Cumhuriyetin
ilk yıllarında çeşitli yazarların yazdığı hikayelerle bu tür gelişmiş,
zenginleşmiş ve hikaye sanatına nitelikli örnekler verilmiştir.
*
Bu döneme ait bazı hikaye yazarları: Memduh Şevket Esendal, Sait Faik
Abasıyanık, Sabahattin Ali, Haldun Taner…
1950
sonrasında bu türde şekilde değişiklikler, gelişmeler ve tema yönünden
çeşitlilikler yaşanmıştır.
*
Bu dönemde bazı hikaye yazarları: Orhan Kemal, Oktay Akbal, Necati Cumalı,
Orhan Duru, Mustafa Kutlu…
1960
sonrasında geleneksel yaklaşım dışında başka sanat anlayışları ortaya
çıkmaktadır.
1960
yılından itibaren edebiyatımızda hikâye türünde önemli başarılar elde
edilmiştir. Yazarların bazıları toplumcu çizgide, bazıları bireysel
duyarlılıkla, bazıları da dinî ve millî duyarlılığa dayalı bir anlayışla eser
vermiştir. Yazarlar modernizm ve post modernizm gibi yönelimlerin de etkisiyle
anlatım olanakları ve teknikleri açısından hikâye türünün gelişimine katkı
sağlamışlardır.
1960’lı
yıllarda ülkedeki siyasal ve sosyal olaylar ve bu olaylar karşısında halkın
durumu eserlere yansıtılmaya çalışılmıştır. Bu dönemde Leyla Erbil, Demir
Özlü, Demirtaş Ceyhun, Erdal Öz, Bilge Karasu, Dursun Akçam, Orhan Duru, Necati
Cumalı, Mehmet Şeyda, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Ferit Edgü, Yusuf Atılgan,
Bekir Yıldız gibi yazarlar eserler vermiştir.
1970’il
yıllardan İtibaren yazarlar siyasal, toplumsal ve günlük konuları eserlerinde
ele almışlardır. Muzaffer İzgü, Füruzan, Gülten Dayıoğlu,Tomris Uyar, Adalet
Ağaoğlu, Pınar Kür, Nazlı Eray eserleriyle öne çıkan yazarlardır.
1980’den
İtibaren de sıradan İnsanın yaşam mücadelesi, kadının Türk toplumundaki yeri
ve çocuklar eserlerde ele alınmıştır.
1990’iı yıllardan İtibaren ise bireyi merkeze
alan hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Son dönem Türk hikâyeciliğine Nedim
Gürsel, Feyza Hepçilingirler, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Hulki Aktunç,
Sevgi Özel, Nazan Bekiroğlu gibi birçok sanatçı örnek verilebilir.
1960 Sonrası Türk Hikâyeciliğinin
Özellikleri
Bu dönemde hikâye bağımsız bir yazı türü olarak daha çok ilgi görmeye
başlamıştır.
Hikâye türü hem teknik hem içerik (muhteva) yönünden gelişmiştir.
Hikâyede kurgu ve içerik bakımından yenilikçi gelişmeler yaşanmıştır.
Hikâye türünde eser veren yazar sayısı artmıştır.
Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir
Hikâyelerde, kahramanlar toplumun farklı kesimlerinden seçilmiştir.
İşlenen
Konular: Hikâyelerde gecekondu bölgelerinde yaşayan insanların sorunları,
küçük memurların ve işçilerin yanı sıra 1960’tan sonra artan işsizliğin bir
sonucu olarak Almanya’ya giden işçilerimizin yaşantılarından kesitler, kadın
sorunları, köyden kente göç, kapitalist yaşamın getirdiği bunalımlar gibi
toplumsal sorunlar ele alınmıştır.
Leyla
Erbil, Sevgi Soysal, Sevim Burak, Mehmet Şeyda gibi yazarlar kadın
sorununa değinen yazarlardır.
Bireyin
iç dünyasını anlatmayı amaçlayan hikâyeler de kaleme alınmıştır. Bu tür
hikâyelerde bunalımlara ve iç çatışmalara yer verilir.
Sanayileşme ve şehirleşme ile değerlerin gittikçe kaybolması varoluşçuluk akımının
Türk edebiyatında kendine bir karşılık bulmasına neden olmuştur. Demir Özlü,
Ferit Edgü, Oğuz Atay ve Adnan Özyalçıner’in hikâyelerinde varoluşçuluk
akımının etkisi görülür.
1970’li yıllardan itibaren modern hikâyeyle
birlikte postmodern hikâyeler yazılmaya başlanmıştır. Oğuz Atay,
Yusuf Atılgan, Nazlı Eray, Murathan Mungan, Latife Tekin, Bilge Karasu, Pınar
Kür, Metin Kaçan, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy, Sema Kaygusuz, Erendüz Atasü,
Müge İplikçi, Küçük İskender gibi yazarlar hikâyelerinde postmodernist
eğilimlere yer veren isimler arasında sayılabilir.
