*ÜNİTE KONULARI
1. EDEBİYATIN TARİH VE DİN İLE İLİŞKİSİ
2. TÜRK EDEBİYATININ TARİHÎ DÖNEMLERİ TÜRK EDEBİYATININ ANA
DÖNEMLERİ
3. TÜRKÇENİN TARİHÎ GELİŞİMİ TÜRK YAZI DİLİNİN TARİHÎ
GELİŞMESİ
Edebiyat-Tarih
İlişkisi
Yöntem farklılıklarına rağmen edebiyatla tarih arasında sıkı bir ilişki vardır. İkisi de
birbirinin ürün ve verilerini kullanır.
Her edebi metnin içinde oluştuğu tarihi
bir dönem vardır ve edebi metinlere bu
dönemin özellikleri ve izleri yansır. Edebi metinlerin konusunu, yazıldığı dönemin olayları, sosyal
ve siyasal yapısı, dünya görüşü
oluşturur. Bu eserleri anlamak ve doğru
yorumlayabilmek için o dönemin tarihini bilmek
gerekir. Ayrıca kimi edebi eserler konusunu doğrudan tarihsel gerçeklerden alır, bu tür eserler de
tarih bilimine yardımcı olur, kaynak
oluşturur.
Din-Edebiyat
İlişkisi
Dinî hayat, edebî dönemleri belirleyen etkenlerden biridir. Edebiyatın dinî hayata, dinî hayatın
da edebiyata ve dile etkisi vardır.
Edebiyatın tarih, psikoloji, felsefe vb.
gibi pek çok bilimle ilişkisi olduğu gibi
dinle de ilişkisi vardır. Çünkü başlangıcı insanlık tarihi kadar eskilere uzanan din, tarihin
her döneminde bireyleri ve toplumları
etkileyen en önemli faktörlerden birisi
olmuştur. Gerek içerik gerek söz
varlığı olarak din, edebî eserleri etkilemiştir.
Aynı zamanda dinî eserler de edebiyattan
büyük ölçüde yararlanmıştır Örneğin; Türklerin İslamiyet’i kabulüyle
kültürel değişim olmuş, yaşamlarında
İslam dini önemli bir olgu haline
gelmiştir. Edebiyatın toplumla yakın ilişkisi
olduğu için sosyal ve kültürel yapıda meydana gelen değişiklikler edebi ürünlerin içerik, dil ve
üslubunu da etkilemiştir. Hem içerik hem
de biçimsel yönden yenilikler
görülmüştür. Örneğin; edebi eserlerde
Arapça ve Farsça kelimeler, İslam dinine ait
terimler ve kavramlar kullanılmaya başlanmıştır. Arap ve İran edebiyatından alınan yeni nazım
biçimleri kullanılmıştır. Dörtlük nazım
biriminin yanında beyit; hece ölçüsünün
yanında aruz ölçüsü de şiirlerde
görülmeye başlanmıştır.
TÜRK
EDEBİYATI TARİHİNİN DEVİRLERE AYRILMASI
Türk Edebiyatının Dönemlere Ayrılmasında Etkili Olan Özellikler Nelerdir?
• Dil anlayışı
• Dini hayat
• Kültürel farklılaşma
• Sanat anlayışı
• Coğrafya değişimi
• Lehçe ve şive
ayrılıkları
A. İslamiyet Öncesi Türk
Edebiyatı
B. İslamiyet Etkisindeki Türk
Edebiyatı
C. Batı Etkisinde Gelişen Türk
Edebiyatı
A) İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI
İslâmiyet Öncesi Türk
Edebiyatı, Orta Asya coğrafyasında,
başlangıcı kesin tarihlerle
belirlenemeyen ve 10. yüzyıla kadar süren dönemdir. Bu dönem edebiyatı iki kolda gelişmiştir.
1) Sözlü edebiyat: Sözlü olarak yayılan
ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.
Çeşitli Türk boylarında şaman, baksı,
kam, oyun adı verilen sanatçılar
tarafından kopuz eşliğinde söylenen koşuklar, ölen bir kişinin ardından söylenen ağıtlar, destanlar,
atasözleri vb. sözlü edebiyatın ürünleri
arasındadır. Daha ayrıntılı maddeler
halinde bilgiler:
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ
. Anlatımı sözlüdür.
. Din törenlerinde (şölen,
sığır, yuğ) doğmuş, din dışı törenlerde
gelişmiştir.
. Edebi ürünler manzumdur yani
şiir şeklindedir.
. Edebi ürünler anonimdir,
bunlara milli (ulusal) özellikler
hakimdir.
. Yalın ve sade bir dil
kullanılmıştır, dil yabancı etkilerden
uzak ÖZTÜRKÇEDİR. . Şiirde “yarım uyak,
hece ölçüsü, dörtlükler”
kullanılmış.
. Şiir söyleyen kişilere “ozan,
kam, baksı, şaman” denilir.
. Bu dönemde “sav, sagu,
koşuk, destan” nazım şekilleri
görülür.
. Genellikle aşk, tabiat,
kahramanlık ve ölüm konuları
işlenmiştir.
2) Yazılı edebiyat:
a. Göktürk Dönemi:
▪ Göktürkler zamanında yazılmış
olan metinlerdir.
▪ 8. Yüzyılda yazılmış olan
Orhun Abideleri ilk tarih, hitabet ve anı örneğidir.
▪ Bu metinler Türklerin
kullandığı ilk alfabe olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
b. Uygur Dönemi:
▪ Uygurlar döneminde yazılan
metinler dini içeriklidir, Uygur alfabesiyle yazılmıştır.
▪ Bu dönem eserleri Sekiz
Yükmek, Altun Yaruk, Irk Bitig, Kalyanamkara ve Papamkara’dır.
B) İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
Türkler VIII. yüzyıldan
itibaren Müslümanlığın etkisinde kalmış
ancak İslamiyet’in Türkler arasında
yayılması X. yüzyılda gerçekleşmiştir. İslam uygarlığı etkisinde verilen ilk eserler Kutadgu Bilig,
Divân-ı Lugati’t-Türk, Atabetü’l-Hakâyık
ve Divân-ı Hikmet’tir. Bu dönem “GEÇİŞ DÖNEMİ” olarak da bilinmektedir.
yagız yir yıpar toldı kafur
kitip
bezenmek tiler dünya körkin
itip
irinçig kışıg sürdi yazkı
esin
yaruk yaz yana kurdı devlet
yasın (Yusuf Has Hacip-Kutadgu
Bilig'den)
ewet bir edattır, “evet” demektir. Üç farklı
şekli vardır. Ewet, Yağma, Toxsı, Kıpçak
ve Oğuzlara aittir. Emet, evet, yemet
diğer Türklere aittir. Öğüt öğüt. Şöyle
derler: algı.l öğüt mindi.n ogu.l erdem
ti.le bo.yda ulug bilge bolup bilgi-n
üle Diyor ki: Ey oğlum, benden öğüt al ve
terbiyeye talip ol ki kavmin büyüğü olasın ve onlara hikmet ve terbiye dağıtasın. (Divân-ı Lugati’t-Türk’ten-Kaşgarlı
Mahmut)
İslami Dönem Türk Edebiyatı, halk edebiyatı
ve divan edebiyatı olmak üzere iki kolda
gelişmiştir. Halk edebiyatını, daha çok
halk arasından yetişmiş sanatçıların
verdikleri sözlü ürünler oluşturmaktadır.
Halk edebiyatı kendi içinde dinî-tasavvufi, âşık ve anonim halk edebiyatı olmak üzere üçe
ayrılmaktadır. Dil, halkın kullandığı
sade Türkçedir. Divan edebiyatı ise İslami
kültüre dayalı, daha çok medrese öğrenimi
görmüş, eğitimli sanatçıların oluşturdukları edebiyattır. Bu anlayışla verilen eserlerde
Arapça- Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü, ağır, sanatlı bir dil kullanılmıştır.
İslami Dönem Türk Edebiyatı
1. Divan edebiyatı (gazel,
kaside, mesnevi…)
2. Halk edebiyatı:
a. Anonim halk edebiyatı (mani,
türkü, ninni, tekerleme…)
b. Dinî-tasavvufî halk
edebiyatı (ilahi, nefes, devriye,
şathiye, nutuk..)
c. Âşık tarzı halk edebiyatı
(koşma, semai, varsağı, ağıt)
1. TÜRK HALK ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ
. Halkın oluşturduğu ve halk
içinde oluşan şiirlerdir.
. Halkın yaşama biçimini,
acılarını, sevinçlerini, hayata bakış
tarzını yansıtır. . Dili konuşma
dilidir. Yabancı etkilerden uzaktır.
. İçten bir anlatımı
vardır.
. Nazım birimi genellikle
dörtlüktür.
. Ritim millî ölçümüz olan hece
ölçüsüyle sağlanır.
. Çoğunlukla yarım uyak
kullanılır.
. Bu şiirler genelde saz
eşliğinde söylenir.
. Bu şiir geleneğinde
kullanılan belli başlı nazım şekilleri
ve türleri şunlardır: Mani, türkü, ninni,
tekerleme, destan, ağıt, koşma, semai, varsağı, ilahi, nefes, nutuk, deme vb.
. Şair son dörtlükte takma
adını (mahlas) söyler.
. Bu şiirlerin toplandığı
defterlere "cönk" denir.
. Gelenek, usta-çırak
ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir.
. Halk şiiri geleneğinin en
güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Âşık
Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu,
Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu
Emrah, Gevheri'dir.
. Bu geleneğin son dönem
temsilcileri arasında Aşık Veysel, Murat
Çobanoğlu, Aşık Reyhani, Aşık Şeref
Taşlıova ve Aşık Mahzuni Şerif'nin önemli
bir yeri vardır.
Örnek:
Estirir de seher yeli
estirir
Kimini ağlatır kimini
küstürür
Kısmet ise kadir Mevla'm
gösterir
Çokça heves edip öğmeli değil
(Karacaoğlan)
2. DİVAN ŞİİRİNİN (KLASİK EDEBİYAT) ÖZELLİKLERİ
. 13. yüzyılda gelişmeye
başlamış, 16 ve 17
. yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış,
19. yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür.
. Şairler şiirlerini “divan”
adını verdikleri bir kitapta
topladıkları için bu edebiyata “divan edebiyatı” denilmiştir.
. Arapça-Farsça kelime ve
tamlamalarla yüklü, ağır, sanatlı bir
dil kullanılmıştır.
. Ölçü olarak aruz ölçüsü,
nazım birimi olarak genellikle beyit
kullanılmıştır.
. Şiirlerde tam ve zengin uyak
kullanılmıştır.
. Anlatılan şey değil, anlatış
biçimi ön plandadır.
. Çoğunlukla aşk, kadına övgü,
din, ahlak, tasavvuf konuları
işlenmiştir.
. Duygu ve düşünceler mazmun
denilen kavramlarla anlatılmıştır.
. Bu dönemde verilen eserlerde
Arap alfabesi etkili olmuştur.
Gazel Örneği:
Açıl bağun gül ü nesrini ol
ruhsarı görsünler
Salın serv ü sanavber şive-i
reftarı görsünler
(Bağın gülü sen yüzünü aç da o
güzel yanağını görsünler; salın salın da
servi ve çam senin o yürüyüşünü(çalımını) görsünler.)
Kapında hasıl itdi bu devasuz
derdi hep gönlüm
Ne derde mübtela oldı dil-i
bimarı görsünler BAKİ
(Gönlüm bu devasız derdi hep
senin kapında kazandı; hasta gönlümün
nasıl bir onulmaz derde tutulduğunu
görsünler.)
İslamiyet’in Etkisiyle Oluşan
Ürünlerden Diğer Örnekler
KOŞMA ÖRNEĞİ
Sultan Süleyman'a kalmayan
dünya,
Bu dağlar yerinden ayrılır bir
gün.
Nice bin senedir çürüyen
canlar,
Hakk'ın emri ile dirilir bir
gün. ...
Karac'oğlan der ki: Konup
göçersin,
Ecel şerbetini bir gün
içersin,
Sırat Köprüsü'nden sonu
geçersin,
Amelin eline verilir bir
gün. Karacaoğlan
GAZEL ÖRNEĞİ
Acep bu derdümün dermânı yok
mu
Ya bu sabr itmegün oranı yok
mu
Yanaram mumlayın başdan
ayaga
Nedür bu yanmagın pâyânı yok
mu
Begüm Dehhâni'ye ölmezden
öndin
Tapuna irmegün imkânı yok
mu HOCA DEHHANİ (İlk Divan
Şairi)
C) BATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
19. yüzyılın ortalarından
itibaren siyasî bir hareket olan
Tanzimat'ın ilanıyla başlayan ve günümüze kadar
etkisi devam eden dönemdir. Bu
dönemde edebiyatımız gazete çevresinde gelişen roman, hikâye, makale, deneme, eleştiri gibi
birçok yeni türle tanıştı. Batı uygarlığının etkisinde gelişen Türk
edebiyatını beş bölümde inceliyoruz:
1. Tanzimat Edebiyatı
2. Servetifünun Edebiyatı
(Edebiyatıcedide)
3. Fecriati Edebiyatı
4. Millî Edebiyat
5. Cumhuriyet Dönemi Türk
Edebiyatı
1. Tanzimat Edebiyatı Genel Özellikleri
. 1860’da ilk özel gazete olan
Tercüman-ı Ahval’in çıkmasıyla
başlar.
. Batılı tarzda ilk eserler bu
dönemde verilmeye başlanmıştır.
. Hak, adalet, özgürlük,
eşitlik, vatan kelimeleri bu dönemde ilk
defa kullanılmaya başlanmıştır.
. Tanzimat edebiyatı kendi
arasında ikiye ayrılır. (Birinci-ikinci
dönem)
. Yazı dilini halkın anlayacağı
dile yakınlaştırmaya
çalışmışlardır.
. Tiyatroyu halkı aydınlatma
aracı olarak görmüşlerdir.
. Toplumcu bir çizgi tutmaya
çalışmışlardır. Divan edebiyatındaki
"parça güzelliğine" karşın "konu
bütünlüğüne, güzelliğine" önem vermişlerdir.
. Tanzimat I. Dönem sanatçıları
(Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Ahmet
Mithat Efendi) II. Dönem sanatçılarına
(Recaizade Mahmut Ekrem, Sami Paşazade
Sezai, Nabizade Nazım, Abdülhak Hamit
Tarhan, Muallim Naci) göre daha halkçı
olmuşlardır.
2. Servetifünun Edebiyatı Genel Özellikleri
. Servetifünun “fenlerin
zenginliği” anlamına gelir.
. Dönemin siyasal baskıları
nedeniyle kapalı, bireyci bir şiire
yönelmişlerdir.
. “Sanat sanat içindir.”
anlayışı benimsenmiştir.
. Ağır bir dil kullanıldığı
için eğitimli ve seçkin zümreye hitap etmiştir.
. Arapça-Farsça sözcük ve
tamlamalarla yüklü ağır, süslü ve
sanatlı bir kullanılmıştır.
. Siyasi meselelerden oldukça
uzak kalınmaya çalışılmıştır.
. Tevfik Fikret'in hece
ölçüsüyle yazdığı Şermin adlı eser
dışında aruz ölçüsü kullanılmıştır.
. Şiirde anlatım bütünsel ele
alınmıştır. Şiir düz yazıya
yaklaştırılmıştır. Halit Ziya ilk kez mensur
şiir örneği vermiştir.
. Eserlerde olaylar İstanbul’da
geçer.
. Fransız edebiyatından
esinlenme vardır. Bu etkilenmenin sonucu
olarak da “sone” “triyole” “terzerima”
gibi nazım biçimlerini edebiyatımıza
dâhil edilmiştir.
. Bu dönem sanatçıları Tevfik
Fikret, Cenap Şahabettin, Halit Ziya
Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit
Yalçın, Ali Şuayb…
3. Fecriati Edebiyatı Genel Özellikleri
. Fransız edebiyatı örnek
alınmıştır
. Genelde aşk ve tabiat
temaları işlenmiştir
. “Sanat şahsi ve
muhteremdir.’’ denilerek ‘’sanat için
sanat’’ anlayışına bağlı kalındığı vurgulanmıştır
. Aşk, duygulu ve romantik
olarak işlenmiştir.
. Tabiat tasvirlerinde,
sembolizmin etkisiyle gerçeklikten
uzaklaşılmıştır
. Aruz ölçüsü
kullanılmıştır.
. Sanatlı söyleyişlere ve
imgelere yer verilmiştir.
. Arapça, Farsça sözcük ve
tamlamalardan oluşan ağır bir dil kullanılmıştır.
. Önemli bir yenilik
getirilememiş, Servetifünun edebiyatının
devamı olmaktan ileri gidilememiştir.
Sanatçıları: Ahmet Haşim, Tahsin Nahit…
4. Milli Edebiyat Genel Özellikleri
. Batı taklitçiliğinden
kaçınarak, milli konulara yönelme, yeni
ve milli bir edebiyat ortaya koyma amacı
güdülmüştür.
. Milli Edebiyatın getirdiği en
önemli yenilik Yeni Lisan hareketini
başlatarak dilde o döneme kadar değişik
zamanlarda hedeflenen; ancak
başarılamayan sadeleşme hareketini başarmak olmuştur. Bu dönem sanatçıları, konuşma
diliyle edebiyat yapmışlardır.
. Toplum için sanat anlayışını
benimsemişlerdir.
. Halkın yaşamı ve sorunlarının yanı sıra
bireysel konular da işlenmiştir.
. Bu dönemde Anadolu ve Anadolu
insanı eserlere sıkça konu edinilmiştir.
. Bu dönem sanatçıları: Yakup
Kadri Karaosmanoğlu, Halide Edip Adıvar,
Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Ali Canip
Yöntem, Refik Halit Karay, Reşat Nuri
Güntekin, Mehmet Emin Yurdakul….
5. Cumhuriyet Dönemi Türk
Edebiyatı Genel Özellikleri
. Cumhuriyetin ilk yıllarında ölen bazı
sanatçılar dışında Millî Edebiyatçılar,
Beş Hececiler ve Bağımsızlar olarak ele
aldığımız şair ve yazarlar, sanat
hayatlarına Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatında
da devam etmişlerdir.
. 1923’ten 1940’a kadar devam
eden dönemde Kurtuluş Savaşı’nın
yarattığı birliğin, yapılan inkılaplar
ve reformların etkisiyle sanatçılar
“memleket edebiyatı” anlayışıyla Anadolu’ya yönelmişlerdir.
. Özellikle 1930’lu ve 1940’lı
yıllarda yeni akımlar ve topluluklar
oluşmuştur: Yedi Meşaleciler, Birinci
Yeniciler (Garipçiler), Maviciler, İkinci Yeniciler, Toplumsal Gerçekçiler gibi.
. İlk yıllarda genellikle halk
edebiyatı nazım şekilleri ve hece ölçüsü
kullanılmış; 1940’lı yıllardan sonra ise
serbest şiir yaygınlaşmış, aruzu sürdürenler
oldukça azalmıştır.
. Roman ve hikâyelerde
toplumsal ve kültürel farklılıklar, ülke
ve toplum sorunları, Kurtuluş Savaşı,
eski-yeni çatışması, köy ve kasaba insanın
çelişkileri, tarihî konular, yanlış Batılılaşma konuları ağırlıkla işlenmiştir.
. Tiyatro, yeni cumhuriyetin
ilkelerini halka aktarmada bir araç
olarak hızla yaygınlaşmaya başlamıştır.
Ayrıca çocuk tiyatrosu çalışmaları
yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamış, Devlet Konservatuarı
açılmıştır.
. Deneme, eleştiri, edebiyat
tarihi alanlarında Cumhuriyet Dönemi’nde
büyük ilerlemeler kaydedilmiş, önemli
eserler verilmiştir.
. Toplumun esas alınmasıyla
edebiyat, toplumcu bir karakter
kazanmıştır.
. Gerçeklik ön plana
çıkmıştır.
. Edebiyatın her türünde olgun
örnekler verilmiştir.
. Yerli ve halka doğru bir
anlayış gelişmiştir.
. Batı’daki bilimsel ve edebi
gelişmeler takip edilmiştir.
. Cumhuriyet Dönemi’nde Anadolu
coğrafyası ile Anadolu insanının hayatı,
zevkleri edebi eserlerde çok fazla
işlenmiştir.
. Psikoloji ve psikiyatri
alanında yapılan bilimsel çalışmalardan
yararlanılmıştır.
. Bu dönemde Batı
düşüncesindeki gelişmelerden doğan yeni
açılımlara edebi eserlerde kendini
göstermiştir.
. Sezgicilik, varoluşçuluk ve
gerçeküstücülük gibi Batılı akımların
etkisi görülür.
. Birinci ve İkinci Dünya
Savaşı arasında Batı dünyasında ortaya
çıkan bireyin bunalımını esas alan edebi
hareketlerden yararlanılmıştır.
TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ
TÜRKÇENİN TARİHÎ DÖNEMLERİ
A-KARANLIK DÖNEM:
B-ALTAY DÖNEMİ:
Türkçenin Altay dillerinden
(Moğolca, Tunguzca, Mançuca, Korece, Japonca) henüz ayrılmadığı bir dönemdir.
C-İLK TÜRKÇE DÖNEMİ:
Türkçenin Altaycadan koptuğu ve
bağımsız özellikler göstermeye başladığı dönemdir.
D-ANA TÜRKÇE DÖNEMİ:
▪ Bu dönem, Türklerin tarih
sahnesinde görüldüğü Büyük Hun İmparatorluğu zamanındaki Türkçedir.
▪ Bu dönemle ilgili metinler
Çin kaynaklarında mevcuttur.
▪ Hunlara ait olduğu kabul
edilen şiir örnekleri vardır.
METİNLERLE TAKİP EDİLEN DÖNEM:
ESKİ TÜRKÇE
Türklerin 7. yüzyıldan 13.
yüzyıla kadar kullandıkları tek yazı
dili Eski Türkçedir. Eski Türkçe; KökTürk, Uygur ve Karahanlı devirlerini içine alır. Türkler
bu zaman içinde birbirlerinden ayrı
bölgelerde yeni kültür merkezleri
meydana getirmelerine rağmen hep bu dile
bağlı kalmışlardır. Kök
Türklerden sonra gelen Uygur ve Karahanlı
devirleri Türk milletinin yeni medeniyet ve dinlerle tanıştığı zamanlardır. Kök Türklerin
bıraktığı Orhun Kitabeleri de denen Kök
Türk Yazıtları Uygurlardan kalan dinî ve
hukukî metinler, Karahanlılar devrinde yazılan
ve İslami Türk edebiyatının başlangıcını
meydana getiren Kutadgu Bilig, Divân-ı Lugati’t Türk ve Atabetü’l Hakayık gibi eserler Eski Türkçe
ile yazılmıştır.
KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ, BATI
TÜRKÇESİ
Eski Türkçeden sonra başlayan
Orta Türkçe devri, Türklerin yeni yazı
dillerini meydana getirdikleri bir
dönemdir. Bu devirde Türkler batıda Anadolu’ya kuzeyde Karadeniz’in kuzeyi ile batı kısmına
kadar yayıldı. Bu devirde Türkçe,
Kuzey-doğu Türkçesi ve Batı Türkçesi adı
ile ikiye ayrılmıştır.
A. KUZEY-DOĞU TÜRKÇESİ
Kuzey-doğu Türkçesi 13. yüzyıl ile 14.
yüzyıllarda Eski Türkçenin devamı olarak
Hazar Denizi’nin kuzeyinde ve Orta
Asya’da kullanıldı. Eski Türkçenin özelliklerini koruyup geliştirerek devam eden bu yazı dili
Kuzey ve Doğu Türkçesi olmak üzere iki
kolda gelişir. a. Kuzey Türkçesi b.
Doğu Türkçesi
B. BATI TÜRKÇESİ
Hazar Denizi’nin güneyinden geçerek batıya
gelip yerleşen Oğuz Türklerinin yazı
dilidir. Türkçenin Eski Türkçeden sonra
görülen iki kolundan birini oluşturur.
XIII. yüzyıldan günümüze kadar kesintisiz
devam etmiştir. Diğer yazı dillerine göre daha çok gelişme göstermiştir.
Batı Türkçesi; Eski Anadolu
Türkçesi, Osmanlı Türkçesi ve Türkiye
Türkçesi olarak üç devreye ayrılır.
a) Eski Anadolu Türkçesi (Eski
Türkiye Türkçesi): Batı Türkçesinin ilk
devri olan Eski Anadolu Türkçesi XIII.
yüzyıldan XVI. yüzyıla kadar devam etmiştir. Selçuklular, Anadolu Beylikleri ve ilk
Osmanlı bu devre girmektedir.
b) Osmanlı Türkçesi: Türkçe
Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde,
Hazar’dan Orta Avrupa ‘ya, Kırım’dan
Afrika’ya kadar geniş bir sahaya yayılmıştır. Bu yayılma XVI. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar devam
etmiştir. Türkçe bu devrede yabancı
dillerden pek çok kelime ve gramer şekilleri
almıştır.
c) Türkiye Türkçesi: Batı
Türkçesinin üçüncü devresi Türkiye
Türkçesi devresidir. Genellikle “Yeni Lisan
Hareketi” bu dönemin başlangıcı kabul edilir. 1908 yılından bu yana yüzyıla yakın bir zamanı
içine alan bu devrede Türkçe yabancı
gramer şekillerini bırakmış ve kendi
yatağında akmaya başlamıştır. Bu devrin
temelinde, İstanbul konuşmasının esas alındığı bir yazı dili vardır. Türkiye Türkçesinin gelişmesi
içinde Yeni Lisan Hareketi’nden sonra en
geniş çalışma Dil İnkılabıdır. 1928’de
Latin alfabesinin kabulü 1932’de Mustafa
Kemal Atatürk tarafından Türk Dili Tetkik
Cemiyeti’nin (Türk Dil Kurumu) kuruluşu bu hareketin önemli halkalarıdır.
Türkler tarih boyunca Kök Türk,
Uygur, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini
kullanmışlardır. Türklerin yazıya
geçmeden önceki dönemle ilgili bilgilere sözlü
edebiyat ürünlerinden ulaşılır.
Sözlü Edebiyat Dönemi’nde yabancı etkilerden uzak bir Türkçe
vardır.
Türkiye Türkçesi, Azerbaycan
Türkçesi, Türkmenistan Türkçesi, Gagavuz Türkçesi
TÜRKLERİN
TARİH BOYUNCA KULLANDIĞI ALFABELER
Tarih boyunca birçok devlet
kuran ve uygarlık haline gelen Türk devletleri yaşadığı dönemler boyunca farklı
alfabeler kullanmışlardır. Tarihin ilerlemesiyle birlikte konuşulan dile uygun
harfler ve yazılar değişmiş, bazı dönemler alfabelerde alıntılar yapılmıştır.
Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler içerisinde yalnızca ikisi Türk
devletlerinin kendi oluşturmuş oldukları alfabelerdir. Farklı alfabelerin
kullanılmasıyla kültürel etkileşimler yaşanmış ve değişimler meydana gelmiştir.
1) Göktürk (Kök Türk, Runik) Alfabesi
▪ Türklerin kullandığı
alfabeler arasında ilk olanı Göktürk (Kök Türk / Orhun) alfabesidir.
▪ Türklerin ilk milli
alfabesidir.
▪ Sadece Türkler tarafından
kullanılmıştır.
▪ Bu alfabeyi Hunlar,
Göktürkler ve Türk kavimler kullanmış, eklemelerde bulunmuşlardır.
▪ Yabancı etkilere uzak bir
alfabedir.
▪ Göktürk alfabesi 38 harften
meydana gelmektedir.
▪ Bunlardan 4’ü ünlü, 31’i
ünsüz ve 3’ü çift ünsüz sesler için kullanılır.
▪ Ünlüler için kullanılan
harflerin her biri ikişer ünlüyü karşılamaktadır.
▪ Dördü sesli olup, sekiz sesi
karşılar, geri kalan harfler sessiz harf statüsündedir.
▪ Büyük ve küçük harf yoktur.
▪ Sağdan sola doğru yazılır ve
bu şekilde okunur.
▪ “Orhun Abideleri” ve “Yenisey
Yazıtları” Göktürk Alfabesi ile yazılmıştır.
▪ Noktalama işareti olarak
sadece “:” kullanılmıştır.
2) Uygur Alfabesi
• Türklerin kullandığı
alfabeler arasında ikinci olarak kullanılan alfabe Uygur alfabesidir.
• Göktürklerden sonra kurulan
Uygurlar tarafından adlandırılmıştır.
• 18 adet işaretten, sembolden
meydana gelmiştir.
• 4 sesli harf yer alır.
• Sağdan sola ve harfler
birbirine bitişik olacak şekilde yazılır.
• Yalnızca ”Z” harfi ayrı
yazılır.
• Bu yazının katiplerine yani
yazıcılarına bakşı, bakşıgeri veya serbahşı adı verilmektedir.
• Uygur alfabesi Soğd
kökenlidir ve Uygurlar tarafından Türkçeye uyarlanmıştır.
• İslamiyet’ten önce ve sonra
kullanılmıştır.
• İslamiyet’ten sonra Türkistan
ve Kırım’da bulunan Türk devletleri Uygur alfabesini kullanmaya devam
etmişlerdir.
• Uygur alfabesiyle yazılan ilk
metinler 9. yüzyıla aittir.
• Bu alfabe ile edebiyat,
sanat, din ve hukuk alanlarında birçok eser yazılmıştır.
3) Arap Alfabesi:
▪ Türkler, Talas Savaşı’ndan
sonra kitleler halinde İslamiyet’i benimsemeye başlamıştır.
▪ Türklerin İslamiyet’i
kabulünden sonra dile dini kavramlar hızla girmeye başlamıştır.
▪ Bu dini kavramların telaffuzu
ve doğru yazılışı hususunda ayrılıkları önlemek için Arap alfabesine
geçilmiştir.
▪ Arap Alfabesi 28 harften
oluşmaktadır.
▪ Türkçenin ses özelliklerini
tam karşılamadığı için dilimize uygun eklemeler yapılarak 31/36 harfle
kullanılmıştır.
▪ Arap alfabesinde bulunmayan
ç, p, j gibi sesleri karşılayan harfler eklenmiştir.
▪ Sağdan sola yazılır.
▪ Arap alfabesi ünsüz sesler
üzerine kurulmuştur.
▪ Ünlü sesler kelimelerde
gerekmedikçe gösterilmemiştir.
▪ Ünsüz harflerin özelliklerine
göre ünlü sesler telaffuz edilmektedir.
▪ Türkçedeki ünlüler; “a, e”
sesleri “elif”, “ı, i”, sesleri “ye”, “o, ö, u, ü” sesleri ise “vav”
harfleriyle gösterilmektedir.
▪ Okumada oluşabilecek sorunlar
için önemli metinlerde hareke kullanılmıştır.
▪ Arap alfabesinde küçük-büyük
harf kullanımı ve noktalama kuralları yoktur.
▪ Arap alfabesinin kullanımı
Karahanlı Dönemi’nden, 1 Kasım 1928’e kadar sürmüştür.
▪ Osmanlı döneminde Arapça,
Farsça ve Türkçenin karışımından oluşan Osmanlıca ile birlikte bir bütün
oluşturmuştur.
▪ 1928 yılında yapılan Harf
İnkılabı ile kullanımı sona ermiştir.
▪ Bu alfabe ile Türk-İslam
tarihinde önemli eserler verilmiştir.
▪ Arap alfabesinin bizdeki ilk
önemli ürünleri: Kutadgu Bilig, Divanü Lugatit Türk ve Atabetül Hakayık’tır.
▪ Bunlardan Kutadgu Bilig ile
Atabetül Hakayık Uygur alfabesiyle de yazılmıştır.
4) Kiril Alfabesi:
o Türklerin Kiril alfabesine
geçişi Rusya topraklarında gerçekleşmiştir.
o Kiril Alfabesi Türklerin
kullandığı alfabeler arasında en çok sesli harf barındıran alfabedir.
o 38 harften oluşan alfabenin
11’i sesli harftir.
o Soldan sağa doğru yazılır.
o Halen bazı Türk toplulukları
Kiril alfabesini kullanmaktadır.
5) Latin Alfabesi
✓
Türklerin kullandığı alfabeler arasında ne çok bilineni Latin alfabesidir.
✓
Arap alfabesinin Türkçenin yapısına uymaması Latin Alfabesine geçişin önemli
nedenlerindendir.
✓
1925 yılında ilk olarak Azeri Türkleri tarafında kullanılmıştır.
✓
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1928 yılında ülkemizde kullanılmaya
başlanmıştır.
✓
1 Kasım 1928 tarihinde Türk Harf devrimi yapılmış; Arap alfabesinden Latin
alfabesine geçilmiştir.
✓
Bu alfabede toplam 29 harf bulunmaktadır.
✓
8’i sesli harf; geri kalanlar ise sessiz harflerdir.
✓
Latin alfabesinde bulunmayan, Türk dilinin yapısına uygun “ç, ş, ğ, ö, ü”,
harfleri eklenmiştir.
✓
Latin alfabe sisteminden bulunan “q, x, w” harfleri Türkçe dil yapısına
uymadığı için kaldırılmıştır.
✓
Soldan sağa doğru yazılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder