Burada sanata özgü gerçeklik söz konusudur.
Örneğin, dilin şiirsel işlevde kullandığı metinler olan şiirlerde şiirin amacı, o şiirin kendisidir. Edebî sanatlardan, mecaz anlamlı ve çağrışımlı sözcüklerden yararlanılarak imgeler oluşturulur, sözcükler daha farklı anlamlarda kullanılır. Dilin bu işleviyle, daha çok, edebî metinlerde karşılaşılır.
Sesin perde perde genişledikçe
Solan gözlerinden yağarken gece
Sürür eteğini silik ve ince
Bir gölge bahçenin uzaklarında
Sen böyle kederden taştığın akşam
Derim dudağında şarkı ben olsam
Gözlerinde damla, içinde gam
Eriyen renk olsam yanaklarında
Bu dizelerde dil, şiirsel işlevde kullanılmıştır. Çünkü dörtlüklerde bir bilgi ya da anlam aktarmaktan çok, okuyanda çeşitli çağrışımlar uyandırmak amacı vardır.
4. Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi
İleti, alıcıyı harekete geçirmek üzere düzenlenmişse dil alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılmıştır. Bu işlevde amaç, alıcıda bir tepki ve davranış değişikliği oluşturmaktır. Propaganda amaçlı yapılan siyasi söylevlerde, reklam metinlerinde, el ilanlarında genellikle dil, bu işleviyle kullanılır.
“Çocuklar, tören başladı; hemen aşağıya inin!” cümlesinde dil, alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılmıştır. Burada öğrencilerde bir hareket meydana getirmek için yönlendirme söz konusudur.
5. Dil Ötesi İşlev
Dille ilgili bilgiler vermek üzere düzenlenen iletilerde dil, dil ötesi işlevde kullanılır. Dil ötesi işlevin yer aldığı metinlerde iletiler, dili açıklamak, dille ilgili bilgi vermek için düzenlenir.
“Fiil anlamı taşıyan ancak fiillerin özelliklerini tam olarak yansıtmayan ve cümlede isim soylu kelimeler gibi görev üstlenen kelimelere fiilimsi (eylemsi) denir. Bilindiği gibi Türkçede -(i)msi eki benzeyen anlamına gelir. Buna göre fiilimsi de “fiile benzeyen” demektir. Fiillerin üç temel özelliği vardır: Fiiller iş hareket, oluş bildirir; mastar eklerini (-mek, -mak) alır, kip eklerini alır. Fiilimsiler ise mastar eklerini ve kip eklerini alamaz. Sadece iş, hareket, oluş bildirmesi bakımından fiile benzer.”
Bu metinde dille ilgili olan fiilimsiler konusunda bilgi verilmiştir. Demek ki burada dil ötesi işlev söz konusudur.
6. Kanalı Kontrol İşlevi
İletişim sırasında ileti, kanalın iletiyi iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek amacıyla düzenlenmişse dil, kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır. Bu işlevde, iletişim kanallarını denetleme amacı güdülür.
Uyuyan birini uyandırıp ona: “Uyandın mı? Sana söyleyeceklerim var?” demesi gibi.
Arkadaşların birbirleriyle konuşmalarında, eğitim sırasında, söylevlerde, törenlerde vs. dilin kanalı kontrol işlevinden yararlanılır.
Konuşmacı, salondakilere: “Sesimi duyuyor musunuz?” dedi.
Cümlede “Sesimi duyuyor musunuz?” sorusu dilin, kanalı kontrol işlevinde kullanıldığını gösterir.
Dilin İşlevlerine Örnekler
Göndergesel İşlev Örnekleri:
Hegel’in felsefesinin çıkış noktası bilim değil, tarihtir.
Turizm, milletlerarası kültürel tanışmayı sağlar.
Münazara bir tartışma türüdür.
Bugün 23 Nisan.
1973 senesinde doğmuşum.
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır.
Beşiktaş’ın renkleri siyah ve beyazdır.
Heyecana Bağlı İşlev Örnekleri:
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum.
Merhaba ey âli sultan merhaba!
Merhaba ey kân-ı irfan merhaba!
Ben bu davranışınızı etik bulmuyorum, siz yanlış davranıyorsunuz!
Aaa, bardak kırıldı!
Eyvah geç kaldım!
Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi Örnekleri:
İnsanlar! Geliniz, toplanınız, dinleyiniz!
Bu sorular bir saat içinde çözülmüş olacak!
Sınıfı hemen terk et!
Ayşe, benim söylediklerimi tekrar et!
Beni dikkatli dinleyin!
Kanalı Kontrol İşlevi Örnekleri:
Beni duyuyor musun? Alo!
Dikkat! Dikkat! Sesim geliyor mu?
Bakın beni dinlemiyor musunuz?
Bana kulak verin!
Beni anladınız değil mi?
Söylediklerim anlaşıldı mı?
Ödevler yapıldı mı?
Dil Ötesi İşlevi Örnekleri:
Fiil, cümledeki işi, oluşu, hareketi bildirir.
Yapım eki alan her sözcük türemiş sözcüktür.
Türkçede iki ünlü yan yana kullanılamaz.
Şiirsel İşlev Örnekleri:
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk suyla yuyalar
Söyle garip bencileyin
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
ANLATIMIN ÖZELLİKLERİ
AÇIKLIK: Anlatımın herhangi bir belirsizliğe, kuşkuya yol açmayacak biçimde oluşturulmasıdır. Metinde yoruma göre değişmeyen ifadelere yer verilir ve noktalama işaretleri yerli yerinde kullanılır.
AKICILIK: Anlatımda duraksamaya yol açacak, okumayı zorlaştıracak hiçbir unsura yer vermemektir. Akıcılık, ahenkli bir anlatımla, söylenmesi kolay kelimelerin kullanılmasıyla gerçekleşir. Zaman zaman devrik cümle kullanılması akıcılığa katkı sağlar.
YALINLIK (sadelik): Anlatımda gereksiz ayrıntılardan, süslü ve sanatlı söyleyişlerden, imgelerden, uzun cümlelerden kaçınmaktır.
DURULUK: Anlatımda gereksiz kelimelere, sözlere yer vermemektir. Bir söz cümleden çıkarıldığında cümlenin anlamında daralma veya bozulma olmuyorsa o söz gereksizdir çünkü güzel ve etkili bir anlatımda gereksiz ek veya söz tekrarlarına yer verilmez.
Elinize emeğinize sağlık bu dönemde ilaç gibi oldunuz. İnanıyorum ki sizin gibi insanlar her zaman istediklerini başarırlar umarım moral olmuşumdur.
YanıtlaSilçok teskur ederiz emekleriniz icin
YanıtlaSilteşekkürler
YanıtlaSilGerçekten çok yardımcı oldu bu sınav döneminde, teşekkürleer.
YanıtlaSil