Dönemin önemli diğer hikâyecilerden bazıları
şunlardır: Bilge
Karasu, Necati Tosuner, Ferit Edgü, Sevinç Çokum, Muzaffer İzgü, İnci Aral,
Gülten Dayıoğlu, Pınar Kür, Nazlı Eray…
Bu dönemde yazarlar ideolojik tavırlarına göre
toplumcu gerçekçi, dinî ve millî duyarlılık, bireyin iç dünyasını esas
alan vb. farklı anlayışlarla hikâyeler kaleme almışlardır.
Bu
Dönemde Toplumcu-Gerçekçiler:Adalet Ağaoğlu, Talip Apaydın, Sevgi Soysal, Erdal
Öz, Orhan Duru, Tomris Uyar, Nedim Gürsel, Hulki Aktunç, Füruzan, Demir Özlü,
Leyla Erbil, Bekir Yıldız…
Dini-milli
duyarlılıkları yansıtan yazarlar:Mustafa Kutlu, Sevinç̧ Çokum, Durali Yılmaz,
Rasim Özdenören
Varoluşçuluk
akımının etkisi görülen yazarlar:Demir Özlü, Ferit Edgü, Oğuz Atay ve Adnan
Özyalçıner
Postmodern
hikaye eğilimi:Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Nazlı Eray, Murathan Mungan, Latife
Tekin, Bilge Karasu, Pınar Kür, Metin Kaçan, İhsan Oktay Anar, Murat Gülsoy,
Sema Kaygusuz, Erendüz Atasü, Müge İplikçi, Küçük İskender
1980
SONRASI TÜRK HİKÂYESİ
1980’li yıllardaki siyasi ve toplumsal
olayların sonuçları diğer alanları etkilediği gibi Türk hikâyeciliğini de
derinden etkilemiştir.
1980 sonrası Türk hikâyeciliğinde bir
taraftan gelenek devam ederken diğer taraftan yeni arayışlar görülür.
Bu dönem hikâyesinde yazarlar ortak bir sanat
anlayışıyla değil bireysel olarak hareket etmişlerdir.
Toplumsal konulardan çok bireysel konular
işlenmiştir.
Hikâyelerde farklı kurgu teknikleri denenmeye
başlanmıştır.
Yazarlar postmodernizmin anlatım
imkânlarından yararlanmışlardır.
Hikâyelerde
imgesel bir dil kullanılır.
Anlatımda “ben-yazar” anlatıcı öne çıkar.
Hikâyelerde bireyin toplumsal ilişkileri
çevresinden soyutlanarak gösterilir.
BU DÖNEMDEKİ HİKÂYE YAZARLARI
1980’den önceki kuşaklardan gelen hikâye
yazarlarının yanı sıra Murathan Mungan,
Cemil
Kavukçu, Özcan Karabulut, Jale Sancak, Ayfer Tunç, Murat Gülsoy, Murat Yalçın,
Yekta Kopan, Nalan Barbarosoğlu, Sema Kaygusuz, Müge İplikçi, Nazan Bekiroğlu,
Hüseyin Su, Seyit Göktepe, Cemal Şakar gibi
yeni yazarlar da dil ve anlatım biçimi, konu ve kurgu bakımından özgün eserler
verirler.
A. TOPLUMCU GERÇEKÇİ:
Toplumcu
dünya görüşü üzerine temellendirilmiş olan edebiyat akımıdır. Türk edebiyatında
bu akımın etkisiyle eser vermiş sanatçılar vardır ve bu eserlerdeki konu köy
yaşamındaki sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını yanı sıra
köyden kente göçün neden olduğu sorunlara; Büyük kentlerde yaşayan işçilerin,
emekçilerin yaşam mücadelesine değinir. Toplumcu Gerçekçi yazan yazarlar: Samim
Kocagöz, Nazım Hikmet, Ercüment Behzat Lav, Sadri ertem, Sabahattin Ali, Reşat
Enis Aygen, Kemal Tahir, Orhan Kemal Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar.
B. MODERNİZM- POSTMODERNİZM
Bu
akım toplumun yani sıra birde bireyi benimsemiştir. Bireyin iç dünyasındaki
karmaşıklıktan yararlanarak gerçekliğe ulaşmak hedeflenmiştir. Bu akıma bağlı
eserler yazılırken geleneksel telkinlerin dışına çıkılıp; bilinç akışı, iç
konuşma, geriye dönüş gibi yeni teknikler kullanılmıştır.
Bu
akımın etkisiyle eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleri karmaşık ve çok yönlü
varlıklar olarak görülür.
Eserlerde
konular genellikle şunlardır: Bireyin bunalımı, toplum çatışması, yalnızlığı,
huzursuzluğu, topluma yabancılaşma..
*
Modernist çizgide yazan yazarlar: Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü,
Adalet Ağaoğlu…
Bu
akım etkisiyle yazılan eserlerde kahramanların yaşantılarını gerçekçi bir
bakışla tasvir eden yazar, okuyucuyu da o anın içine taşır.
Kronolojik
zamanın takip edilmemesi ve iç konuşmalar yoluyla bazı toplumsal sorunlara da
değinilir.
POSTMODERNİZM, Batı edebiyatında bir kavram olarak 1950’li yıllarda
görülmeye başlanmış; Türk edebiyatını da 1970’lerden İtibaren etkilemeye
başlamıştır. Postmodernistler kendilerinden önceki edebiyat geleneğine karşı
çıkmışlar, eserin biçimsel özelliklerini önemsemeye başlamışlardır. Bir eserde
anlatılan şeyi değil anlatımı önemsemişlerdir. Bu nedenle “Nasıl anlatırım?”
sorusundan hareketle yeni anlatım tekniklerini kullanmışlardır. Metinler
arasılık da bu anlatım tekniklerinden biridir. Metinler arasılık, bir metin
İçinde diğer metinlerle ya da müzik, resim, teoloji gibi alanlarla kurulan
ilişkiye dayalıdır. Çeşitli metinlerin bir metin İçinde kullanılmasıyla oluşur.
Örneğin bir roman yazarı eserinde halk hikâyesinden, kutsal metinden, fabldan
ya da başka bir yazarın romanından, hikâyesinden yararlanabilir. Metinler
arasılık post modern edebiyatın temel anlatım biçimlerinden biridir. Bir
metinde okurun bu anlatım tekniğini belirlemesi için iyi bir kültür birikimine
sahip olması gerekir.
C. KÜÇÜREK:
–
Betimleme ve çözümlemeye dayanır ve yalnızca bir ana odaklanan, anı saptayan eserlerdir.
–
Bu hikayeler genellikle çok kısadır fakat gerek kelime dağarcığı ve dile hakimiyet
gerek duygu ve düşünce dünyasının derinliği gösteren yoğun anlatımlardır.
–
Bu tarz hikayelerde üç önemli unsur vardır bunlar: Kısalık, yoğunluk ve
birliktir.
–
Bu tarz eserlerde kelime eksiyle, zaman-mekan ayrıntılarını silme ve bir durumu
minyatürleştirmeden yararlanılır.
–
Bu tarz yazan yazarlar: Ferit Edgü, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Necati
Tosuner, Vüs’at O. Bende, Murat Yalçın…
Küçürek
hikâye, hikâye türünün bir alt türüdür. Küçürek hikâyeye minimal hikâye de
denir. Kısa ve yalındır. Okunması ve anlaşılması kolay bir türdür. Kelime
sayısı açısından en az kelime ile kurgulanır. Küçürek hikâyede hiçbir şey uzun
uzadıya anlatılmaz. Klasik hikâyedeki serim, çözüm bölümleri yoktur. Bu
bölümler okurun düş gücüne bırakılır. Küçürek hikâyede yazar, çoğu zaman
İmgeler kurar ve onların gücünden faydalanarak hikâyesini anlatır. Bir
kelimenin bile hikâyeden çıkarılması hikâyenin yapısını bozar. Bazı küçürek
hikâyeler o kadar basittir ki okurda “Bu hikâyeyi ben de yazabilirlm.” duygusu
oluşturur.
Günümüzün
modern yaşamında az zamanda çok şey yapma çabası, insanların sabırsızlıkları,
zamanın azlığı, okur kitlesinin uzun metinlerden kaçma isteği, Genel Ağ
ortamındaki bloglar, medya ortamındaki haber yazıları, sosyal medyadaki yazma
ve iletişim alışkanlıkları gibi birçok faktör, küçürek hikâyeye İlgiyi giderek
artırmaktadır.
Şiir,
fıkra, fabl, masal, manzum hikâye, atasözü gibi türlerin birçok özelliğini
taşıyan küçürek hikâye, günümüzde bağımsız bir tür hâline gelmiştir.
Franz
Kafka (Frans Kafka), Max Jacob (Maks Yakop) gibi yazarlar dünya edebiyatında
küçürek hikâyenin akla gelen ilk yazarlarıdır. Türk edebiyatında ise Ferit
Edgü, Necati Tosuner, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç
gibi yazarlar bu hikâye türünde öne çıkan yazarlardır fakat bu yazarların
dışında bu türde eser veren yazarlar da vardır.
KÜÇÜREK Hikaye Türünün Temel Özellikleri
§
Kısa ve yalındır.
§
Okunması ve anlaşılması kolay bir türdür.
§
Az sayıda kelime ile etkili bir anlatım sağlamak amaçlanır.
§
Hiçbir şey uzun uzadıya anlatılmaz.
§
Klasik hikayedeki serim, düğüm, çözüm bölümleri yoktur. Bu bölümler okurun
düş gücüne bırakılır.
§
Yazar, çoğu zaman imgeler kurar ve onların gücünden yararlanarak hikayesini
anlatır.
§
Şiir, fıkra, fabl, manzum hikaye, atasözü gibi birçok özelliğini taşıyan
küçürek hikaye günümüzde bağımsız bir tür haline gelmiştir.
§
Franz
Kafka, Max Jacob gibi yazarlar dünya edebiyatında küçürek hikayenin akla gelen ilk
yazarlarıdır.
§
Türk edebiyatında ise Ferit Edgü, Necati
Tosuner, Hulki Aktunç, Haydar Ergülen, Rasim Özdenören, Ayfer Tunç gibi
yazarlar küçürek hikayenin öne çıkan yazarlarıdır.
D. MİLLÎ-DİNÎ
DUYARLILIKLARI YANSITAN HİKÂYE:
§ A.Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Yansıtan Hikâye:
§ Anadolu’yu gezerek, görerek daha gerçekçi bir şekilde eserlere
yansıtmışlar
§ Birinci Dünya Savaşı,
Kurtuluş Savaşı ve sonrası Anadolu’daki hayat
(Kurtuluş Savaşı, Millî Mücadele yılları sıkça işlenmiş)
§ Ayrıca Osmanlı’nın son
dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yılları
§ Halk-aydın ilişkisi ve Doğu-Batı çatışması işlenmeye devam
§ Yanlış Batılılaşmanın
getirdiği ahlaki bozukluklar, geri kalmış halk arasındaki hurafeler
§ Atatürk ilke ve inkılâpları
halka benimsetilmeye çalışılmış
§ Eserler, realist bir
anlayışla kaleme alınmış
§ Reşat Nuri Güntekin, Yakup
Kadri Karaosmanoğlu,, Halide Edip Adıvar, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Bahaeddin
Özkişi, Aka Gündüz, Emine Işınsu…
§
§ Not: Cumhuriyet’in ilk
yıllarında roman ve hikâye türünde eser veren yazarların çoğu sanat hayatına
Millî Edebiyat Dönemi’nde başlamıştır.
§ B.Dinî Duyarlılıkları Yansıtan Hikâye:
§ Mehmet Akif Ersoy v onun çizgisindekiler, Batı emperyalizmi karşıtı bir duruş
sergilemişler
§ Şark, gelenek, metafizik,
ruhçuluk, yerlilik, maneviyatçılık, tasavvuf gibi terimleri İslam düşüncesi, İslam medeniyeti türünden
kavrramların yerine kullanmışlar
§ 1950-80 arası dönemde ortak
bir dini duyarlılık göstermişler
§ İslami değerleri insani
değerlerle özdeş görüp ön plana çıkartmışlar
§ Necip Fazıl Kısakürek,
Rasim Özdenören, Cahit Zarifoğlu, Mustafa Kutlu, Hüseyin Su, Nazan Bekiroğlu,
Cihan Aktaş…
§ Modern anlatı tekniklerinden faydalanmışlar
§ Olaydan ziyade duyuş önemli
§ Ölüm, aile, taşra hayatı,
arayış ve acziyet gibi temalar
§ Batı edebiyatını yakından takip etmişler
§ Kişi kadroları genellikle aile,
akraba, yakın çevre, kendini yalnız hisseden ve anlaşılmadığını düşünen
gençler, kente uyum sağlayamayan insanlar
§ Kur’an ayetlerine,
hadislere, İslam tarihine, kıssalara ve menkıbelere göndermeler yaparlar
§ Bu öykücüler mekân
itibariyle çoğunlukla “kasaba edebiyatı” olarak nitelenebilecek ürünler
ortaya koymuşlar
MUSTAFA KUTLU (1947-....), günümüz yazar ve sanatçılarındandır.
Bireyin
İç Dünyasını yansıtan öyküler yazmıştır. Eserlerinde kentleşmeyi ve sosyal
değişmeyi irdeleyen, toplumsal sorunlar karşısında hassas bir yazardır. İlk
hikaye kitabı Ortadaki Adam’da kentleşmeyi ve sosyal değişmeyi toplumsal sorunları inceler.
Edebiyat
öğretmenliği, dergi yöneticiliği, ansiklopedi yazarlığı, gazetecilik ve
televizyon programcılığı da yapmıştır. Öykülerinin yanı sıra deneme ve inceleme
çalışmaları da vardır.
Yazarın
bazı eserleri şunlardır: Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk
İçimizde, Ya Tahammül ya Sefer, Bu Böyledir,
Hüzün
ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Tufandan Önce (hikâye); Şehir Mektupları, Akasya ve
Mandolin, Yoksulluk Kitabı (deneme); Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin
Ali (inceleme)...
FERİT EDGÜ (1936-...), günümüz yazarlarındandır. Sanat yaşamına
şiirle başlamıştır. Bir Gemide adlı hikâyesi ile 1979 yılında Sait Faik Hikâye
Armağanı’nı kazanarak edebiyatımızda hikâye türünün önemli isimleri arasına
girmiştir. Şiir ve hikâyenin dışında deneme, roman ve eleştiri türlerinde de
eserler vermiştir. Eserlerinde insanın varoluşsal kaygılarını, bunalımlarını
ustaca ele almıştır. Edebiyatımızda küçürek hikâye türünün önde gelen
yazarlarındandır. Ayrıca edebiyatımızın önemli eleştirmenlerindendir. Yazarın bazı eserleri şunlardır: Ah Minel Aşk,
Dağ Şiirleri (şiir); Kimse, O/Hakkâri'de Bir Mevsim, Eylülün Gölgesinde Bir
Yazdı (roman); Kaçkınlar, Bozgun, Av, Bir Gemide, Çığlık, Bin bir Hece, Doğu
Öyküleri, İşte Deniz Maria, Do Sesi, Nijinski Öyküleri (hikâye); Tüm Ders
Notları, Yazmak Eylemi, Şimdi Saat Kaç, Seyir Sözcükleri (deneme)...
YAZMA TÜR VE TEKNİKLERİNİ TANIMA
Öyküleyici (anlatmaya bağlı) edebî
metin türlerinde anlatım teknikleri ve biçimleri gibi ortak ayrıntılar söz
konusudur. Hikâye türünde de bunlardan yararlanılır. Yazarlar; bağlı olunan
yönelime, eserin yazıldığı dönemin özelliklerine göre bu anlatım teknikleri,
biçimleri ve türlerinden ustalıkları derecesinde yararlanırlar.
Olay Hikâyesi (Klasik) Guy de
Maupasant’ın öncülüğünü yaptığı hikâye türüdür. Serim-düğüm-çözüm şeklinde
verilen hikâyede merak unsuru hikâyenin sonunda verilir. Olay örgüsünü ve
çatışmayı ön plana çıkaran bir hikâye türüdür. Ömer Seyfettin’in Kaşağı adlı
hikâyesi
Durum Hikâyesi Anton Pavloviç Çehov’un
(Anton Pavlov Çehov) öncülük ettiği hikâye türüdür. Serim-düğüm-çözüm bölümleri
yoktur. Yaşamın bir kesiti okura sunulur. Sait Faik Abasıyanık’ın Dülger
Balığı’nın Ölümü adlı hikâyesi
Anlatıcı: Anlatıcı, edebî
metinlerde anlatıcı, kurmacanın sınırları içinde varlığından söz edilen
kişidir. Anlatıcı, yazar ile kurmaca metin arasındaki kişidir. I. Tekil
anlatıcı, III. Tekil anlatıcı vardır
Metinlerde anlatım, birinci kişili
ağzından ve üçüncü kişi ağzından anlatım olmak üzere iki şekilde yapılır:
1. Birinci Kişi Ağzıyla Anlatım
Birinci kişi ağzıyla anlatımlarda yazar,
kendi başından geçen veya içinde bulunduğu bir olayı anlatır. Bu tür
anlatımlarda çoğu zaman birinci tekil şahıs (ben) veya birinci çoğul şahıs
(biz) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» Kimse farkına varmadan evden çıktım.
Doğruca alet edevatın bulunduğu depoya gittim. Duvara yaslı duran kazmayı
kaldırıp ağırlığına baktım. İmkanı yok, bunu götüremezdim.Çok ağırdı. Küçük
keser de aynı görevi görürdü. Aradığım keseri buldum. Depodan çıktım…
2. Üçüncü Kişi Ağzıyla
Anlatım
Üçüncü kişi ağzıyla anlatımlarda yazar,
genellikle duyduğu veya gördüğü şeyleri anlatır. Bu tür anlatımlarda çoğu zaman
üçüncü tekil şahıs (o) veya üçüncü çoğul şahıs (onlar) ekleri kullanır.
Örnek(ler)
» Yazdan kalma bir gündü. Güneş, insanın
içini ısıtıyordu. Cemil, sahilde oturmuş, dalgaların sesini dinlerken üstünden
hızla geçen martıların çığlığı andıran sesiyle irkildi. Yerinden doğrulup
izlemeye koyuldu. Martılar deniz üzerinde iyice süzüldükten sonra suya ani
dalışlar yapıyor, küçük balıklar ustaca avlıyordu…
ÜÇ ÇEŞİT BAKIŞ AÇISI VARDIR:
a) Kahraman Anlatıcı Bakış Açısı: Bu bakış açısında
anlatıcı, eserin kişilerinden biridir.
Örnek: Benim yanımda büyüğüm de yoktu. Yalnız başıma demir
parmaklıklı kapıdan içeri girerdim, dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların
bile sıhhatine imrenerek yürürdüm, camlı kapıların garip bir beyazlıkla
gözlerime vuran ve içimde korku ile karışarak yuvarlanan parıltıları arasında o
dehlize girerdim ve yalnız başıma bir köşeye ilişirdim, kımıldamazdım,
susardım, beklerdim, korkudan büzülürdüm, rengimin uçtuğunu hissederdim.
b) Gözlemci (Müşahit) Anlatıcı Bakış
Açısı: Gözlemci
anlatıcı olayların akışını etkilemez, yalnızca bir aktarıcıdır. Amacı
okuyucunun anlatılanları daha iyi anlamasını sağlamaktır.
Örnek: Erkekler düğün evindeki bir odaya tıkılmışlardı.
Kapıdan başka hiç bir yerden ışık almayan , toprak tabanlı odanın kenarında
alçak bir sekinin üstünde şehirden getirdiği iki misafiriyle hancı Yakup Ağa
oturmuştu. Düğün sahibi güveyinin büyük kardeşi dört yana koşup ortalığı idare,
misafirlere ikram ediyordu.
c) İlahi(hâkim) Anlatıcı Bakış Açısı: Anlatıcının her
şeyi bilip her şeye hâkim olduğu bakış açısıdır. Anlatıcı, kahramanların
zihinlerine ve iç dünyalarına girer.
Örnek: Belli belirsiz bir
hayal kırıklığı hissetti. Bu kadarını da yapmaz, yapmamalı diye düşündü. Ama
insanoğlu işte çiğ süt emmiştir. Hemen eşyalarını topladı, ardına bir kez daha
baktı. Kafasındaki sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Sessizce dışarı çıktı…
Öyküleyici Anlatım Biçimi Bir olayın belli
kişilerle bir mekânda, zamana dayalı anlatıldığı anlatım biçimidir. Bir devinim
(hareketlilik) söz konusudur. Eylemler sıklıkla kullanılır. Amaç, okuru olayın
içinde yaşatmaktır.
“Dedem görmüş. Kendisi, paraya pula
gönül verir bir adam değilmiş. Ama bunlardan birine gönül vermiş. İşte ondan
sonra adama bir hâl olmuş. Babam bu adaya uzaktan bakar bakardı da, dedemin
dediklerini anlatırdı. Babam anlatırdı. Şu gördüğün Sporad Adaları’nın bir
koyu, bir körfezi yokmuş ki dedemin
kayığı orada beşik gibi sallanmış olmasın.
Gündüzün de gecenin de on ikişer saatinin pek azını karada
yaşarmış. Fırtına kopunca ceviz kabuğu
gibi küçücük sandalını, kopan kıyamete kıyas birer sessizlik sarayı olan
mağaraların içine çekermiş. Issız kıyıların tenha gezicisiymiş. Yapayalnız
yaşarmış. Babama anlatmış.” (Halikarnas Balıkçısı, Denizkızı Adası)
Betimleyici Anlatım Biçimi Okurda bir
izlenim oluşturmayı amaçlayan anlatım biçimidir. Varlıkların ayırt edici
özellikleri duyu organlarıyla algılanan ayrıntılar aracılığıyla
verilir.
“Akdeniz’in esatir yuvası sonsuz
ufuklarına bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibiydi. İnce
uzun dallı badem ağaçlarının alaca
gölgeleri sahile inen keçiyoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârıyla
sarhoş olan martılar, çılgın naralarla
havayı çınlatıyordu. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı.
Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir
duvarın ötesindeki harabe vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki yıkık
kulübenin kapısız girişinden bir ihtiyar çıktı. Saçı sakalı bembeyazdı.
Kamburunu düzeltmek istiyormuş gibi gerindi. Elleri, ayakları titriyordu.
Gök kadar boş, gök kadar sakin duran denize baktı, baktı.”
(Ömer Seyfettin, Forsa)
Gösterme Tekniği Anlatıcının/yazarın
devre dışı kaldığı, okurun karakterlerle doğrudan bir araya getirildiği bir
anlatım tekniğidir. Kişilerin karşılıklı konuşmalarıyla verilir. Canım, neden
söküyorsunuz? dedim.
—Mühendis Ahmet Bey söktürüyor.
—Ne yapacak bunları?
—Yukarıda deri tüccarı HollandalI var ya
hani, onun
— bahçesini düzeltiyorlar da...
—İngiliz çimi alsın, eksin, mademki herif
zengin...
—İngiliz çimiyle bu bir mi?
—Bu daha mı iyi?
—İyi de laf mı? Bunun üstüne çimen mi
olur?
— Hollandalı öyle demiş.” (Sait Faik
Abasıyanık, Son Kuşlar)
Özetleme Tekniği Zaman kazandıran
ve anlatıcıya daha çok şeyi anlatma olanağı sunan bir anlatım tekniğidir.
Sayfalarca anlatılacak olay, bu teknik sayesinde kısa bir şekilde
verilir.
“Akşam hızlı indi. 0 evde yaşanan yıllar
boyunca, akşamın en önce bu eve girdiğini, güneşin ise hiç uğramadığını,
yapılan türlü savaşımlara karşın farelerin bitmediğini, hatta zaman zaman,
kedilerimizin en güzel yavrularının onlara yem olmasını olağan karşılamayı, öte
yandan bu evi sevmeyi, günü geldiğinde kapalı kapılarının, indirilmiş
perdelerinin güvenlik getirdiğini, açık kapısının ardından sızan ışığın ardında
iyi şeyler olduğunu düşünmeyi öğrendik. Büyüdük o evde. Herkes bir kapıyı
açıyor ve yeni koşulların ortasına atılıyordu. Zorunlu bir şeydi bu.” (Ayla
Kutlu, Islak Güneş)
Geriye Dönüş Tekniği Olay örgüsü
normal, kendi zaman akışında devam ederken anlatıcının zaman atlayarak geçmişe
yönelmesiyle oluşan anlatım tekniğidir. Bu teknikle okur bilgilendirilir.
“Dereden, tepeden uzun uzun konuştuk. Bu arada her gün, sabahın beşinde çalar
saatin sesiyle uyandığını, gaz ocağına çaydanlığı oturttuğunu, bulaşıkları
yıkadığını, çarşıdan ekmek peynir aldığını, altıya doğru kardeşlerinin karnını
doyurup altı buçukta omuz omuza işçi kalabalığıyla vapura binip yedide köprüye
geldiğini, yediyi çeyrek geçe de atölyede işbaşı yaptığını öğrendim.” (Orhan
Kemal, Harika Çocuk)
Diyalog Tekniği İki kişinin
karşılıklı konuşması ile sağlanan bir anlatım tekniğidir. İhsan, İhsan
kardeşim. Dönmeye çalışıyor fakat aynı hırıltı. Saat, sabahın dördü... Büyük
seyyarın önündeyiz. Çadıra koşuyorum. Genç bir doktor, çadırın içini dışını
istila eden sedyelerde pansuman yapıyor.
— Alay Kumandanı
İhsan Bey vuruldu, getirdik, Hemşire Ayşe yok mu?
— Mustafa
Çavuş sedyeciler, hey! Kumandanı Hemşire Ayşe’nin çadırına götürelim, burada
yer yok.” (Halide Edip Adıvar, Ateşten Gömlek)
İç Konuşma Tekniği Karakterin kendi
iç dünyasını, kafasından geçenleri kendi kendisinin anlattığı bir tekniktir.
Anlatıcı/yazar, devre dışıdır. Okurla karakter doğrudan bir araya getirilerek
etkili bir anlatım sağlanır.
“Simit yiyerek yürüyor. Tek tük
geçenler dönüp ona bakıyorlar. Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi
yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine
sok. Tek elinle bir lokma koparıp kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben
dişlerim sağlamken ısıracağım.”
İç Çözümleme Tekniği Karakterin iç
dünyasının, kafasın-dan geçenlerin anlatıcı/yazar tarafından verildiği anlatım
tekniğidir. İnsanı çok yönlü vermeye yarayan bir tekniktir. Özellikle
psikolojik tahlillerde kullanılır. “Odasına girince kapıyı
kapadı. Boğazı düğümleniyordu. Kendini tuttu ve ağlamadı. Belki son defa
gördüğü odasının her tarafına baktı. Yutkundu. Ağzında yine bir kuruluk vardı.
Çok mu heyecanlıyım?” diye sordu kendi kendine. Evet, bir isyan var içinde.
Babasına karşı değil. Kime karşı olduğunu anlamıyor. Evden hemen çıkıp gitmeyi
düşündü. Evden ve memleketten. Sabahleyin pasaport için teşebbüs etmek. Feriha
ile beraber, on gün sonra, Paris. Artık tereddüde lüzum var mıydı?” (Peyami
Safa, Yalnızız)
Bilinç Akışı Tekniği Karakterin iç
dünyasının, kafasından geçenlerin karakter tarafından anlatıldığı tekniktir. Bu
teknikte karakterin düşüncelerinde, duygularında sürekli değişmeler olur. Bir
şey anlatılırken anında başka bir şey anlatılmaya başlanır. Kısa, eksiltili ve
sıralı cümlelerle birbirileriyle fazla ilintili olmayan durumlar verilir.
Düşünce ve duygu zıplamaları, değişmeleri bu tekniğin önemli
özelliklerindendir.
"Gazete dediniz de aklıma
geldi: Nermin yemeğe bekler beni... Müsaadenizle. Espri yaparak kurtulamazsın,
koltukta söz verdin. Vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum:
beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye. Ben yoldan geçen... Bütün sorumluluk
sende. Hayır değil. Benden paso; çocuk da daha altı yaşını doldurmadı biletçi
amcası. Evet çocuklar da bekliyor. Paramı geri istiyorum; yanlış filme
gelmişim. Görüyorsun, benim gibi bir insandan hayır gelmez. Ölü evinde
oturmuş... Yataktan fırlayarak kalktı, pencerenin önüne gitti.” (Oğuz Atay,
Tutunamayanlar)
Pastiş Tekniği Yazarın, başka bir
yazarın ya da edebî türün dil ve anlatım özelliklerini taklit etmesiyle oluşan
anlatım tekniğidir. Edebî türlere özgü söyleyiş tarzları yazar tarafından
metnin temel üslubu olarak kullanılır. Postmodernist yönelimde kullanılan bir
metinler arasılık tekniğidir.
"Onlar uçmasın diye çalılarını
tutarken şehirdeki tüm kuşlar toplanıp naylon tahta evler mahallesine geldiler.
Konduların üstünde eğri eğri uçarak kuş olmaya, kanat takmaya heves eden
çatılara güldüler. Cik cik çatıcık uçsana / Beşikten kanat taksana / Bize bir
bebek atsana / Cik cik bebecik cik cik / Kuşlar günlerce konduların üstünde
eğri eğri döndüler. Döne ötüşe konduların yerini belli ettiler. Onlar “cik cik
bebecik” diye uçarken yıkımcılar mahalleye geldiler.” (Latife Tekin, Sevgili
Arsız Ölüm)
Post-modern
romanda çeşitli metin türlerinin biçim ve anlatım özelliklerinin taklit
edilmesidir. Binbir Gece Masalları’nda ve halk hikâyelerinde anlatıcı,
başkalarından dinlediklerini aktarır. Bunu yaparken de “rivayet ederler ki,
derler ki” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanır. İhsan Oktay Anar’ın PusluKıtalar
Atlası adlı romanında biçim ve anlatım özellikleri açısından aynı tekniği
kullanması bir pastiş örneğidir
Parodi Tekniği Yazarın bir metnin
konusunu örnek almasıyla oluşan bir anlatım tekniğidir. Böylece bir metinden
yeni bir metin oluşturulur. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler
arasılık tekniğidir.
Postmodern romanda
daha önce yazılmış bir metnin içerik yönünden örnek alınmasıdır.
Bütüncül ya da kısmi olabilir. Nazan
Bekiroğlu’nun Yûsuf ile Züleyha adlı romanı, içerik yönünden divan
edebiyatındaki Yûsuf ile Züleyha mesnevilerini örnek aldığından bir parodi
örneğidir.
Turgut Özakman’ın Sarıpınar-1914
adlı oyununda konuyu Reşat Nuri Güntekin’in Değirmen adlı romanından alması
parodiye örnek verilebilir.
§
Parodide yazar, daha önceden yazılmış bir metni gülünçleştirerek yeniden ele alır. Pastişte ise
yazar, daha önceden yazılmış bir metni yeniden ele alır ama parodideki
gibi her zaman asıl metni gülünç hale getirmeye çalışmaz.
§
Pastişte üslup kopyalanırken,
parodide içerik kopyalanır ve komik bir formatta
sunulur. İçeriğin yanında, diğer metinden herhangi bir karakter de alınıp
parodileştirilebilir.
İroni Tekniği Yazarın, örnek
aldığı bir metnin biçim ve içerik özelliklerini, kurgu tekniklerini alaya almak
ya da okuru eğlendirmek amacıyla değiştirip gülünç ve eğlendirici eser ortaya
çıkarmasını sağlayan tekniktir. Postmodernist yönelimde kullanılan bir metinler
arasılık tekniğidir.“Bu masal çok yeni uydurulmuş bir masal olduğu için pek çok
kimse bilmiyor. Masalı yeni duyanlar da onu başkalarına anlatmaya
kalktıklarında ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Birçok yerine de yeni
bölümler uyduruyorlar. Bir kez uydurmaya başlayınca ise şimdi olduğu gibi
uydurdukça uyduruyorlar.” (Adalet Ağaoğlu, Sen Ey Kutsal Işık)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder