30 Mart 2020 Pazartesi

12. SINIF 2. ÜNİTE HİKAYE TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)


2. ÜNİTE HİKAYE
12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI  (2023-2024)


 

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında çeşitli yazarların yazdığı hikayelerle bu tür gelişmiş, zenginleşmiş ve hikaye sanatına nitelikli örnekler verilmiştir.

* Bu döneme ait bazı hikaye yazarları: Memduh Şevket Esendal, Sait Faik Abasıyanık, Sabahattin Ali, Haldun Taner…

1950 sonrasında bu türde şekilde değişiklikler, gelişmeler ve tema yönünden çeşitlilikler yaşanmıştır.

* Bu dönemde bazı hikaye yazarları: Orhan Kemal, Oktay Akbal, Necati Cumalı, Orhan Duru, Mustafa Kutlu…

1960 sonrasında geleneksel yaklaşım dışında başka sanat anlayışları ortaya çıkmaktadır.

1960 yılından itibaren edebiyatımızda hikâye türünde önemli başarılar elde edilmiştir. Yazarların bazıları toplumcu çizgide, bazıları bireysel duyarlılıkla, bazıları da dinî ve millî duyarlılığa dayalı bir anlayışla eser vermiştir. Yazarlar modernizm ve post modernizm gibi yönelimlerin de etkisiyle anla­tım olanakları ve teknikleri açısından hikâye türünün gelişimine katkı sağlamışlardır.

1960’lı yıllarda ülkedeki siyasal ve sosyal olaylar ve bu olaylar karşısında halkın durumu eserlere yansıtılmaya ça­lışılmıştır. Bu dönemde Leyla Erbil, Demir Özlü, Demirtaş Ceyhun, Erdal Öz, Bilge Karasu, Dursun Akçam, Orhan Duru, Necati Cumalı, Mehmet Şeyda, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan, Bekir Yıldız gibi yazarlar eserler vermiştir.

1970’il yıllardan İtibaren yazarlar siyasal, toplumsal ve günlük konuları eserlerinde ele almışlardır. Muzaffer İzgü, Füruzan, Gülten Dayıoğlu,Tomris Uyar, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Nazlı Eray eserleriyle öne çıkan yazarlardır.

1980’den İtibaren de sıra­dan İnsanın yaşam mücadelesi, kadının Türk toplumundaki yeri ve çocuklar eserlerde ele alınmıştır.

 1990’iı yıllardan İtibaren ise bireyi merkeze alan hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Son dönem Türk hikâyeciliğine Nedim Gürsel, Feyza Hepçilingirler, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Hulki Aktunç, Sevgi Özel, Nazan Bekiroğlu gibi birçok sanatçı örnek verilebilir.

 

 1960 Sonrası Türk Hikâyeciliğinin Özellikleri

 Bu dönemde hikâye bağımsız bir yazı türü olarak daha çok ilgi görmeye başlamıştır.

 Hikâye türü hem teknik hem içerik (muhteva) yönünden gelişmiştir.

 Hikâyede kurgu ve içerik bakımından yenilikçi gelişmeler yaşanmıştır.

 Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artmıştır.

 Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir

 Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir.

İşlenen Konular: Hikâyelerde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların sorunları, küçük memurların ve işçilerin yanı sıra 1960’tan sonra artan işsizliğin bir sonucu olarak Almanya’ya giden işçilerimizin yaşantılarından kesitler, kadın sorunları, köyden kente göç, kapitalist yaşamın getirdiği bunalımlar gibi toplumsal sorunlar ele alınmıştır.

Leyla Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Mehmet Şeyda gibi yazarlar kadın sorununa değinen yazarlardır.

Bireyin iç dünyasını anlatmayı amaçlayan hikâyeler de kaleme alınmıştır. Bu tür hikâyelerde bunalımlara ve iç çatışmalara yer verilir.

 Sanayileşme ve şehirleşme ile değerlerin gittikçe kaybolması varoluşçuluk akımının Türk edebiyatında kendine bir karşılık bulmasına neden olmuştur. Demir Özlü, Ferit Edgü, Oğuz Atay ve Adnan Özyalçıner’in hikâyelerinde varoluşçuluk akımının etkisi görülür.

 

1970’li yıllardan itibaren modern hikâyeyle birlikte postmodern hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Nazlı Eray, Murathan Mungan, Latife Tekin, Bilge Karasu, Pınar Kür, Metin Kaçan, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Erendüz Atasü, Müge İplikçi, Küçük İskender gibi yazarlar hikâyelerinde postmodernist eğilimlere yer veren isimler arasında sayılabilir.

Dönemin önemli diğer hikâyecilerden bazıları şunlardır: Bilge Karasu, Necati Tosuner, Ferit Edgü, Sevinç Çokum, Muzaffer İzgü, İnci Aral, Gülten Dayıoğlu, Pınar Kür, Nazlı Eray…

Bu dönemde yazarlar ideolojik tavırlarına göre toplumcu gerçekçi, dinî ve millî duyarlılık, bireyin iç dünyasını esas alan vb. farklı anlayışlarla hikâyeler kaleme almışlardır.

Bu Dönemde Toplumcu-Gerçekçiler:Adalet Ağaoğlu, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Erdal Öz, Orhan Duru, Tomris Uyar, Nedim Gürsel, Hulki Aktunç, Füruzan, Demir Özlü, Leyla Erbil, Bekir Yıldız…

Dini-milli duyarlılıkları yansıtan yazarlar:Mustafa Kutlu, Sevinç̧ Çokum, Durali Yılmaz, Rasim Özdenören

Varoluşçuluk akımının etkisi görülen yazarlar:Demir Özlü, Ferit Edgü, Oğuz Atay ve Adnan Özyalçıner

Postmodern hikaye eğilimi:Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Nazlı Eray, Murathan Mungan, Latife Tekin, Bilge Karasu, Pınar Kür, Metin Kaçan, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Erendüz Atasü, Müge İplikçi, Küçük İskender

 

 1980 SONRASI TÜRK HİKÂYESİ

1980’li yıllardaki siyasi ve toplumsal olayların sonuçları diğer alanları etkilediği gibi Türk hikâyeciliğini de derinden etkilemiştir.

1980 sonrası Türk hikâyeciliğinde bir taraftan gelenek devam ederken diğer taraftan yeni arayışlar görülür.

Bu dönem hikâyesinde yazarlar ortak bir sanat anlayışıyla değil bireysel olarak hareket etmişlerdir.

Toplumsal konulardan çok bireysel konular işlenmiştir.

Hikâyelerde farklı kurgu teknikleri denenmeye başlanmıştır.

Yazarlar postmodernizmin anlatım imkânlarından yararlanmışlardır.

Hikâyelerde imgesel bir dil kullanılır.

 Anlatımda “ben-yazar” anlatıcı öne çıkar.

 Hikâyelerde bireyin toplumsal ilişkileri çevresinden soyutlanarak gösterilir.

BU DÖNEMDEKİ HİKÂYE YAZARLARI

1980’den önceki kuşaklardan gelen hikâye yazarlarının yanı sıra Murathan Mungan,

Cemil Kavukçu, Özcan Karabulut, Jale Sancak, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Murat Yalçın, Yekta Kopan, Nalan Barbarosoğlu, Sema Kaygusuz, Müge İplikçi, Nazan Bekiroğlu, Hüseyin Su, Seyit Göktepe, Cemal Şakar gibi yeni yazarlar da dil ve anlatım biçimi, konu ve kurgu bakımından özgün eserler verirler.

 

A. TOPLUMCU GERÇEKÇİ:

Toplumcu dünya görüşü üzerine temellendirilmiş olan edebiyat akımıdır. Türk edebiyatında bu akımın etkisiyle eser vermiş sanatçılar vardır ve bu eserlerdeki konu köy yaşamındaki sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını yanı sıra köyden kente göçün neden olduğu sorunlara; Büyük kentlerde yaşayan işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelesine değinir. Toplumcu Gerçekçi yazan yazarlar: Samim Kocagöz, Nazım Hikmet, Ercüment Behzat Lav, Sadri ertem, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, Kemal Tahir, Orhan Kemal Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar.

B. MODERNİZM- POSTMODERNİZM

Bu akım toplumun yani sıra birde bireyi benimsemiştir. Bireyin iç dünyasındaki karmaşıklıktan yararlanarak gerçekliğe ulaşmak hedeflenmiştir. Bu akıma bağlı eserler yazılırken geleneksel telkinlerin dışına çıkılıp; bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş gibi yeni teknikler kullanılmıştır.

Bu akımın etkisiyle eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleri karmaşık ve çok yönlü varlıklar olarak görülür.

Eserlerde konular genellikle şunlardır: Bireyin bunalımı, toplum çatışması, yalnızlığı, huzursuzluğu, topluma yabancılaşma..

* Modernist çizgide yazan yazarlar: Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü, Adalet Ağaoğlu…

Bu akım etkisiyle yazılan eserlerde kahramanların yaşantılarını gerçekçi bir bakışla tasvir eden yazar, okuyucuyu da o anın içine taşır.

Kronolojik zamanın takip edilmemesi ve iç konuşmalar yoluyla bazı toplumsal sorunlara da değinilir.

POSTMODERNİZM, Batı edebiyatında bir kavram olarak 1950’li yıllarda görülmeye başlanmış; Türk edebiyatını da 1970’lerden İtibaren etkilemeye başlamıştır. Postmodernistler kendilerinden önce­ki edebiyat geleneğine karşı çıkmışlar, eserin biçimsel özelliklerini önemsemeye başlamışlardır. Bir eserde anlatılan şeyi değil anlatımı önemsemişlerdir. Bu nedenle “Nasıl anlatırım?” sorusundan ha­reketle yeni anlatım tekniklerini kullanmışlardır. Metinler arasılık da bu anlatım tekniklerinden biridir. Metinler arasılık, bir metin İçinde diğer metinlerle ya da müzik, resim, teoloji gibi alanlarla kurulan ilişkiye dayalıdır. Çeşitli metinlerin bir metin İçinde kullanılmasıyla oluşur. Örneğin bir roman yazarı eserinde halk hikâyesinden, kutsal metinden, fabldan ya da başka bir yazarın romanından, hikâye­sinden yararlanabilir. Metinler arasılık post modern edebiyatın temel anlatım biçimlerinden biridir. Bir metinde okurun bu anlatım tekniğini belirlemesi için iyi bir kültür birikimine sahip olması gerekir.

 

C. KÜÇÜREK:

– Betimleme ve çözümlemeye dayanır ve yalnızca bir ana odaklanan, anı saptayan eserlerdir.

– Bu hikayeler genellikle çok kısadır fakat gerek kelime dağarcığı ve dile hakimiyet gerek duygu ve düşünce dünyasının derinliği gösteren yoğun anlatımlardır.

– Bu tarz hikayelerde üç önemli unsur vardır bunlar: Kısalık, yoğunluk ve birliktir.

– Bu tarz eserlerde kelime eksiyle, zaman-mekan ayrıntılarını silme ve bir durumu minyatürleştirmeden yararlanılır.

– Bu tarz yazan yazarlar: Ferit Edgü, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Necati Tosuner, Vüs’at O. Bende, Murat Yalçın…

Küçürek hikâye, hikâye türünün bir alt türüdür. Küçürek hikâyeye minimal hikâye de denir. Kısa ve yalındır. Okunması ve anlaşılması kolay bir türdür. Kelime sayısı açısından en az kelime ile kurgulanır. Küçürek hikâyede hiçbir şey uzun uzadıya anlatılmaz. Klasik hikâyedeki serim, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun düş gücüne bırakılır. Küçürek hikâyede yazar, çoğu zaman İmgeler kurar ve onların gücünden faydalanarak hikâyesini anlatır. Bir kelimenin bile hikâyeden çıkarılması hikâyenin yapısını bozar. Bazı küçürek hikâyeler o kadar basittir ki okurda “Bu hikâyeyi ben de yazabilirlm.” duygusu oluşturur. 

Günümüzün modern yaşamında az zamanda çok şey yapma çabası, insanların sabırsızlıkları, zamanın azlığı, okur kitlesinin uzun metinlerden kaçma isteği, Genel Ağ ortamındaki bloglar, medya ortamındaki haber yazıları, sosyal medyadaki yazma ve iletişim alışkanlıkları gibi birçok faktör, küçürek hikâyeye İlgiyi giderek artırmaktadır.

Şiir, fıkra, fabl, masal, manzum hikâye, atasözü gibi türlerin birçok özelliğini taşıyan küçürek hikâye, günümüzde bağımsız bir tür hâline gelmiştir.

Franz Kafka (Frans Kafka), Max Jacob (Maks Yakop) gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikâyenin akla gelen ilk yazarlarıdır. Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati Tosuner, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi yazarlar bu hikâye türünde öne çıkan yazarlardır fakat bu yazarların dışında bu türde eser veren yazarlar da vardır.

KÜÇÜREK Hikaye Türünün Temel Özellikleri

§ Kısa ve yalındır.

§ Okunması ve anlaşılması kolay bir türdür.

§ Az sayıda kelime ile etkili bir anlatım sağlamak amaçlanır.

§ Hiçbir şey uzun uzadıya anlatılmaz.

§ Klasik hikayedeki serim, düğüm, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun düş gücüne bırakılır.

§ Yazar, çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden yararlanarak hikayesini anlatır.

§ Şiir, fıkra, fabl, manzum hikaye, atasözü gibi birçok özelliğini taşıyan küçürek hikaye günümüzde bağımsız bir tür haline gelmiştir.

§ Franz Kafka, Max Jacob gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikayenin akla gelen ilk yazarlarıdır.

§ Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati Tosuner, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi yazarlar küçürek hikayenin öne çıkan yazarlarıdır.

 

D. MİLLÎ-DİNÎ DUYARLILIKLARI YANSITAN HİKÂYE:

§  A.Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Yansıtan Hikâye:

§  Anadolu’yu gezerek, görerek daha gerçekçi bir şekilde eserlere yansıtmışlar

§  Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve sonrası Anadolu’daki hayat (Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele yılları sıkça işlenmiş)

§  Ayrıca Osmanlı’nın son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yılları

§  Halk-aydın ilişkisi ve Doğu-Batı çatışması işlenmeye devam

§  Yanlış Batılılaşmanın getirdiği ahlaki bozukluklar, geri kalmış halk arasındaki hurafeler

§  Atatürk ilke ve inkılâpları halka benimsetilmeye çalışılmış

§  Eserler, realist bir anlayışla kaleme alınmış

§  Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri Karaosmanoğlu,, Halide Edip Adıvar, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Bahaeddin Özkişi, Aka Gündüz, Emine Işınsu…

§   

§  Not: Cumhuriyet’in ilk yıllarında roman ve hikâye türünde eser veren yazarların çoğu sanat hayatına Millî Edebiyat Dönemi’nde başlamıştır.

§  B.Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye:

§  Mehmet Akif Ersoy v onun çizgisindekiler, Batı emperyalizmi karşıtı bir duruş sergilemişler

§  Şark, gelenek, metafizik, ruhçuluk, yerlilik, maneviyatçılık, tasavvuf gibi terimleri İslam düşüncesi, İslam medeniyeti türünden kavrramların yerine kullanmışlar

§  1950-80 arası dönemde ortak bir dini duyarlılık göstermişler

§  İslami değerleri insani değerlerle özdeş görüp ön plana çıkartmışlar

§  Necip Fazıl Kısakürek, Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Kutlu, Hüseyin Su, Nazan Bekiroğlu, Cihan Aktaş

§  Modern anlatı tekniklerinden faydalanmışlar

§  Olaydan ziyade duyuş önemli

§  Ölüm, aile, taşra hayatı, arayış ve acziyet gibi temalar

§  Batı edebiyatını yakından takip etmişler

§  Kişi kadroları genellikle aile, akraba, yakın çevre, kendini yalnız hisseden ve anlaşılmadığını düşünen gençler, kente uyum sağlayamayan insanlar

§  Kur’an ayetlerine, hadislere, İslam tarihine, kıssalara ve menkıbelere göndermeler yaparlar

§  Bu öykücüler mekân itibariyle çoğunlukla “kasaba edebiyatı” olarak nitelenebilecek ürünler ortaya koymuşlar

 

MUSTAFA KUTLU (1947-....), günümüz yazar ve sanatçılarındandır.

Bireyin İç Dünyasını yansıtan öyküler yazmıştır. Eserlerinde kentleşmeyi ve sosyal değişmeyi irdeleyen, toplumsal sorunlar karşısında hassas bir yazardır. İlk hikaye kitabı Ortadaki Adam’da kentleşmeyi ve sosyal değişmeyi  toplumsal sorunları inceler.

Edebiyat öğretmenliği, dergi yöneticiliği, ansiklopedi yazarlığı, gazetecilik ve televizyon programcılığı da yapmıştır. Öykülerinin yanı sıra deneme ve inceleme çalışmaları da vardır.

Yazarın bazı eserleri şunlardır: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül ya Sefer, Bu Böyledir,

Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Tufandan Önce (hikâye); Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin, Yoksulluk Kitabı (deneme); Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin Ali (inceleme)...

 

FERİT EDGÜ (1936-...), günümüz yazarlarındandır. Sanat yaşamına şiirle başlamıştır. Bir Gemide adlı hikâyesi ile 1979 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanarak edebiyatımızda hikâye türünün önemli isimleri arasına girmiştir. Şiir ve hikâyenin dışında deneme, roman ve eleştiri türlerinde de eserler vermiştir. Eserlerinde insanın varoluşsal kaygılarını, bunalımlarını ustaca ele almıştır. Edebiyatımızda küçürek hikâye türünün önde gelen yazarlarındandır. Ayrıca edebiyatımızın önemli eleştirmenlerindendir.  Yazarın bazı eserleri şunlardır: Ah Minel Aşk, Dağ Şiirleri (şiir); Kimse, O/Hakkâri'de Bir Mevsim, Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (roman); Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Bin bir Hece, Doğu Öyküleri, İşte Deniz Maria, Do Sesi, Nijinski Öyküleri (hikâye); Tüm Ders Notları, Yazmak Eylemi, Şimdi Saat Kaç, Seyir Sözcükleri (deneme)...

 

 

 

 

 

 

YAZMA TÜR VE TEKNİKLERİNİ TANIMA

 

Öyküleyici (anlatmaya bağlı) edebî metin türlerinde anlatım teknikleri ve biçim­leri gibi ortak ayrıntılar söz konusudur. Hikâye türünde de bunlardan yararlanılır. Yazarlar; bağlı olunan yönelime, eserin yazıldığı dönemin özelliklerine göre bu anlatım teknikleri, biçimleri ve türlerinden us­talıkları derecesinde yararlanırlar.

Olay Hikâyesi (Klasik)  Guy de Maupasant’ın öncülüğünü yaptığı hikâye türüdür. Serim-düğüm-çözüm şeklinde verilen hikâyede merak unsuru hikâyenin sonunda verilir. Olay örgüsünü ve çatışmayı ön plana çıkaran bir hikâye türüdür. Ömer Seyfettin’in Kaşağı adlı hikâyesi

Durum  Hikâyesi Anton Pavloviç Çehov’un (Anton Pavlov Çehov) öncülük ettiği hikâye türüdür. Serim-düğüm-çözüm bölümleri yoktur. Yaşamın bir kesiti okura sunulur. Sait Faik Abasıyanık’ın Dülger Balığı’nın Ölümü adlı  hikâyesi

Anlatıcı: Anlatıcı, edebî metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir.  I. Tekil anlatıcı, III. Tekil anlatıcı vardır

Metinlerde anlatım, birinci kişili ağzından ve üçüncü kişi ağzından anlatım olmak üzere iki şekilde yapılır:

1. Birinci Kişi Ağzıyla Anlatım

Birinci kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs (biz) ekleri kullanır.

Örnek(ler)

» Kimse farkına varmadan evden çıktım. Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı duran kazmayı kaldırıp ağırlığına baktım. İmkanı yok, bunu götüremezdim.Çok ağırdı. Küçük keser de aynı görevi görürdü. Aradığım keseri buldum. Depodan çıktım…

  2. Üçüncü Kişi Ağzıyla Anlatım

Üçüncü kişi ağzıyla anlatımlarda yazar, genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul şahıs (onlar) ekleri kullanır.

Örnek(ler)

» Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın içini ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini dinlerken üstünden hızla geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi. Yerinden doğrulup izlemeye koyuldu. Martılar deniz üzerinde iyice süzüldükten sonra suya ani dalışlar yapıyor, küçük balıklar ustaca avlıyordu…

 ÜÇ ÇEŞİT BAKIŞ AÇISI VARDIR: 

a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında anlatıcı, eserin kişilerinden biridir. 
Örnek: Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir parmaklıklı kapıdan içeri girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım, susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim. 

b) Gözlemci (Müşahit) Anlatıcı Bakış Açısı: Gözlemci anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır. 
Örnek: Erkekler düğün evindeki bir odaya tıkılmışlardı. Kapıdan başka hiç bir yerden ışık almayan , toprak tabanlı odanın kenarında alçak bir sekinin üstünde şehirden getirdiği iki misafiriyle hancı Yakup Ağa oturmuştu. Düğün sahibi güveyinin büyük kardeşi dört yana koşup ortalığı idare, misafirlere ikram ediyordu. 

c) İlahi(hâkim) Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların zihinlerine ve iç dünyalarına girer. 

Örnek:  Belli belirsiz bir hayal kırıklığı hissetti. Bu kadarını da yapmaz, yapmamalı diye düşündü. Ama insanoğlu işte çiğ süt emmiştir. Hemen eşyalarını topladı, ardına bir kez daha baktı. Kafasındaki sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Sessizce dışarı çıktı…

Öyküleyici Anlatım Biçimi Bir olayın belli kişilerle bir mekânda, zamana dayalı anlatıldığı anlatım biçimidir. Bir devinim (hareketlilik) söz konusudur. Eylemler sıklıkla kullanılır. Amaç, okuru olayın içinde yaşatmaktır.

 “Dedem görmüş. Kendisi, paraya pula gönül verir bir adam değilmiş. Ama bunlardan birine gönül vermiş. İşte ondan sonra adama bir hâl olmuş. Babam bu adaya uzaktan bakar bakardı da, dedemin dediklerini anlatırdı. Babam anlatırdı. Şu gördüğün Sporad Adaları’nın bir koyu, bir körfezi yokmuş ki dedemin

kayığı orada beşik gibi sallanmış olmasın. Gündüzün de gecenin de on ikişer saatinin pek azını karada

yaşarmış. Fırtına kopunca ceviz kabuğu gibi küçücük sandalını, kopan kıyamete kıyas birer sessizlik sarayı olan mağaraların içine çekermiş. Issız kıyıların tenha gezicisiymiş. Yapayalnız yaşarmış. Babama anlatmış.”  (Halikarnas Balıkçısı, Denizkızı Adası)

Betimleyici Anlatım Biçimi  Okurda bir izlenim oluşturmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Varlıkların ayırt edici özellikleri duyu organlarıyla algılanan ayrıntılar aracılığıyla verilir.                                                       

“Akdeniz’in esatir yuvası sonsuz ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibiydi. İnce

uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçiyoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârıyla

sarhoş olan martılar, çılgın naralarla havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı.

 Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki harabe vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki yıkık  kulübenin kapısız girişinden bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı. Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi  gerindi. Elleri, ayakları titriyordu. Gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı.”

(Ömer Seyfettin, Forsa)

Gösterme Tekniği Anlatıcının/yazarın devre dışı kaldığı, okurun karakterlerle doğrudan bir araya getirildiği bir anlatım tekniğidir. Kişilerin karşılıklı konuşmalarıyla verilir. Canım, neden söküyorsunuz? dedim.

—Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.

—Ne yapacak bunları?

—Yukarıda deri tüccarı HollandalI var ya hani, onun

— bahçesini düzeltiyorlar da...

—İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif zengin...

—İngiliz çimiyle bu bir mi?

—Bu daha mı iyi?

—İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi olur?

— Hollandalı öyle demiş.” (Sait Faik Abasıyanık, Son Kuşlar)

 

Özetleme Tekniği Zaman kazandıran ve anlatıcıya daha çok şeyi anlatma olanağı sunan bir anlatım tekniğidir. Sayfalarca anlatılacak olay, bu teknik sayesinde kısa bir şekilde verilir.                                                          

“Akşam hızlı indi. 0 evde yaşanan yıllar boyunca, akşamın en önce bu eve girdiğini, güneşin ise hiç uğramadığını, yapılan türlü savaşımlara karşın farelerin bitmediğini, hatta zaman zaman, kedilerimizin en güzel yavrularının onlara yem olmasını olağan karşılamayı, öte yandan bu evi sevmeyi, günü geldiğinde kapalı kapılarının, indirilmiş perdelerinin güvenlik getirdiğini, açık kapısının ardından sızan ışığın ardında iyi şeyler olduğunu düşünmeyi öğrendik. Büyüdük o evde. Herkes bir kapıyı açıyor ve yeni koşulların ortasına atılıyordu. Zorunlu bir şeydi bu.” (Ayla Kutlu, Islak Güneş)

 

Geriye Dönüş Tekniği Olay örgüsü normal, kendi zaman akışında devam ederken anlatıcının zaman atlayarak geçmişe yönelmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Bu teknikle okur bilgilendirilir.                                            “Dereden, tepeden uzun uzun konuştuk. Bu arada her gün, sabahın beşinde çalar saatin sesiyle uyandığını, gaz ocağına çaydanlığı oturttuğunu, bulaşıkları yıkadığını, çarşıdan ekmek peynir aldığını, altıya doğru kardeşlerinin karnını doyurup altı buçukta omuz omuza işçi kalabalığıyla vapura binip yedide köprüye geldiğini, yediyi çeyrek geçe de atölyede işbaşı yaptığını öğrendim.” (Orhan Kemal, Harika Çocuk)

 

Diyalog Tekniği İki kişinin karşılıklı konuşması ile sağlanan bir anlatım tekniğidir. İhsan, İhsan kardeşim. Dönmeye çalışıyor fakat aynı hırıltı. Saat, sabahın dördü... Büyük seyyarın önündeyiz. Çadıra koşuyorum. Genç bir doktor, çadırın içini dışını istila eden sedyelerde pansuman yapıyor.

—     Alay Kumandanı İhsan Bey vuruldu, getirdik, Hemşire Ayşe yok mu?

—     Mustafa Çavuş sedyeciler, hey! Kumandanı Hemşire Ayşe’nin çadırına götürelim, burada yer yok.” (Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek)

 

İç Konuşma Tekniği Karakterin kendi iç dünyasını, kafasından geçenleri kendi kendisinin anlattığı bir tekniktir. Anlatıcı/yazar, devre dışıdır. Okurla karakter doğrudan bir araya getirilerek etkili bir anlatım sağlanır.

 “Simit yiyerek yürüyor. Tek tük geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım.”

İç Çözümleme Tekniği Karakterin iç dünyasının, kafasın-dan geçenlerin anlatıcı/yazar tarafından verildiği anlatım tekniğidir. İnsanı çok yönlü vermeye yarayan bir tekniktir. Özellikle psikolojik tahlillerde kullanılır.    “Odasına girince kapıyı kapadı. Boğazı düğümleniyordu. Kendini tuttu ve ağlamadı. Belki son defa gördüğü odasının her tarafına baktı. Yutkundu. Ağzında yine bir kuruluk vardı. Çok mu heyecanlıyım?” diye sordu kendi kendine. Evet, bir isyan var içinde. Babasına karşı değil. Kime karşı olduğunu anlamıyor. Evden hemen çıkıp gitmeyi düşündü. Evden ve memleketten. Sabahleyin pasaport için teşebbüs etmek. Feriha ile beraber, on gün sonra, Paris. Artık tereddüde lüzum var mıydı?” (Peyami Safa, Yalnızız)

Bilinç Akışı Tekniği Karakterin iç dünyasının, kafasından geçenlerin karakter tarafından anlatıldığı tekniktir. Bu teknikte karakterin düşüncelerinde, duygularında sürekli değişmeler olur. Bir şey anlatılırken anında başka bir şey anlatılmaya başlanır. Kısa, eksiltili ve sıralı cümlelerle birbirileriyle fazla ilintili olmayan durumlar verilir. Düşünce ve duygu zıplamaları, değişmeleri bu tekniğin önemli özelliklerindendir.

 "Gazete dediniz de aklıma geldi: Nermin yemeğe bekler beni... Müsaadenizle. Espri yaparak kurtulamazsın, koltukta söz verdin. Vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum: beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye. Ben yoldan geçen... Bütün sorumluluk sende. Hayır değil. Benden paso; çocuk da daha altı yaşını doldurmadı biletçi amcası. Evet çocuklar da bekliyor. Paramı geri istiyorum; yanlış filme gelmişim. Görüyorsun, benim gibi bir insandan hayır gelmez. Ölü evinde oturmuş... Yataktan fırlayarak kalktı, pencerenin önüne gitti.” (Oğuz Atay, Tutunamayanlar)

 

Pastiş Tekniği Yazarın, başka bir yazarın ya da edebî türün dil ve anlatım özelliklerini taklit etmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Edebî türlere özgü söyleyiş tarzları yazar tarafından metnin temel üslubu olarak kullanılır. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.                                         

"Onlar uçmasın diye çalılarını tutarken şehirdeki tüm kuşlar toplanıp naylon tahta evler mahallesine geldiler. Konduların üstünde eğri eğri uçarak kuş olmaya, kanat takmaya heves eden çatılara güldüler. Cik cik çatıcık uçsana / Beşikten kanat taksana / Bize bir bebek atsana / Cik cik bebecik cik cik / Kuşlar günlerce konduların üstünde eğri eğri döndüler. Döne ötüşe konduların yerini belli ettiler. Onlar “cik cik bebecik” diye uçarken yıkımcılar mahalleye geldiler.” (Latife Tekin, Sevgili Arsız Ölüm)

 Post-modern romanda çeşitli metin türlerinin biçim ve anlatım özelliklerinin taklit edilmesidir. Binbir Gece Masalları’nda ve halk hikâyelerinde anlatıcı, başkalarından dinlediklerini aktarır. Bunu yaparken de “rivayet ederler ki, derler ki” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanır. İhsan Oktay Anar’ın PusluKıtalar Atlası adlı romanında biçim ve anlatım özellikleri açısından aynı tekniği kullanması bir pastiş örneğidir

Parodi Tekniği Yazarın bir metnin konusunu örnek almasıyla oluşan bir anlatım tekniğidir. Böylece bir metinden yeni bir metin oluşturulur. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.   

Postmodern romanda daha önce yazılmış bir metnin içerik yönünden örnek alınmasıdır.
Bütüncül ya da kısmi olabilir. Nazan Bekiroğlu’nun Yûsuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan edebiyatındaki Yûsuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi örneğidir.

 Turgut Özakman’ın Sarıpınar-1914 adlı oyununda konuyu Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen adlı romanından alması parodiye örnek verilebilir.

§ Parodide yazar, daha önceden yazılmış bir metni gülünçleştirerek yeniden ele alır. Pastişte ise yazar, daha önceden yazılmış bir metni yeniden ele alır ama parodideki gibi  her zaman asıl metni gülünç hale getirmeye çalışmaz.

§  Pastişte üslup kopyalanırken, parodide içerik kopyalanır ve komik bir formatta sunulur. İçeriğin yanında, diğer metinden herhangi bir karakter de alınıp parodileştirilebilir. 

 

İroni Tekniği Yazarın, örnek aldığı bir metnin biçim ve içerik özelliklerini, kurgu tekniklerini alaya almak ya da okuru eğlendirmek amacıyla değiştirip gülünç ve eğlendirici eser ortaya çıkarmasını sağlayan tekniktir. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler arasılık tekniğidir.“Bu masal çok yeni uydurulmuş bir masal olduğu için pek çok kimse bilmiyor. Masalı yeni duyanlar da onu başkalarına anlatmaya kalktıklarında ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Birçok yerine de yeni bölümler uyduruyorlar. Bir kez uydurmaya başlayınca ise şimdi olduğu gibi uydurdukça uyduruyorlar.” (Adalet Ağaoğlu, Sen Ey Kutsal Işık)

 


   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

12. SINIF 3. ÜNİTE ŞİİR TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI (2023-2024)

3. ÜNİTE ŞİİR 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS NOTLARI    (2023-2024) 1. SAF (ÖZ) ŞİİR ANLAYIŞI   SAF (ÖZ) ŞİİRİN O...